English    Türkçe    فارسی   

3
2805-2829

  • Kelîle’ de ki o hikâye de yalan, saçma, düzme… Fakat o saçma hikâyenin ne demek olduğunu, o hikâyenin maksadının anlamadın ki! 2805
  • آن دروغست و کژ و بر ساخته ** سر آن کژ را تو هم نشناخته
  • Münkirlerin söyledikleri tavşanın aya elçilik ederek file haber getirmesi hikâyesinin hakikati
  • جواب آن مثل کی منکران گفتند از رسالت خرگوش پیغام به پیل از ماه آسمان
  • A herzevekil, o tavşanın hakikati şeytan’dır. Senin nefsine elçi olarak geldi de,
  • سر آن خرگوش دان دیو فضول ** که به پیش نفس تو آمد رسول
  • Ahmak nefsini, Hızır’ın içtiği Âbıhayattan mahrum eti.
  • تا که نفس گول را محروم کرد ** ز آب حیوانی که از وی خضر خورد
  • Sen onun manasını ters anladın. Küfür söyledin, azabına hazırlan!
  • بازگونه کرده‌ای معنیش را ** کفر گفتی مستعد شو نیش را
  • Arı duru suda ayın hareketini, bununla tavşanın filleri korkuttuğunu anlattın.
  • اضطراب ماه گفتی در زلال ** که بترسانید پیلان را شغال
  • Tavşan hikâyesini, fili, suyu, ayın hareketinden fillerin korkmasını söyledin. 2810
  • قصه‌ی خرگوش و پیل آری و آب ** خشیت پیلان ز مه در اضطراب
  • Fakat ey ham körler, bu ay, halkı da, halkın ileri gelenlerini de zebun etmiş olan aya nasıl benzer ki?
  • این چه ماند آخر ای کوران خام ** با مهی که شد زبونش خاص و عام
  • Ay nerede, güneş nerede, gök nerede akıllar nerede, nefisler nerede, melek nerede?
  • چه مه و چه آفتاب و چه فلک ** چه عقول و چه نفوس و چه ملک
  • Hatta güneşin güneşi nerede? Nasıl söylerim bu sözü, uykuda mıyım, sayıklıyor muyum?
  • آفتاب آفتاب آفتاب ** این چه می‌گویم مگر هستم بخواب
  • Ey yol sapıtmış kişiler, padişahların hışmı yüz binlerce şehri harap etmiştir.
  • صد هزاران شهر را خشم شهان ** سرنگون کردست ای بد گم‌رهان
  • Dağlar bile, onların hışmından yarılır, yüzlerce parça olur… Güneş bile, onların etrafında döner, onları tavaf eder. 2815
  • کوه بر خود می‌شکافد صد شکاف ** آفتابی از کسوفش در شغاف
  • Erlerin hışmı, bulutu kurutur, gönüllerinin kızgınlığı âlemleri yakar, yıkar.
  • خشم مردان خشک گرداند سحاب ** خشم دلها کرد عالمها خراب
  • Ey kefensiz adamcıklar, ey yıkanmamış ölücükler, Lût Peygamber’in şehri nasıl yere battı, ne hale geldi? Bakın da görün!
  • بنگرید ای مردگان بی حنوط ** در سیاستگاه شهرستان لوط
  • Fil de kim oluyor ki? Üç tane kuşcağız, o fillerin kemiklerini kırdı.
  • پیل خود چه بود که سه مرغ پران ** کوفتند آن پیلکان را استخوان
  • Kuşların en zayıfı Ebabil olduğu halde filleri, bir daha yamanmalarına imkân bulunmayacak bir tarzda yırttı, parçaladı.
  • اضعف مرغان ابابیلست و او ** پیل را بدرید و نپذیرد رفو
  • Nuh tufanını duymayan yahut Firavunla Musa’nın savaşını işitmeyen var mı? 2820
  • کیست کو نشنید آن طوفان نوح ** یا مصاف لشکر فرعون و روح
  • Ruh gibi olan Musa, onları mağlup etti, sulara boğdu; su da bunları zerre, zerre parçaladı.
  • روحشان بشکست و اندر آب ریخت ** ذره ذره آبشان بر می‌گسیخت
  • Semud kavminin ahvalini, kasırganın âd kavmini mahvettiğini duymayan var mı?
  • کیست کو نشنید احوال ثمود ** و آنک صرصر عادیان را می‌ربود
  • Bir defacık olsun gözünü aç da gör: Savaşta filleri yıkıp öldürdüğü halde,
  • چشم باری در چنان پیلان گشا ** که بدندی پیل‌کش اندر وغا
  • Bu derecede kuvvetli filler, bu kadar zalim padişahlar bile gönül hışmına uğramışlar, taşlanıp durmaktadırlar.
  • آنچنان پیلان و شاهان ظلوم ** زیر خشم دل همیشه در رجوم
  • Ebediyen zulmetten zulmete gidiyorlar… Ne yardım eden var, ne imdatlarına yetişen! 2825
  • تا ابد از ظلمتی در ظلمتی ** می‌روند و نیست غوثی رحمتی
  • İyi adla kötü adı duymadınız mı yoksa? Hakikati herkes gördü de siz görmediniz mi yoksa,
  • نام نیک و بد مگر نشنیده‌اید ** جمله دیدند و شما نادیده‌اید
  • Görülmüş şeyi görülmemiş sanırsınız, meydanda olan şeyleri bile görmezsiniz ama ölüm, gözlerinizi adamakıllı açacak elbet.
  • دیده را نادیده می‌آرید لیک ** چشمتان را وا گشاید مرگ نیک
  • Tut ki âlem, güneşle, nurla dopdolu… Sen, kör gibi karanlıklara gittikten sonra elbette ondan uzakta kalırsın, mahrum olursun!
  • گیر عالم پر بود خورشید و نور ** چون روی در ظلمتی مانند گور
  • O kerem sahibi aya pencereni kapatırsan o ulu nurdan elbette nasibin olmaz!
  • بی نصیب آیی از آن نور عظیم ** بسته‌روزن باشی از ماه کریم