English    Türkçe    فارسی   

4
2433-2457

  • Ya çeşitli gıdalardan yahut yemekten insan, hep böyle rüyalar görür dediler.
  • از غذای مختلف یا از طعام ** طبع شوریده همی‌بیند منام
  • Çünkü gördüler ki sen öğüt istemiyorsun, kaba ve hoyratsın, kan içicisin... Yok, yoksul huylu değilsin!
  • زانک دید او که نصیحت‌جو نه‌ای ** تند و خون‌خواری و مسکین‌خو نه‌ای
  • Padişahlar, bir iş için kan dökerler ama merhametleri kızgınlıklarından üstündür. 2435
  • پادشاهان خون کنند از مصلحت ** لیک رحمتشان فزونست از عنت
  • Padişahın Allah huyuyla huylanması gerektir. Allah’ın rahmeti, gazabından artıktır.
  • شاه را باید که باشد خوی رب ** رحمت او سبق دارد بر غضب
  • Şeytan gibi gazabının üstün olması gerekmez, öyle olursa hile yüzünden lüzum yokken kan döker!
  • نه غضب غالب بود مانند دیو ** بی‌ضرورت خون کند از بهر ریو
  • Namussuzların hilmi gibi halim olması da doğru değildir... Çünkü karısı da orospu olur cariyesi de!
  • نه حلیمی مخنث‌وار نیز ** که شود زن روسپی زان و کنیز
  • Hâlbuki sen, gönlünü şeytan evi haline getirdin... Kinini, kendine kıble yaptın.
  • دیوخانه کرده بودی سینه را ** قبله‌ای سازیده بودی کینه را
  • Keskin boynuzların nice ciğerleri deldi... İşte şu asam, senin küstah boynuzunu kırdı! 2440
  • شاخ تیزت بس جگرها را که خست ** نک عصاام شاخ شوخت را شکست
  • Bu âlemdekilerin, o âlemdekilere saldırmaları, gayb âleminin sınırı olan nesillerine kadar hücum etmeleri, onların pusuda olmalarından gaflete düşmeleri. Zaten gazi de savaşa gitmezse kâfirler, Müslüman ülkesine ılgar eder, çapulda bulunurlar.
  • حمله بردن این جهانیان بر آن جهانیان و تاختن بردن تا سینور ذر و نسل کی سر حد غیب است و غفلت ایشان از کمین کی چون غازی به غزا نرود کافر تاختن آورد
  • Cisme mensup askerler, ruhanilerin kalelerine saldırırlar.
  • حمله بردند اسپه جسمانیان ** جانب قلعه و دز روحانیان
  • O taraftan tertemiz birisi gelmesin diye gayb derbendine hücum ederler.
  • تا فرو گیرند بر دربند غیب ** تا کسی ناید از آن سو پاک‌جیب
  • Gaziler, savaşa pek gitmediler mi kâfirler, yürür saldırılar.
  • غازیان حمله‌ی غزا چون کم برند ** کافران برعکس حمله آورند
  • Gayb gazileri, hilimlerinden sana saldırmazlar kötü gidişli.
  • غازیان غیب چون از حلم خویش ** حمله ناوردند بر تو زشت‌کیش
  • Gayb derbentlerine saldırdın... gayb erlerinin bu tarafa gelmemesini diledin! 2445
  • حمله بردی سوی دربندان غیب ** تا نیایند این طرف مردان غیب
  • Ata bellerine, ana rahimlerine pençe attın... Kötülükle yolu kesmek istedin!
  • چنگ در صلب و رحمها در زدی ** تا که شارع را بگیری از بدی
  • Ululuk ıssı Allahnın soy sop yetişmesi için açtığı ana yolu sen nasıl kapatabilirsin?
  • چون بگیری شه‌رهی که ذوالجلال ** بر گشادست از برای انتسال
  • A inatçı, sen derbentleri tuttun ama körlüğüne rağmen, yine bir er çıktı işte.
  • سد شدی دربندها را ای لجوج ** کوری تو کرد سرهنگی خروج
  • İşte o çıkan er benim... Senin maksadını yıkıp yakarım; Allah’ın adı ile senin adını sanını yok ederim!
  • نک منم سرهنگ هنگت بشکنم ** نک به نامش نام و ننگت بشکنم
  • Sen var, derbentleri iyice tuta dur... Ne vakte dek sakalına bıyığına gülüp duracaksın? 2450
  • تو هلا در بندها را سخت بند ** چندگاهی بر سبال خود بخند
  • Kader bıyığını sakalını birer birer yolar... Nihayet kadere karşı çekinmenin fayda vermediğini anlarsın.
  • سبلتت را بر کند یک یک قدر ** تا بدانی کالقدر یعمی الحذر
  • Senin bıyığın sakalın mı daha kuvvetlidir, Ad’ın bıyığı sakalı mı? Onların nefesinden şehirler titrer dururdu.
  • سبلت تو تیزتر یا آن عاد ** که همی لرزید از دمشان بلاد
  • Sen mi daha inatçısın Semud mu? Varlık âlemine onlar gibisi gelmedi gitti.
  • تو ستیزه‌روتری یا آن ثمود ** که نیامد مثل ایشان در وجود
  • Bunlardan yüz tanesini daha söylesem fayda yok; sen sağırsın... Duyarın da duymazlıktan gelirsin!
  • صد ازینها گر بگویم تو کری ** بشنوی و ناشنوده آوری
  • Söylediğim sözden tövbe ettim; tam senin ilacını yaptım. 2455
  • توبه کردم از سخن که انگیختم ** بی‌سخن من دارویت آمیختم
  • Bu ilacı senin ham sakalına korum da pişer yahut da yanar... Sen de ebedi olarak yaralı kalırsın.
  • که نهم بر ریش خامت تا پزد ** یا بسوزد ریش و ریشه‌ت تا ابد
  • Bu suretle de bilirsin ki Allah, her şeyi bilir... Her şeye, ona layık olan ilacı verir ey düşman.
  • تا بدانی که خبیرست ای عدو ** می‌دهد هر چیز را درخورد او