English    Türkçe    فارسی   

3
386-410

  • Kurdun kopardığı tozu bilemedi. Bunca bilgisiyle, bunca hüneriyle neden yayılıp otlamağa koyuldu?
  • او نمی‌دانست گرد گرگ را ** با چنین دانش چرا کرد او چرا
  • Koyunlar bile kendilerine zarar verecek olan kurdun kokusunu duyar, ondan taraf taraf kaçarlar.
  • گوسفندان بوی گرگ با گزند ** می‌بدانند و بهر سو می‌خزند
  • Hayvan bile aslanı kokusundan anlar da otlamayı bırakır” der.
  • مغز حیوانات بوی شیر را ** می‌بداند ترک می‌گوید چرا
  • Aslanın kızgınlığından bir koku aldın mı dön Allah’a sığınmaya, yalvarmaya koyul.
  • بوی شیر خشم دیدی باز گرد ** با مناجات و حذر انباز گرد
  • Onlar, kurdun tozundan ürkmediler, çekinmediler. Tozun ardından o koca mihnet kurdu çatıp geldi. 390
  • وا نگشتند آن گروه از گرد گرگ ** گرگ محنت بعد گرد آمد سترگ
  • O koyunları, hışımla paraladı gitti. Onlar, akıl çobanından göz yummuşlardı.
  • بر درید آن گوسفندان را بخشم ** که ز چوپان خرد بستند چشم
  • Onları, çoban ne kadar çağırdı da gelmediler… Çobanın gözüne toz, toprak serptiler.
  • چند چوپانشان بخواند و نامدند ** خاک غم در چشم چوپان می‌زدند
  • “ Yürü be, biz senden ziyade çobanız… Her birimiz başız, uluyuz. Böyle olduğu hâlde nasıl sana uyarız?
  • که برو ما از تو خود چوپان‌تریم ** چون تبع گردیم هر یک سروریم
  • Biz kurtlara lokmayız, senin adamın değil. Ateşin odunlarıyız, utanma arlanma yok bizde” dediler.
  • طعمه‌ی گرگیم و آن یار نه ** هیزم ناریم و آن عار نه
  • Bilgisizlik, akılda bir taassuptur ki buna tutulanların şehirlerinde kargalar şom, şom bağırışırlar, yerleri, yurtları harabeye döner. 395
  • حمیتی بد جاهلیت در دماغ ** بانگ شومی بر دمنشان کرد زاغ
  • Onlar mazlûmlar için kuyu kazdılar ama kazdıkları kuyuya kendileri düştüler, ah etmeye başladılar.
  • بهر مظلومان همی‌کندند چاه ** در چه افتادند و می‌گفتند آه
  • Yusufların derilerini yüzdüler, fakat kendi yaptıklarını birer birer buldular.
  • پوستین یوسفان بکشافتند ** آنچ می‌کردند یک یک یافتند
  • O Yusuf kimdir? Senin Hak arayan gönlün. O gönül, bir esir gibi senin yurdunda bağlıdır.
  • کیست آن یوسف دل حق‌جوی تو ** چون اسیری بسته اندر کوی تو
  • Bir Cebrail’i direğe bağlamış, koluna, kanadına yüzlerce yara açmış, perişan etmişsin de.
  • جبرئیلی را بر استن بسته‌ای ** پر و بالش را به صد جا خسته‌ای
  • Sonra da önüne kebap olmuş dana getiriyor, bazan da onu samanlığa götürüp 400
  • پیش او گوساله بریان آوری ** گه کشی او را به کهدان آوری
  • Hadi ye, işte bizim yağlı gıdamız budur diyorsun. Hâlbuki ona Allah vuslatından başka gıda yoktur.
  • که بخور اینست ما را لوت و پوت ** نیست او را جز لقاء الله قوت
  • O dertlere düşmüş zavallı da bu işkenceden bu sınanmadan kırılıp senden Allah’a şikâyet ederek der ki:
  • زین شکنجه و امتحان آن مبتلا ** می‌کند از تو شکایت با خدا
  • “ arabbi, bu kocamış kurttan elâman.” Allah da ona “Sabret, işte vakit geldi.
  • کای خدا افغان ازین گرگ کهن ** گویدش نک وقت آمد صبر کن
  • Haberi olmayan her kişiden öcünü alacağım” der. Feryada erişen Allah’tan başka kim feryada erişir ki.
  • داد تو وا خواهم از هر بی‌خبر ** داد کی دهد جز خدای دادگر
  • O “Yarabbi, yüzünün ayrılığından sabrım bitti. 405
  • او همی‌گوید که صبرم شد فنا ** در فراق روی تو یا ربنا
  • Yahudiler elinde âciz kalmış Ahmed’im Semud kavminin hepsine düşmüş Salih’im.
  • احمدم در مانده در دست یهود ** صالحم افتاده در حبس ثمود
  • Ey Peygamberlerin canlarına kutluluk bağışlayan. Ya beni öldür, ya kendine çağır yahut da sen gel!
  • ای سعادت‌بخش جان انبیا ** یا بکش یا باز خوانم یا بیا
  • با فراقت کافران را نیست تاب ** می‌گود یا لیتنی کنت تراب
  • Kâfirlere bile ayrılığına tahammül yok… Onların bile her birisi, keşke toprak olsaydım, der.
  • حال او اینست کو خود زان سوست ** چون بود بی تو کسی کان توست
  • “Kâfirin bile hâli böyle olursa senin ülkenden olanın hâli, sensiz ne olur?” der. 410
  • حق همی‌گوید که آری ای نزه ** لیک بشنو صبر آر و صبر به