English    Türkçe    فارسی   

3
740-764

  • Allah ”Ey eğri adam, kulağını, kuyruğunu sallama. Doğrulara, doğrulukları fayda verir” dedi. 740
  • گفت حق که کژ مجنبان گوش و دم ** ینفعن الصادقین صدقهم
  • A cenabet, mağarada eğri büğrü yatma. Neyin varsa göster, “doğrul, doğru ol”
  • گفت اندر کژ مخسپ ای محتلم ** آنچ داری وا نما و فاستقم
  • Ayıbını söylemiyorsan bari sus, gösterişte, hileyle kendini öldürme!
  • ور نگویی عیب خود باری خمش ** از نمایش وز دغل خود را مکش
  • Bir para elde ettiysen ağzını açma. Yolda sınama taşları var.
  • گر تو نقدی یافتی مگشا دهان ** هست در ره سنگهای امتحان
  • Sınama taşlarının önünde de halli hallerine sınamalar var, onlar da imtihanlara tabi!
  • سنگهای امتحان را نیز پیش ** امتحانها هست در احوال خویش
  • Allah, “Doğumdan bu ana kadar onlara her iki kere sınanırlar” dedi. 745
  • گفت یزدان از ولادت تا بحین ** یفتنون کل عام مرتین
  • Babam, imtihan içinde imtihan var. Derlen toplan da ufacık bir imtihanla kendini satma!
  • امتحان در امتحانست ای پدر ** هین به کمتر امتحان خود را مخر
  • Bâbûr oğlu Bel’am’ın Allah imtihanlarından yüzü ak çıkacağına emin olması
  • آمن بودن بلعم باعور کی امتحانها کرد حضرت او را و از آنها روی سپید آمده بود
  • Bâbûr oğlu Bel’am’la melûn iblis, en son imtihanda alçaldılar.
  • بلعم باعور و ابلیس لعین ** ز امتحان آخرین گشته مهین
  • “O adam da kendi iddiasınca devletli görünürdü ya, fakat midesi, bıyığına lânet eder,
  • او بدعوی میل دولت می‌کند ** معده‌اش نفرین سبلت می‌کند
  • “Yarabbi, şu adamın gizlendiğini sen dışarıya vur, meydana çıkar. Bizi yaktı, yandırdı, sen onu rüsvay et” derdi.
  • کانچ پنهان می‌کند پیدایش کن ** سوخت ما را ای خدا رسواش کن
  • Onun bedeninin bütün cüzleri, ona düşman olmuştu. O, bahardan dem vurdu ama onlar, kışın ta kendisindeydiler. 750
  • جمله اجزای تنش خصم ویند ** کز بهاری لافد ایشان در دیند
  • Adam, ihsandan, keremden dem vururdu ama merhamet dalını, ta kökünden kesmekteydi.
  • لاف وا داد کرمها می‌کند ** شاخ رحمت را ز بن بر می‌کند
  • Ya doğru ol, doğruluğunu göster yahut sus da merhamete eriş, sonra coş!
  • راستی پیش آر یا خاموش کن ** وانگهان رحمت ببین و نوش کن
  • Adamın karnı da bıyıklarına düşman kesilmiş, gizlice el kaldırıp dua ediyor,
  • آن شکم خصم سبال او شده ** دست پنهان در دعا اندر زده
  • “Yarabbi, sen bu aşağılık herifi rüsvay et de kerem sahipleri bize merhamete gelsinler” diyordu.
  • کای خدا رسوا کن این لاف لام ** تا بجنبد سوی ما رحم کرام
  • Karnın duası kabul oldu. İhtiyaçtan doğan yanıp yakılma, dışarıya kadar bayrak açtı, görünür bir hale geldi. 755
  • مستجاب آمد دعای آن شکم ** شورش حاجت بزد بیرون علم
  • Allah “ Beni çağırdın mı, suçlu da olsam, putperest de olsam ben, yine icabet ederim.
  • گفت حق گر فاسقی و اهل صنم ** چون مرا خوانی اجابتها کنم
  • Onun için duadan hiç çekinme; hiç usanma. Dua, nihayet seni gulyabani nefsin elinden kurtarır.” demiştir.
  • تو دعا را سخت گیر و می‌شخول ** عاقبت برهاندت از دست غول
  • Karın, kendini Allah’a ısmarlayınca ansızın bir kedi gelip o kuyruk parçasını kaptı, götürdü.
  • چون شکم خود را به حضرت در سپرد ** گربه آمد پوست آن دنبه ببرد
  • Ev halkı, kedinin peşine düştüler, fakat kedi koşup kaçtı. Babamın azarına uğrayacağım diye çocuğunun beti, benzi kaçtı.
  • از پس گربه دویدند او گریخت ** کودک از ترس عتابش رنگ ریخت
  • Babası, bir toplulukta otururken o çocukcağız gelip işi anlattı. O lâfla geçinen adamın şerefini bir paralık etti. 760
  • آمد اندر انجمن آن طفل خرد ** آب روی مرد لافی را ببرد
  • Dedi ki: “ Hani her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk parçası yok muydu?
  • گفت آن دنبه که هر صبحی بدان ** چرب می‌کردی لبان و سبلتان
  • Kedi geldi, onu kapıverdi. Ardına düştük, bir hayli koştuk ama faydasız… Yakalayamadık ki!”
  • گربه آمد ناگهانش در ربود ** بس دویدیم و نکرد آن جهد سود
  • Oradakiler şaşırıp gülüştüler, Bu hâle acıdılar.
  • خنده آمد حاضران را از شگفت ** رحمهاشان باز جنبیدن گرفت
  • Onu davet edip doyurdular, yeryüzüne benzeyen varlığına merhamet tohumunu ektiler.
  • دعوتش کردند و سیرش داشتند ** تخم رحمت در زمینش کاشتند