- Gündüzün nurlarını bile bir karaltı gibi gösteren, aydınlıklarıyla bütün nurları silip süpüren yedi adam şekline girdi.
- پیش آن انوار نور روز درد ** از صلابت نورها را میسترد
- Mumların yedi tane ağaç olması
- باز شدن آن شمعها هفت درخت
- Sonra o yedi adam, yedi tane ağaç oldu. İnsan yeşilliklerinden neşeleniyordu.
- باز هر یک مرد شد شکل درخت ** چشمم از سبزی ایشان نیکبخت
- Yapraklarının çokluğundan dalları görünmemekte, meyvelerinin bolluğundan yaprakları kaybolmaktaydı.
- زانبهی برگ پیدا نیست شاخ ** برگ هم گم گشته از میوهی فراخ
- Dallar ta Sidre’ye kadar yükselmiş… hatta Sidre de ne oluyor? Halâ’yı bile aşmıştı. 2005
- هر درختی شاخ بر سدره زده ** سدره چه بود از خلا بیرون شده
- Kökleri, yerin dibine kadar girmiş, yayılmış, öküzle balığı bile geçmişti.
- بیخ هر یک رفته در قعر زمین ** زیرتر از گاو و ماهی بد یقین
- Kökleri, dallarından daha taze, daha lâtifti. Bunları seyredenin aklı, hayretlere düşüyor, altüst oluyordu.
- بیخشان از شاخ خندانرویتر ** عقل از آن اشکالشان زیر و زبر
- Olgunluktan yarılan meyvelerinden su gibi nur şimşekleri fışkırtmaktaydı!
- میوهای که بر شکافیدی ز زور ** همچو آب از میوه جستی برق نور
- Bu ağaçların halkın gözünden gizli kalması
- مخفی بودن آن درختان ازچشم خلق
- Asıl şaşılacak şeye gelince: O ovalardan, o çöllerden yüz binlerce adam geçiyor,
- این عجبتر که بریشان میگذشت ** صد هزاران خلق از صحرا و دشت
- Gölgelik için can veriyorlar, başlarını kilimlerle örtüyorlardı da, 2010
- ز آرزوی سایه جان میباختند ** از گلیمی سایهبان میساختند
- Onların gölgesini bile görmüyorlardı. İyi görmeyen çakmaklaşmış gözlere yüzlerce kere tuuh!
- سایهی آن را نمیدیدند هیچ ** صد تفو بر دیدههای پیچ پیچ
- Allah’ın kahrı, gözleri bağlanmış yoksa… Gözleri bağlı adam, ayı görmez de Sühayı görür!
- ختم کرده قهر حق بر دیدهها ** که نبیند ماه را بیند سها
- Güneşi görmez de zerreyi görür. Fakat yine de Allah’ın lütfundan, kereminden ümit kesilmez ya!
- ذرهای را بیند و خورشید نه ** لیک از لطف و کرم نومید نه
- Kervanlar aç susuz ağaçların altına dökülen bu olgun meyveleri görüyorlar. Yarabbi, bu ne sihir?
- کاروانها بی نوا وین میوهها ** پخته میریزد چه سحرست ای خدا
- Halk, çürük meyveleri toplamakta, pisboğaz ve doymaz adamlar, bu pörsümüş meyveleri yağma etmek için birbirlerine girmekteydi. 2015
- سیب پوسیده همیچیدند خلق ** درهم افتاده بیغما خشکحلق
- O dallar, meyveler, yapraklarsa anbean “Keşke kavmimiz bizi bilseydi, ne olurdu?” diyorlardı.
- گفته هر برگ و شکوفه آن غصون ** دم بدم یا لیت قوم یعلمون
- Her ağaçtan “A bahtsız kişiler, bize gelin, bize” diye ses geliyordu.
- بانگ میآمد ز سوی هر درخت ** سوی ما آیید خلق شوربخت
- Fakat Allah’tan da ağaçlara: “Onların gözlerini bağladık, onlara sığınacak yer yok!” sesi gelmekteydi.
- بانگ میآمد ز غیرت بر شجر ** چشمشان بستیم کلا لا وزر
- Onlara birisi, “Bu yana gelin de bu ağaçlardan faydalanın” dese,
- گر کسی میگفتشان کین سو روید ** تا ازین اشجار مستسعد شوید
- Hepsi birden “Bu sarhoş yoksul, Allah’ın takdiriyle deli olmuş. 2020
- جمله میگفتند کین مسکین مست ** از قضاء الله دیوانه شدست
- Bu yoksulun beyni başa çıkmaz sevdalarla, sonu gelmez riyazatlarla soğan gibi çürümüş kokmuş!” diyorlardı.
- مغز این مسکین ز سودای دراز ** وز ریاضت گشت فاسد چون پیاز
- Dekukî şaşıp kalıyor, “Yarabbi bu ne hal? Halka bu perde, bu sapıklık neden geliyor ki?
- او عجب میماند یا رب حال چیست ** خلق را این پرده و اضلال چیست
- Çeşit çeşit adamlar, yüzlerce akla, yüzlerce tedbire sahip oldukları halde o tarafa bir adım olsun atamıyorlar.
- خلق گوناگون با صد رای و عقل ** یک قدم آن سو نمیآرند نقل
- Akılları, fikirleri de hep birden inkâra düşmüşler. Onların bu azgınlığına, bu isyanına bakıyorum da şüpheleniyorum…
- عاقلان و زیرکانشان ز اتفاق ** گشته منکر زین چنین باغی و عاق
- Yoksa ben mi çıldırdım, ben mi sersem oldum? Şeytan, benim kafama mı bir şey vurdu? 2025
- یا منم دیوانه و خیره شده ** دیو چیزی مرا مرا بر سر زده
- Her an gözlerimi ovup duruyorum, bu cihanda rüya mı görüp durmaktayım yoksa?
- چشم میمالم بهر لحظه که من ** خواب میبینم خیال اندر زمن