English    Türkçe    فارسی   

3
2439-2463

  • Zalime tapan, mazlumu öldüren kişilerin hepsi de pusudan çıkarak köpekçesine saldırdılar.
  • عامه‌ی مظلوم‌کش ظالم‌پرست ** از کمین سگشان سوی داود جست
  • Davud’a yüz tutup “Ey seçilmiş Peygamber, ey bize şefkatli zat, 2440
  • روی در داود کردند آن فریق ** کای نبی مجتبی بر ما شفیق
  • Bu sana yakışmaz, çünkü apaçık bir zulüm bu. Bir suçsuzu, hiçbir kabahati yokken kahrettin” dediler.
  • این نشاید از تو کین ظلمیست فاش ** قهر کردی بی‌گناهی را بلاش
  • Davud Aleyhisselâm’ın, bu gizli şeyi meydana çıkarıp apaşikâr göstermek ve getirilen delilleri çürütmek üzere halkı ovaya çağırması
  • عزم کردن داود علیه السلام به خواندن خلق بدان صحرا کی راز آشکارا کند و حجتها را همه قطع کند
  • Davut dedi ki: “Dostlar, gayri o gizli şeyin meydana çıkması zamanı geldi.
  • گفت ای یاران زمان آن رسید ** کان سر مکتوم او گردد پدید
  • Hepiniz kalkın da şehirden dışarıya çıkalım, o gizli sırrı öğrenelim.
  • جمله برخیزید تا بیرون رویم ** تا بر آن سر نهان واقف شویم
  • Filân ovada büyük bir ağaç vardır, dalları gürdür, çoktur, birbirleriyle birleşmişlerdir.
  • در فلان صحرا درختی هست زفت ** شاخهااش انبه و بسیار و چفت
  • Kol budak salıvermiş, geniş bir yeri kaplamıştır, kökü de yere yayılmıştır. İşte o ağacın kökünden bana kan kokusu geliyor. 2445
  • سخت راسخ خیمه‌گاه و میخ او ** بوی خون می‌آیدم از بیخ او
  • O güzel ağacın kökünde kan var. Bu kötü talihli herif, onun altında efendisini öldürmüştür.
  • خون شدست اندر بن آن خوش درخت ** خواجه راکشتست این منحوس‌بخت
  • Allah’ın hilmi, bunu şimdiye kadar örttü. Fakat bu kaltaban, buna hiç şükretmedi.
  • تا کنون حلم خدا پوشید آن ** آخر از ناشکری آن قلتبان
  • Efendisinin çoluğuna, çocuğuna ne nevruzlarda bir şey verdi, ne bayramlarda,
  • که عیال خواجه را روزی ندید ** نه بنوروز و نه موسمهای عید
  • O yoksulların, o muhtaç biçarelerin hallerini, hatırlarını bir lokmayla olsun arayıp sormadı, eski hakları aklına bile getirmedi.
  • بی‌نوایان را به یک لقمه نجست ** یاد ناورد او ز حقهای نخست
  • Bu melun herif şimdi de bir öküz için onun oğlunu yere vuruyor. 2450
  • تا کنون از بهر یک گاو این لعین ** می‌زند فرزند او را در زمین
  • Günahının perdesini kendi kaldırıyor, yoksa Allah, suçunu örtüyordu.
  • او بخود برداشت پرده از گناه ** ورنه می‌پوشید جرمش را اله
  • Bu kötü zamanede kâfir olsun, fasik olsun… Herkes, kendi perdesini kendi yırtar.
  • کافر و فاسق درین دور گزند ** پرده خود را بخود بر می‌درند
  • Zulüm, can sırları arasında gizli kalır, fakat onu halkın önüne koyan zalimdir.
  • ظلم مستورست در اسرار جان ** می‌نهد ظالم بپیش مردمان
  • Hele bakın, benim boynuzlarım var, şu âlemde cehennem öküzünü bir görün diye kendisini kendisi gösterir!”
  • که ببینیدم که دارم شاخها ** گاو دوزخ را ببینید از ملا
  • Zalimin eliyle ayağının dünyada da zalimin sırrına şahadet etmesi
  • گواهی دادن دست و پا و زبان بر سر ظالم هم در دنیا
  • Elin, ayağın, içinde sakladığın şeye bu âlemde de şahadet eder. 2455
  • پس همینجا دست و پایت در گزند ** بر ضمیر تو گواهی می‌دهند
  • İtikat ettiğin şeyleri söyle, gizleme diye gönlündeki şey, başına dikilir.
  • چون موکل می‌شود برتو ضمیر ** که بگو تو اعتقادت وا مگیر
  • Hele kızdığın, söylenmeye başladığın zaman yok mu… Gizlendiğin şeyleri kıldan kıla meydana çıkarır.
  • خاصه در هنگام خشم و گفت و گو ** می‌کند ظاهر سرت را مو بمو
  • Zulümde cefa, bu âlemde senin başına dikiliyor, bu iş için tayin edilmiş bir memur kesiliyor da hadi, ey el, ey ayak, yaptıklarını söyle, beni meydana çıkar diyor ya…
  • چون موکل می‌شود ظلم و جفا ** که هویدا کن مرا ای دست و پا
  • İçinde gizlediğin şey, sırrının gemini ele alıyor, hele kızıp coştuğun zaman onu istediği gibi sürüp götürüyor ya…
  • چون همی‌گیرد گواه سر لگام ** خاصه وقت جوش و خشم و انتقام
  • Demek ki gizlediği şeyi ta ovalara çıkarsın da bayrak gibi diksin, el âleme göstersin diye Allah, zulmeden kötülükte bulunan kişinin başına bu memuru dikiyor. 2460
  • پس همان کس کین موکل می‌کند ** تا لوای راز بر صحرا زند
  • Bunu yapan Allah, mahşer gününde de sırrını meydana çıkarmak için başka memurlar yaratmaya kadirdir.
  • پس موکلهای دیگر روز حشر ** هم تواند آفرید از بهر نشر
  • Zaten ey zulümde, kinde elden ele geçmiş, herkesçe ne olduğu bilinmiş, anlaşılmış adam, senin için, dışın meydanda… Elinin, ayağının şahadetine ne ihtiyaç var?
  • ای بده دست آمده در ظلم و کین ** گوهرت پیداست حاجت نیست این
  • Kötülüğünü, ziyankârlığını etrafa yaymaya hacet yok. Senin ateşten ibaret olan içini herkes biliyor.
  • نیست حاجت شهره گشتن در گزند ** بر ضمیر آتشینت واقف‌اند