English    Türkçe    فارسی   

4
1979-2003

  • Allah için halka hayır yap yahut kendi canın için herkese hayırda bulun da.
  • خیر کن با خلق بهر ایزدت ** یا برای راحت جان خودت
  • Daima gözüne dost görünsün... Gönlüne kin yüzünden çirkin suretler gelmesin! 1980
  • تا هماره دوست بینی در نظر ** در دلت ناید ز کین ناخوش صور
  • Fakat birisine düşmanlıkta bulundun mu ondan çekin... Seni seven bir dostla görüş, danışacağını ona danış!
  • چونک کردی دشمنی پرهیز کن ** مشورت با یار مهرانگیز کن
  • Adam dedi ki: Ey iyi kişi, biliyorum seni... Sen benim eski düşmanımsın.
  • گفت می‌دانم ترا ای بوالحسن ** که توی دیرینه دشمن‌دار من
  • Fakat akıllı ve manevi bir adamsın; aklın eğri gitmeme razı olmaz.
  • لیک مرد عاقلی و معنوی ** عقل تو نگذاردت که کژ روی
  • Tabiat, düşmandan hıncını çıkartmak ister ama akıl, nefse demirden bir bağdır;
  • طبع خواهد تا کشد از خصم کین ** عقل بر نفس است بند آهنین
  • Gelir, onu kötülükten men eder, geri çeker... Akıl, onun iyi ve kötü hareketlerine adeta bir şahnedir. 1985
  • آید و منعش کند وا داردش ** عقل چون شحنه‌ست در نیک و بدش
  • İmana mensup akıl adil bir şahneye benzer... Gönül şehrinin bekçisidir, hâkimidir.
  • عقل ایمانی چو شحنه‌ی عادلست ** پاسبان و حاکم شهر دلست
  • Kedi gibi aklı uyanıktır onun... Hırsız, fare gibi delikte kalakalır!
  • هم‌چو گربه باشد او بیدارهوش ** دزد در سوراخ ماند هم‌چو موش
  • Nerede fare çıkar, bir şeye el uzatırsa ya orada kedi yoktur yahut varsa bile sureti vardır!
  • در هر آنجا که برآرد موش دست ** نیست گربه یا که نقش گربه است
  • Kedi nedir? Aslanları yıkan aslan... Tendeki imana mensup akıl!
  • گربه‌ی چه شیر شیرافکن بود ** عقل ایمانی که اندر تن بود
  • Onun görünüşü yırtıcı hayvanlara hâkimdir... Narası otlayan hayvanları men eder! 1990
  • غره‌ی او حاکم درندگان ** نعره‌ی او مانع چرندگان
  • Şehir, hırsızlarla, elbise soyanlarla dolu... Söyle, ister şahne olsun, ister olmasın!
  • شهر پر دزدست و پر جامه‌کنی ** خواه شحنه باش گو و خواه نی
  • Rasul aleyhisselam’ın, bir savaşta, orduda ihtiyarlar ve savaşta tecrübeliler bulunduğu halde Huzeyil kabilesinden bir genci emir yapması
  • امیر کردن رسول علیه‌السلام جوان هذیلی را بر سریه‌ای کی در آن پیران و جنگ آزمودگان بودند
  • Peygamber, kâfilerle savaşmak, abes şeyleri gidermek için bir ordu gönderiyordu.
  • یک سریه می‌فرستادش رسول ** به هر جنگ کافر و دفع فضول
  • Huzeyl kabilesinden bir genci seçti, orduya emir etti.
  • یک جوانی را گزید او از هذیل ** میر لشکر کردش و سالار خیل
  • Askerin aslı kumandandır... Kumandansız kavim, başsız bedene benzer!
  • اصل لشکر بی‌گمان سرور بود ** قوم بی‌سرور تن بی‌سر بود
  • Şu ölüşün, solup gidişin, hep başbuğu terk etmendendir. 1995
  • این همه که مرده و پژمرده‌ای ** زان بود که ترک سرور کرده‌ای
  • Usançtan, nekeslikten, benlikten baş çekmede, kendini başbuğ saymadasın!
  • از کسل وز بخل وز ما و منی ** می‌کشی سر خویش را سر می‌کنی
  • Tıpkı yükten kaçan katır gibi... O da başını alır, dağları boylar!
  • هم‌چو استوری که بگریزد ز بار ** او سر خود گیرد اندر کوهسار
  • Sahibi, a sersem... Her tarafta eşek avlamak üzere sinmiş bir kurt var...
  • صاحبش در پی دوان کای خیره سر ** هر طرف گرگیست اندر قصد خر
  • Şimdi gözümden kayboldun mu her yandan kuvvetli bir kurt çıkagelir.
  • گر ز چشمم این زمان غایب شوی ** پیشت آید هر طرف گرگ قوی
  • Kemiklerini şeker gibi ezer, ufalar... Artık bir daha diriliği göremezsin bile! 2000
  • استخوانت را بخاید چون شکر ** که نبینی زندگانی را دگر
  • Hadi kurdu bir tarafa bırak... Od’suz kalırsın ya! Ateş, odun olmadı mı söner gider.
  • آن مگیر آخر بمانی از علف ** آتش از بی‌هیزمی گردد تلف
  • Kendine gel de sahipliğimden kaçma, yükün ağırlığından çekinme... Senin canın benim diye ardına düşer, koşar durur!
  • هین بمگریز از تصرف کردنم ** وز گرانی بار که جانت منم
  • Sen de bir katırsın... Çünkü nefsin üstün. A kendisine tapan, hüküm üstünündür.
  • تو ستوری هم که نفست غالبست ** حکم غالب را بود ای خودپرست