English    Türkçe    فارسی   

3
2659-2683

  • Ağaçlardan dökülen meyvelerin bolluğundan yol daralır, geçenler, geçemez olurlardı.
  • بس که می‌افتاد از پری ثمار ** تنگ می‌شد معبر ره بر گذار
  • Yerlere dökülen meyveler, yolu kapar, yolcu, nereden geçeyim diye şaşırır kalırdı. 2660
  • آن نثار میوه ره را می‌گرفت ** از پری میوه ره‌رو در شگفت
  • Birisi, başına bir sepet alıp ağaçlıklardan geçse sepet silkmeden meyvelerle dolardı.
  • سله بر سر در درختستانشان ** پر شدی ناخواست از میوه‌فشان
  • Meyveleri kimse silkmez, düşürmez, meyveler, rüzgârla düşer, nicelerin etekleri, meyvelerle dolar, boşalırdı.
  • باد آن میوه فشاندی نه کسی ** پر شدی زان میوه دامنها بسی
  • Meyve hevenkleri, dallardan aşağılara kadar sarkar, gelip geçenlerin başlarına, yüzlerine sürtünürdü.
  • خوشه‌های زفت تا زیر آمده ** بر سر و روی رونده می‌زده
  • Külhan hizmetinde çalışan aşağılık bir adam bile o kadar zengindi ki altın kemer kuşanırdı.
  • مرد گلخن‌تاب از پری زر ** بسته بودی در میان زرین کمر
  • Köpek, ekmekleri ayağıyla çiğner, ezerdi… Kurt, yiyecek bolluğundan imtilâ illetine tutulmuştu. 2665
  • سگ کلیچه کوفتی در زیر پا ** تخمه بودی گرگ صحرا از نوا
  • Şehir de hırsızdan kurttan emindi, köy de. Keçi bile, büyük büyük kurtlardan korkmaz olmuştu.
  • گشته آمن شهر و ده از دزد و گرگ ** بز نترسیدی هم از گرگ سترگ
  • Onların günden güne artan nimetlerini, onların nail oldukları şeyleri anlatsam,
  • گر بگویم شرح نعمتهای قوم ** که زیادت می‌شد آن یوما بیوم
  • Mühim sözler geri kalır. Peygamberler, bunlara “Doğru olun, doğruluk yapın!” demişti!
  • مانع آید از سخنهای مهم ** انبیا بردند امر فاستقم
  • Sebâlılar’a nasihat için peygamber gelmesi, Peygamberlerden mucize istemeleri
  • آمدن پیغامبران حق به نصیحت اهل سبا
  • Oraya tam on üç peygamber gelmiş, sapıklara yol göstermiş istemişlerdi.
  • سیزده پیغامبر آنجا آمدند ** گم‌رهان را جمله رهبر می‌شدند
  • “Nimetleriniz çoğalıp durmakta, fakat şükür nerede? Şükrü merkebi yatıp uyusa bile siz onu uyandırın, kaldırın! 2670
  • که هله نعمت فزون شد شکر کو ** مرکب شکر ار بخسپد حرکوا
  • Nimet verene şükretmek aklen de lâzım. Şükretmeyen, kendisine ebedî hışım kapısını açar.
  • شکر منعم واجب آید در خرد ** ورنه بگشاید در خشم ابد
  • Kendinize gelin de şu kereme bakın! Bir şükre bedel bu kadar nimeti kim verir?
  • هین کرم بینید وین خود کس کند ** کز چنین نعمت به شکری بس کند
  • Allah insana baş verir, şükür için de bir secde ister… Ayak bağışlar şükür için bir oturma diler” dediler.
  • سر ببخشد شکر خواهد سجده‌ای ** پا ببخشد شکر خواهد قعده‌ای
  • Sebâlılar dediler ki: “Bizim şükretme kabiliyetimizi Şeytan aldı götürdü! Şükürden de usandık, nimetten de.
  • قوم گفته شکر ما را برد غول ** ما شدیم از شکر و از نعمت ملول
  • Bu nimetlerden bize öyle usanç geldi ki ne ibadet hoşumuza gidiyor, ne kabahat! 2675
  • ما چنان پژمرده گشتیم ازعطا ** که نه طاعتمان خوش آید نه خطا
  • Nimetleri de istemiyoruz, bahçeleri de… Zevk sebeplerini de dilemiyoruz, safa vesilelerini de!
  • ما نمی‌خواهیم نعمتها و باغ ** ما نمی‌خواهیم اسباب و فراغ
  • Peygamberler dediler ki: “ Gönülde bir illet yüzünden insan, doğruyu anlamaz, sapıtır.
  • انبیا گفتند در دل علتیست ** که از آن در حق‌شناسی آفتیست
  • O yüzden nimetler, umumiyetle illet olur. Hastalıkta yenen yemek insana hiç kuvvet verir mi?
  • نعمت از وی جملگی علت شود ** طعمه در بیمار کی قوت شود
  • Ey inatçı, önüne nice güzelim nimetler geldi de hepsi kötüleşti, saf olanlar bile bulandı gitti!
  • چند خوش پیش تو آمد ای مصر ** جمله ناخوش گشت و صاف او کدر
  • Bu güzelliklerin düşmanı sensin… Neye elini vurdunsa kötü oldu. 2680
  • تو عدو این خوشیها آمدی ** گشت ناخوش هر چه بر وی کف زدی
  • Senin dostun; senin âşinan olan, sence hor, hakir sayıldı.
  • هر که اوشد آشنا و یار تو ** شد حقیر و خوار در دیدار تو
  • Sana yabancı olan, seninle uzlaştı. Sence o büyük ve yüce oldu.
  • هر که او بیگانه باشد با تو هم ** پیش تو او بس مه‌است و محترم
  • Bu da o, hastalığın tesirinden… O illetin zehri bütün canlara sirayet eder.
  • این هم از تاثیر آن بیماریست ** زهر او در جمله جفتان ساریست