English    Türkçe    فارسی   

3
2684-2708

  • O illeti derhal geçirmeye çalışmak gerek. O illet durdukça şeker bile zehir kesilir.
  • دفع آن علت بباید کرد زود ** که شکر با آن حدث خواهد نمود
  • Her güzel ve tatlı şey, insana kötü ve acı gelir. İnsan Âbıhayat içse ateş sanır. 2685
  • هر خوشی کاید به تو ناخوش شود ** آب حیوان گر رسد آتش شود
  • O huy, ölüm kimyasıdır, dert kimyasıdır. Sen de o huy var mı? Nihayet hayatın bile o yüzden ölüm olur!
  • کیمیای مرگ و جسکست آن صفت ** مرگ گردد زان حیاتت عاقبت
  • O huy, sendeyken gönlü dirilten gıda bile senin vücudunda kokar, leş kesilir.
  • بس غدایی که ز وی دل زنده شد ** چون بیامد در تن تو گنده شد
  • Nâz-u naimle avlanan nice aziz kişiler vardır ki sana av olsalar sence bayağı görünürler.
  • بس عزیزی که بناز اشکار شد ** چون شکارت شد بر تو خوار شد
  • Bir akıl, gararsız, maksatsız başka bir akılla bağdaşırsa sevgi, gün gittikçe artar.
  • آشنایی عقل با عقل از صفا ** چون شود هر دم فزون باشد ولا
  • Fakat nefis, aşağılık bir nefisle tanışır, dost olursa şüphesiz olarak bil ki bu dostluk, zaman geçtikçe azalır. 2690
  • آشنایی نفس با هر نفس پست ** تو یقین می‌دان که دم دم کمترست
  • Çünkü nefsin daima bir illet, bir maksat etrafında döner, dolaşır… Dostluğu, bilişiği de çabucacık bozar!
  • زانک نفسش گرد علت می‌تند ** معرفت را زود فاسد می‌کند
  • Yarın dostunun senden nefret etmesini istemiyorsan bir akıllıysa dost ol, akla yâr ol!
  • گر نخواهی دوست را فردا نفیر ** دوستی با عاقل و با عقل گیر
  • Nefis zehirleriyle hastalanmış, hastalığa tutulmuşsan eline ne alır, elini nereye atar, neye sahip olursan hastalığa alet olur, onu da berbat edersin!
  • از سموم نفس چون با علتی ** هر چه گیری تو مرض را آلتی
  • Eline mücevher alsan, taş olur, gönül sevgisine yapışsan savaş olur.
  • گر بگیری گوهری سنگی شود ** ور بگیری مهر دل جنگی شود
  • Kimse tarafından söylenmemiş, kimse tarafından dokunulmamış bâkir ve lâtif ir nükte duysan anlayınca sence zevksiz ve kötü bir hal alır. 2695
  • ور بگیری نکته‌ی بکری لطیف ** بعد درکت گشت بی‌ذوق و کثیف
  • Ben bunu çok duydum, dinledim… Eskidi bu artık. Ey yiğit, sen, bundan başka bir şey söyle dersin.
  • که من این را بس شنیدم کهنه شد ** چیز دیگر گو بجز آن ای عضد
  • Hatta yepyeni ve söylenmemiş bir nükte duyduğunu farz et, yarın ona da doyar, ondan da nefret edersin.
  • چیز دیگر تازه و نو گفته گیر ** باز فردا زان شوی سیر و نفیر
  • Sen sendeki illeti gider… İllet geçti mi, sence her eskimiş, söylenmiş söz, yeni olur.
  • دفع علت کن چو علت خو شود ** هرحدیثی کهنه پیشت نو شود
  • O eski söz, yepyeni dallar, budaklar verir, yüzlerce meyve hevenkleri bitirir, yetiştirir!
  • تا که از کهنه برآرد برگ نو ** بشکفاند کهنه صد خوشه ز گو
  • Biz böyle hekimleriz, öyle Allah şakirtleriyiz ki bahrimuhit bile bizi gördü de yarıldı. 2700
  • ما طبیبانیم شاگردان حق ** بحر قلزم دید ما را فانفلق
  • Biz başkayız; insanın hastalığını, nabzına bakarak anlayan hekimler başka!
  • آن طبیبان طبیعت دیگرند ** که به دل از راه نبضی بنگرند
  • Biz gönle vasıtasız bakarız, bizim görüşümüz, anlayışımız yüzünden pek yücedir.
  • ما به دل بی واسطه خوش بنگریم ** کز فراست ما به عالی منظریم
  • Onlar, insanı gıdalarla, meyvelerle doyuran kuvvetlendiren doktorlardır… hayvanî can, onların tedavisiyle kuvvet bulur, yaşar.
  • آن طبیبان غذااند و ثمار ** جان حیوانی بدیشان استوار
  • Bizse iş ve söz doktorlarıyız. Bize ululuk nurunun ışığı ilham vermektedir.
  • ما طبیبان فعالیم و مقال ** ملهم ما پرتو نور جلال
  • Meselâ bu çeşit bir iş sana faydalıdır, öbürünün yolunu keser. 2705
  • کین چنین فعلی ترا نافع بود ** و آنچنان فعلی ز ره قاطع بود
  • Bu çeşit bir söz sana faydalıdır, başka çeşit bir sözse seni yaralar!
  • اینچنین قولی ترا پیش آورد ** و آنچنان قولی ترا نیش آورد
  • O doktorlar, hastanın sidiğine bakar, hastalığını öyle anlar… Bizim delilimizse ulu Allah’ın vahyidir, hastalığı vahiyle anlarız.
  • آن طبیبان را بود بولی دلیل ** وین دلیل ما بود وحی جلیل
  • Kimseden ücret istemeyiz, ücretimiz, noksanlardan ari olan Allah’tan gelir.
  • دست‌مزدی می نخواهیم از کسی ** دست‌مزد ما رسد از حق بسی