English    Türkçe    فارسی   

3
4242-4266

  • Allah’ta dedi ki: “Eğer bu sana kolay görünüyorsa bu çeşit kolay, basit bir sure söyleyiver.
  • گفت اگر آسان نماید این به تو ** این چنین آسان یکی سوره بگو
  • Cinlerinize, insanlarınıza kudret ve sanat sahibi olanlarınıza söyleyin de ehemmiyetsiz gördüğünüz ayetler gibi bir ayet meydana getirsinler!”
  • جنتان و انستان و اهل کار ** گو یکی آیت ازین آسان بیار
  • Mustafa aleyhisselâm’ın “Kur’an’ın zahiri var, bâtını var, bâtının da yedinci bâtına kadar bâtını var” hadisinin tefsiri
  • تفسیر این خبر مصطفی علیه السلام کی للقران ظهر و بطن و لبطنه بطن الی سبعة ابطن
  • Bil ki Kur’an’ın bir zahiri var… Zahirin de gizli ve pek kuvvetli bir de içyüzü var.
  • حرف قرآن را بدان که ظاهریست ** زیر ظاهر باطنی بس قاهریست
  • O bâtının bir bâtını, onun da bir üçüncü bâtını var ki onu akıllar anlayamaz, hayran kalır. 4245
  • زیر آن باطن یکی بطن سوم ** که درو گردد خردها جمله گم
  • Kur’an’ın dördüncü bâtınıysa eşsiz, örneksiz Allah’tan başka kimse görmemiş, kimse bilmemiştir.
  • بطن چارم از نبی خود کس ندید ** جز خدای بی‌نظیر بی‌ندید
  • Oğul, sen Kur’an’ın dış yüzüne bakma… Şeytan da Âdem’in topraktan ibaret gördü, hakikatine eremedi!
  • تو ز قرآن ای پسر ظاهر مبین ** دیو آدم را نبیند جز که طین
  • Kur’an’ın zahiri, insana benzer… Sureti görünür, meydandadır da canı gizli!
  • ظاهر قرآن چو شخص آدمیست ** که نقوشش ظاهر و جانش خفیست
  • İnsanın amcası, dayısı bile insana o kadar yakın olduğu halde yüzyıl beraber yaşasalar halini bir kıl ucu olsun göremez, anlayamaz.
  • مرد را صد سال عم و خال او ** یک سر مویی نبیند حال او
  • Peygamberlerle velilerin –aleyhimüsselâm– dağlara, mağaralara gitmeleri, gizlenmek için olmadığı gibi halkta korkularından da değildir. Onlar, mümkün olduğu kadar halkın dünyadan alâkasının kesmek ve bu suretle insanları irşad etmek için bu işi yaparlar
  • بیان آنک رفتن انبیا و اولیا به کوهها و غارها جهت پنهان کردن خویش نیست و جهت خوف تشویش خلق نیست بلک جهت ارشاد خلق است و تحریض بر انقطاع از دنیا به قدر ممکن
  • Veliler, halkın gözünden gizlenmek için dağlara giderler derler ya… 4250
  • آنک گویند اولیا در که بوند ** تا ز چشم مردمان پنهان شوند
  • Hakikatte zaten halka nazaran bunlar yüz tane dağın tepesine çıkmışlar, ayaklarını yedinci kat göğün üstüne atmışlardır.
  • پیش خلق ایشان فراز صد که‌اند ** گام خود بر چرخ هفتم می‌نهند
  • Onla, halka nazaran yüzlerce denizden yüzlerce dağdan ötedeyken neden dağlara giderler de gizlenirler?
  • پس چرا پنهان شود که‌جو بود ** کو ز صد دریا و که زان سو بود
  • Velinin dağa kaçmaya ihtiyacı yoktur ki… Gök tayı bile onun ardından koşar, ayağından yüzlerce nal sökülür, düşer de yine de izine yetişemez!
  • حاجتش نبود به سوی که گریخت ** کز پیش کره‌ی فلک صد نعل ریخت
  • Gökyüzü bile döndü dolaştı da o canın tozuna erişemedi… Bu yüzden de yaslandı, gök elbiselere büründü!
  • چرخ گردید و ندید او گرد جان ** تعزیت‌جامه بپوشید آسمان
  • Hani zahiren peri gözden gizlidir ya… İnsan, perilerden daha gizlidir. 4255
  • گر به ظاهر آن پری پنهان بود ** آدمی پنهان‌تر از پریان بود
  • Akıllıya göre insan, gizli olan periye nazaran yüz kat daha gizli!
  • نزد عاقل زان پری که مضمرست ** آدمی صد بار خود پنهان‌ترست
  • Akıllıya nazaran insan bu kadar gizli olunca gayb âlemindeki seçilmiş insan nasıl olur?
  • آدمی نزدیک عاقل چون خفیست ** چون بود آدم که در غیب او صفیست
  • Velîlerle velilerin sözleri Musa’nın aşasıyla İsa’nın afsununa benzer
  • تشبیه صورت اولیا و صورت کلام اولیا به صورت عصای موسی و صورت افسون عیسی علیهما السلام
  • İnsan, Musa’nın asasına benzer, İsa’nın afsunu gibidir.
  • آدمی همچون عصای موسی‌است ** آدمی همچون فسون عیسی‌است
  • Müminin kalbi, adalet sahibi olan ve yardım dilenen Allah elindedir. Allah’ın iki parmağı arasındadır.
  • در کف حق بهر داد و بهر زین ** قلب مومن هست بین اصبعین
  • Asa, görünüşte bir sopadan ibarettir ama ağzını açtı mı bütün varlık, ona bir lokmadır. 4260
  • ظاهرش چوبی ولیکن پیش او ** کون یک لقمه چو بگشاید گلو
  • İsa’nın afsunundaki harfe, sese bakma. Ondan, ölüm bile kaçıyor, sen ona bak!
  • تو مبین ز افسون عیسی حرف و صوت ** آن ببین کز وی گریزان گشت موت
  • Afsunda ki o ehemmiyetsiz, o değersiz sözlere bakma, o afsunla ölünün sıçrayıp oturuşunu seyret.
  • تو مبین ز افسونش آن لهجات پست ** آن نگر که مرده بر جست و نشست
  • O sopayı ehemmiyetsiz görme… Yemyeşil denizi nasıl böldü, onu gör!
  • تو مبین مر آن عصا را سهل یافت ** آن ببین که بحر خضرا را شکافت
  • Uzaktasın da yalnız birer kara çadırdır görüyorsun… Bir adım ilerle de orduyu gör!
  • تو ز دوری دیده‌ای چتر سیاه ** یک قدم فا پیش نه بنگر سپاه
  • Uzak olduğundan yalnız bir toz dumandır görüyorum ama birazcık yaklaş, ileri var da topun içindeki adama bak! 4265
  • تو ز دوری می‌نبینی جز که گرد ** اندکی پیش آ ببین در گرد مرد
  • Onun tozu, gözleri aydın eder… Onun erliği, dağları yerinden söker!
  • دیده‌ها را گرد او روشن کند ** کوهها را مردی او بر کند