English    Türkçe    فارسی   

4
2032-2056

  • Halka bak hele... Bunlar karanlık âlemindendir... Geçici bir matah için nasıl geçici bir hale düşer, nasıl itiraza kalkışırlar!
  • خلق را بنگر که چون ظلمانی‌اند ** در متاع فانیی چون فانی‌اند
  • Ululuk yüzünden hepsi dağınıklığa düşmüşler, canlarını vermişler, ölü bir hale gelmişlerdir. Fakat savaşta, diridir onlar!
  • از تکبر جمله اندر تفرقه ** مرده از جان زنده‌اند از مخرقه
  • Şaşılacak şey şu: Zindanın anahtarı, bu çeşit adamın elindedir de yine kendisi zindanda mahpustur!
  • این عجب که جان به زندان اندرست ** وانگهی مفتاح زندانش به دست
  • O genç tepeden tırnağa kadar pisliğe batmıştır... Fakat akarsu, eteğine dokunup akmaktadır! 2035
  • پای تا سر غرق سرگین آن جوان ** می‌زند بر دامنش جوی روان
  • Dilediği ile daima yan yanadır da yine de bir dayanacak, huzur bulacak kişinin yanına varabilsem diye ne sabrı vardır, ne kararı!
  • دایما پهلو به پهلو بی‌قرار ** پهلوی آرامگاه و پشت‌دار
  • Nur gizlidir... Arayıp sormak, gizliliğine şahit. Fakat gönül, saçma sözlerden kurtuluş dilemez ki!
  • نور پنهانست و جست و جو گواه ** کز گزافه دل نمی‌جوید پناه
  • Fakat dünya zindanında bir kurtuluş yeri olmasaydı gönül ne sıkılırdı, ne de halâs olmayı araştırır, isterdi!
  • گر نبودی حبس دنیا را مناص ** نه بدی وحشت نه دل جستی خلاص
  • Sıkılıp üzülmen, seni bir memur gibi “Hadi ey sapık, ey yolsuz... Bir doğru yol ara” diye çekip çekiştirmededir...
  • وحشتت هم‌چون موکل می‌کشد ** که بجو ای ضال منهاج رشد
  • Doğru yol vardır... Fakat pusuda gizlidir. Bulmak için durmadan, dinlenmeden delicesine aramak gerek; böyle arayan bulur! 2040
  • هست منهاج و نهان در مکمنست ** یافتش رهن گزافه جستنست
  • Dağınıklık, pusuda topluluğu arar... Sen hemen bu isteyende istenenin yüzünü gör!
  • تفرقه‌جویان جمع اندر کمین ** تو درین طالب رخ مطلوب بین
  • Bağdaki cansız mahsulat, köklerinden sürmüş, yetişmiştir... Onlara diriliği vereni anla!
  • مردگان باغ برجسته ز بن ** کان دهنده‌ی زندگی را فهم کن
  • Hiç müjde verecek biri olmasaydı bu zindandakilerin gözleri, hep kapıya dikilir, kalır mıydı?
  • چشم این زندانیان هر دم به در ** کی بدی گر نیستی کس مژده‌ور
  • Irmak olmasaydı yüz binlerce ırmağa batıp ıslanan olur muydu?
  • صد هزار آلودگان آب‌جو ** کی بدندی گر نبودی آب جو
  • 2045.Yanını yere koyup yatamıyor, rahatsız oluyorsun... Bil ki evde bir yatağın, yorganın var! 2045
  • بر زمین پهلوت را آرام نیست ** دان که در خانه لحاف و بستریست
  • Karar edilecek bir yer olmadıkça karasız kişi olmaz... Sersemliği gideren bir şey bulunmasa sersemlik bulunmaz!
  • بی‌مقرگاهی نباشد بی‌قرار ** بی‌خمار اشکن نباشد این خمار
  • O adam dedi ki: “Hayır hayır ey Allah elçisi. Askere ihtiyar birisini başbuğ yap!
  • گفت نه نه یا رسول الله مکن ** سرور لشکر مگر شیخ کهن
  • Ey Allah elçisi, genç, aslan oğlu aslan bile olsa askere, ihtiyardan başkası kumandan olmasın!
  • یا رسول الله جوان ار شیرزاد ** غیر مرد پیر سر لشکر مباد
  • Zaten sen söyledin... Şahidim senin sözün: Kendisine uyulacak kişi pir olmalıdır, pir!
  • هم تو گفتستی و گفت تو گوا ** پیر باید پیر باید پیشوا
  • Ey Allah elçisi, şu askere bak! Ondan daha yaşlı daha ileri bunca kişi var! 2050
  • یا رسول‌الله درین لشکر نگر ** هست چندین پیر و از وی پیشتر
  • Bu ağaçtaki şu sarı yaprağa bakma da onun olgun elmalarını devşir!
  • زین درخت آن برگ زردش را مبین ** سیبهای پخته‌ی او را بچین
  • Onun sarı yaprakları nasıl olur da bomboş olur... Zaten yaprağının sararması, olgunluk ve kemal alâmetidir.
  • برگهای زرد او خود کی تهیست ** این نشان پختگی و کاملیست
  • Yüzün sararması, saçın sakalın ağarması, olgun aklı müjdeler!
  • برگ زرد ریش و آن موی سپید ** بهر عقل پخته می‌آرد نوید
  • Yeni sürmüş, yeni yeşermiş yapraklarsa meyvenin hamlığına delalet eder.
  • برگهای نو رسیده‌ی سبزفام ** شد نشان آنک آن میوه‌ست خام
  • Azıksızlık azığı her şeyden vazgeçiş, Ariflik nişanesidir. Altının sarılığı, sarrafın yüzünü kızartır, benzine kan getirir. 2055
  • برگ بی‌برگی نشان عارفیست ** زردی زر سرخ رویی صارفیست
  • Gül yüzlü, sakallı, bıyığı yeni terlemiş genç, henüz mektepte okuma, yazma öğrenmededir.
  • آنک او گل عارضست ار نو خطست ** او به مکتب گاه مخبر نوخطست