English    Türkçe    فارسی   

3
2849-2873

  • Gönül satrancının şahını bile mat etti de cennetten çıkarttı, belâlara uğrattı, maskara etti.
  • آن شه شطرنج دل را مات کرد ** از بهشتش سخره‌ی آفات کرد
  • Güreşte onu yere yıkmak, yüzünü sarartmak için onunla savaşa girişti, ona ne oyunlar oynadı. 2850
  • چند جا بندش گرفت اندر نبرد ** تا بکشتی در فکندش روی‌زرد
  • Öyle bir pehlivana bile böyle oyunlar yapan düşmanı sakının, ehemmiyetsiz görmeyin!
  • اینچنین کردست با آن پهلوان ** سست سستش منگرید ای دیگران
  • O hasetçi, bizim anamızın, babamızın tacını tahtını bile el çabukluğuyla kapıverdi;
  • مادر و بابای ما را آن حسود ** تاج و پیرایه بچالاکی ربود
  • Onları, oracıkta, çırılçıplak, ağlayıp inler bir halde hor hakir bırakıverdi. Âdem, yıllarca zarı zarı ağladı.
  • کردشان آنجا برهنه و زار و خوار ** سالها بگریست آدم زار زار
  • Neden âsiler defterine kaydedildim diye öyle bir ağladı ki gözyaşlarının aktığı yerlerde nebatlar bitti!
  • که ز اشک چشم او رویید نبت ** که چرا اندر جریده‌ی لاست ثبت
  • Bir bak da hilebazlığını anla… Öyle bir ulu bile, onun hilesi yüzünden saçını, saklını yoldu. 2855
  • تو قیاسی گیر طراریش را ** که چنان سرور کند زو ریش را
  • Ey balçığa tapanlar, onun şerrinden amanın aman… Onun kafasına “Lâ havle” kılıcını vurmaya bakın!
  • الحذر ای گل‌پرستان از شرش ** تیغ لا حولی زنید اندر سرش
  • Pusudan sizi görüp durur, fakat siz onu görmezsiniz, gaflet etmeyin sakın!
  • کو همی‌بیند شما را از کمین ** که شما او را نمی‌بینید هین
  • Avcı, daima taneler saçar… Saçtığı taneler görünür de yapacağı kötülük görünmez.
  • دایما صیاد ریزد دانه‌ها ** دانه پیدا باشد و پنهان دغا
  • Nerede tane görürsen sakın oradan. Sakın da tuzağa düşme, kolun, kanadın bağlanmasın!
  • هر کجا دانه بدیدی الحذر ** تا نبندد دام بر تو بال و پر
  • Taneyi bırakan kuş, o hilesiz, düzensiz ovanın tanelerini yer, doyar. 2860
  • زانک مرغی کو بترک دانه کرد ** دانه از صحرای بی تزویر خورد
  • Ona kani olduğundan uzaktan kurtulur; hiçbir tuzağa düşmez; kolu kanadı bağlanmaz.
  • هم بدان قانع شد و از دام جست ** هیچ دامی پر و بالش را نبست
  • Hırs yüzünden havasına uyan ve ihtiyatı bırakan kuşun akıbeti
  • وخامت کار آن مرغ کی ترک حزم کرد از حرص و هوا
  • Bir kuş, bir duvarın üstüne kondu, tuzaktaki taneleri gördü.
  • باز مرغی فوق دیواری نشست ** دیده سوی دانه دامی ببست
  • Bir ovaya bakıyordu, gönlü orasını çekmekteydi; bir de tanelere bakıyordu, hırsı kendisini oraya sürüklemekteydi.
  • یک نظر او سوی صحرا می‌کند ** یک نظر حرصش به دانه می‌کشد
  • Bu iki istek arasında çırpındı, durdu… Nihayet aklı başından gitti; tanelere tamah etti, uzağa düştü!
  • این نظر با آن نظر چالیش کرد ** ناگهانی از خرد خالیش کرد
  • Başka bir kuş da bu tereddüdü bıraktı, tanelere meyletmedi, sahraya uçup gitti. 2865
  • باز مرغی کان تردد را گذاشت ** زان نظر بر کند و بر صحرا گماشت
  • Neşeli bir surette kol kanat açtı; ne mutlu ona! Bütün hürlerin ulusu, başı oldu.
  • شاد پر و بال او بخا له ** تا امام جمله آزادان شد او
  • Onu kendisine baş yapan da kurtuldu, emniyet makamına ulaştı.
  • هر که او را مقتدا سازد برست ** در مقام امن و آزادی نشست
  • Çünkü bu kuşun gönlü, ihtiyata riayet edenlerin padişahı kesildi de konağı, güllükler, çimenlikler dolu!
  • زانک شاه حازمان آمد دلش ** تا گلستان و چمن شد منزلش
  • O ihtiyatından razı, ihtiyatı ondan memnun… İşte sen de tedbirde bulunacaksan böyle bir tedbirde bulun, bu işe sarılacaksan böyle bir işe sarıl!
  • حزم ازو راضی و او راضی ز حزم ** این چنین کن گر کنی تدبیر و عزم
  • Nice defalar hırs tuzağına düştün, boğazını kesilmeye teslim ettin! 2870
  • بارها در دام حرص افتاده‌ای ** حلق خود را در بریدن داده‌ای
  • Tövbeler kabul eden Allah, yine seni azat etti, tövbeni kabul ederek seni neşelendirdi.
  • بازت آن تواب لطف آزاد کرد ** توبه پذرفت و شما را شاد کرد
  • “Tövbenizi bozar, kötülüğe başlarsanız biz de tekrar size azap ederiz. Biz yapılan işlere uygun karşılıkları çift ettik” dedi.
  • گفت ان عدتم کذا عدنا کذا ** نحن زوجنا الفعال بالجزا
  • Bir kadının kocasını yahut bir kocanın karısını alıp bir yere götürsen eşi de koşa koşa mutlaka onun yanına gelir.
  • چونک جفتی را بر خود آورم ** آید آن را جفتش دوانه لاجرم