English    Türkçe    فارسی   

3
3285-3309

  • Toprak yiyen, toprak ister; o biçare gülbeşekerden hoşlanmaz, gülbeşekeri hazmedemez!” 3285
  • آرزوی گل بود گل‌خواره را ** گلشکر نگوارد آن بیچاره را
  • Ulu Allah’tan, Musa’ya dileğinden bir kısmını olsun öğret… diye vahiy gelmesi
  • وحی آمدن از حق تعالی به موسی کی بیاموزش چیزی کی استدعا کند یا بعضی از آن
  • Allah, Musa’ya “Ya Musa, sen onun dileğini ver de elini aç, dilediğini yapsın!“ dedi.
  • گفت یزدان تو بده بایست او ** برگشا در اختیار آن دست او
  • Dileğini yapmak kudreti, ibadetin tuzudur, lezzetidir. Yoksa bu gökyüzü de ihtiyarsız dönüp durmada.
  • اختیار آمد عبادت را نمک ** ورنه می‌گردد بناخواه این فلک
  • Fakat düşünüşünden dolayı ne bir sevaba girer, ne bir günaha. Çünkü hesap vakti sevap ta ihtiyarî olarak yapılan işe verilir, azap da!
  • گردش او را نه اجر و نه عقاب ** که اختیار آمد هنر وقت حساب
  • Zaten bütün âlem Allah’ı tesbik eder… Fakat bu zoraki tesbihten, bir sevap elde edilemez.
  • جمله عالم خود مسبح آمدند ** نیست آن تسبیح جبری مزدمند
  • Erin eline kılıcı ver, onu acizlikten kurtar, onu kudret sahibi yap da ya gazi olsun, ya yol kesici eşkıya! 3290
  • تیغ در دستش نه از عجزش بکن ** تا که غازی گردد او یا راه‌زن
  • Âdem, “Keremnâ” sırrına, dilediğini yapabilme kudretiyle erişti… İnsanların yarısı bal arısı oldu, yarısı yılan!
  • زانک کرمنا شد آدم ز اختیار ** نیم زنبور عسل شد نیم مار
  • Müminler, bal arısı gibi bal madeni oldular… Kâfirler, yılan gibi zehir madeni!
  • مومنان کان عسل زنبوروار ** کافران خود کان زهری همچو مار
  • Çünkü mümin, seçilmiş, helâl otlar yer, tükürüğü bile bal arısı gibi hayat verir!
  • زانک مومن خورد بگزیده نبات ** تا چو نحلی گشت ریق او حیات
  • Kâfire gelince, irin şerbeti içer, gıdasından da zehir meydana gelir!
  • باز کافر خورد شربت از صدید ** هم ز قوتش زهر شد در وی پدید
  • Allah ilhamına erenler, hayatın ta kendisi kesilirler, hava ve hevesle süslenenler ise ölüm zehiri! 3295
  • اهل الهام خدا عین الحیات ** اهل تسویل هوا سم الممات
  • İyilik edenler, ihtiyarlarıyla iyilik ederler, uyanık hareketleriyle kendilerini korurlar da o yüzden övülürler, takdir edilirler. Cihandaki bu medihler, bu takdirler, hep ihtiyar yüzünden meydana gelir.
  • در جهان این مدح و شاباش و زهی ** ز اختیارست و حفاظ آگهی
  • Külhaniler, zindanda oldukça Allah’tan çekinirler, zahit olurlar, Allah’ı anarlar!
  • جمله رندان چونک در زندان بوند ** متقی و زاهد و حق‌خوان شوند
  • Fakat kudret gitti mi amel kesada uğrar… Kendine gel de ecel, sermayeyi elden almasın!
  • چونک قدرت رفت کاسد شد عمل ** هین که تا سرمایه نستاند اجل
  • Kendine gel… Kudretin, kâr elde etmek için bir sermayedir. Kudret zamanını kaçırma, kıymetini bil!
  • قدرتت سرمایه‌ی سودست هین ** وقت قدرت را نگه دار و ببین
  • İnsan, “Kerremna“ kır atına binmiş, ihtiyar dizginini de akıl eline vermiştir. 3300
  • آدمی بر خنگ کرمنا سوار ** در کف درکش عنان اختیار
  • Musa, tekrar ona şefkatle öğüt vererek “İsteğin seni mahcup eder, yüzünü sarartır.
  • باز موسی داد پند او را بمهر ** که مرادت زرد خواهد کرد چهر
  • Gel, bu sevdadan vazgeç. Allah’tan kork. Şeytan, seni aldatmış, o sana ders vermiş!“ dedi.
  • ترک این سودا بگو وز حق بترس ** دیو دادستت برای مکر درس
  • Adam’ın, yalnız kümes hayvanlarıyla köpeğin dillerini anlamaya razı olması, Musa aleyhiselâm’ın da onun bu muradını yerine getirmesi
  • قانع شدن آن طالب به تعلیم زبان مرغ خانگی و سگ و اجابت موسی علیه السلام
  • Adam, “Bari hiç olmazsa kapı dibinde yatıp duran, ev bekçiliği eden köpekle kümes hayvanlarının dillerini öğret.” dedi.
  • گفت باری نطق سگ کو بر درست ** نطق مرغ خانگی کاهل پرست
  • Musa dedi ki: “Hadi, peki… Bu ikisinin dillerini anlayacaksın, yürü git! “
  • گفت موسی هین تو دانی رو رسید ** نطق این هر دو شود بر تو پدید
  • Adam, sabah çağı, bakalım sahiden dillerini öğrendim mi, anlayacak mıyım ki? Diye kapının eşiğinde beklemekteydi. 3305
  • بامدادان از برای امتحان ** ایستاد او منتظر بر آستان
  • Hizmetçi kadın sofra örtüsü silkerken bir lokmacık bayat ekmek düştü.
  • خادمه سفره بیفشاند و فتاد ** پاره‌ای نان بیات آثار زاد
  • Ekmek parçasını horoz, hemencicik kapıverdi. Köpek dedi ki: Sen, bize zulmettin.
  • در ربود آن را خروسی چون گرو ** گفت سگ کردی تو بر ما ظلم رو
  • Buğday tanesi de yiyebilirsin. Hâlbuki ben yiyemem ki… Yerimde, yurdumda bundan âcizim ben.
  • دانه‌ی گندم توانی خورد و من ** عاجزم در دانه خوردن در وطن
  • Sen buğday da yiyebilirsin, arpa da, darı, mısır gibi başka şeyler de… Hâlbuki ben bunları yiyemem.
  • گندم و جو را و باقی حبوب ** می‌توانی خورد و من نه ای طروب