English    Türkçe    فارسی   

4
3067-3091

  • Bu söylediğimiz rüya, alelâde halkın gördüğü rüyadır... Tanrıya yaklaşmış erlerin rüyası ile Tanrı seçmesinin, Tanrı yakınlığının ta kendisidir.
  • خواب عامست این و خود خواب خواص ** باشد اصل اجتبا و اختصاص
  • Fil gerektir ki uyuyunca rüyasında Hindistan’ı görsün!
  • پیل باید تا چو خسپد او ستان ** خواب بیند خطه‌ی هندوستان
  • Eşek, hiç Hindistan’ı rüyada görmez... çünkü Hindistan’dan ayrılmamış, gurbete düşmemiştir ki!
  • خر نبیند هیچ هندستان به خواب ** خر ز هندستان نکردست اغتراب
  • Fil gibi adam akıllı bir can gerek ki uykusunda iştiyakla Hindistan’a gitsin! 3070
  • جان هم‌چون پیل باید نیک زفت ** تا به خواب او هند داند رفت تفت
  • Fil Hindistan’ı arar, ister... o yüzden bu istek bu anış geceleyin bir surete bürünüp ona görünür.
  • ذکر هندستان کند پیل از طلب ** پس مصور گردد آن ذکرش به شب
  • “Tanrıyı anın” emrine uymak, bir herzevekilin işi değil... “Tanrına dön “emrine uymak, her kalleşin ayağının harcı değil.
  • اذکروا الله کار هر اوباش نیست ** ارجعی بر پای هر قلاش نیست
  • Fakat sen meyus olma; file benze! Fil değilsen bile fil olmaya çalış.
  • لیک تو آیس مشو هم پیل باش ** ور نه پیلی در پی تبدیل باش
  • Âlemdeki kimyagerlere bak... her an sırça üzerine resim yapanların seslerini duy!
  • کیمیاسازان گردون را ببین ** بشنو از میناگران هر دم طنین
  • Onlar gök boşluğuna suretler düzerler... benim için senin için işler yaparlar! 3075
  • نقش‌بندانند در جو فلک ** کارسازانند بهر لی و لک
  • Ey tavuk karasına uğramış adam! Yeni yakası misler kokan erleri görmüyorsan şu sana dokunan şeyleri gör bari!
  • گر نبینی خلق مشکین جیب را ** بنگر ای شب‌کور این آسیب را
  • Toprağından her an yeniden yeniye otlar biter; onları gör... her an anlayışına yeni bir şey dokunur; onlara bak!
  • هر دم آسیبست بر ادراک تو ** نبت نو نو رسته بین از خاک تو
  • İbrahim Ethem de rüyada hicapsız olarak bütün gönül Hindistan’ını gördü de,
  • زین بد ابراهیم ادهم دیده خواب ** بسط هندستان دل را بی‌حجاب
  • Zincirlerini kırdı; memleketi birbirine geçirdi, gözlerden kayboldu!
  • لاجرم زنجیرها را بر درید ** مملکت بر هم زد و شد ناپدید
  • Şu iş Hindistan’ı görmenin nişanesidir... insan, uykusundan sıçrayıp uyanır, deli divane olur. 3080
  • آن نشان دید هندستان بود ** که جهد از خواب و دیوانه شود
  • Bütün tedbirlerin başına toprak saçar... zincirlerin halkalarını kırar geçer!
  • می‌فشاند خاک بر تدبیرها ** می‌دراند حلقه‌ی زنجیرها
  • Peygamberin nuru anlatılırken gönüllerdeki nişanesini söylediği gibi hani...
  • آنچنان که گفت پیغامبر ز نور ** که نشانش آن بود اندر صدور
  • Dedi ki: Nur, kalbe girdi mi nişanesi şudur: İnsan bu yalan yurttan uzaklaşır, neşeler yurdu olan ahiretten de geçer!
  • که تجافی آرد از دار الغرور ** هم انابت آرد از دار السرور
  • Ey temiz dost, Mustafa’nın bu hadisini anlatmak için bir hikaye söyleyeceğiz, dinle.
  • بهر شرح این حدیث مصطفی ** داستانی بشنو ای یار صفا
  • Kendisine hakikî padişahlık yüzü gösteren ve “İnsan o gün kardeşinden,anasından,babasından bile kaçar”âyeti hali olan şehzade..bu toprak yığınının padişahlığı,çocuk tabiatlı kişilerindir:onlar,buna kale almak derler..çocuğun biri üstün gelir,toprak yığınının üstüne çıkar,kale benimdir der..öbür çocuklar,ona haset ederler:çünkü toprak çocukların baharıdır.O şehzade,renklerin bağından kurtulduğundan ben bu renkli topraklara aşağılık toprak diyor,altın,atlas ve kemha demiyorum,bu kemhadan kurtuldum,tek renkli gayb âlemine gittim dedi.”Biz ona çocukken hüküm ve peygamberlik verdik”âyetine göre Tanrı irşadı için yıllar geçmeye lüzum yoktur..dilediğini emredip derhal yapan Tanrı kudretine karşı kimse kabiliyetinden bahsedemez.
  • حکایت آن پادشاه‌زاده کی پادشاهی حقیقی بوی روی نمود یوم یفرالمرء من اخیه و امه و ابیه نقد وقت او شد پادشاهی این خاک توده‌ی کودک طبعان کی قلعه گیری نام کنند آن کودک کی چیره آید بر سر خاک توده برآید و لاف زندگی قلعه مراست کودکان دیگر بر وی رشک برند کی التراب ربیع الصبیان آن پادشاه‌زاده چو از قید رنگها برست گفت من این خاکهای رنگین را همان خاک دون می‌گویم زر و اطلس و اکسون نمی‌گویم من ازین اکسون رستم یکسون رفتم و آتیناه الحکم صبیا ارشاد حق را مرور سالها حاجت نیست در قدرت کن فیکون هیچ کس سخن قابلیت نگوید
  • Bir padişahın yiğit bir oğlu vardı... zâhiri de hünerlerle bezenmişti, bâtını da. 3085
  • پادشاهی داشت یک برنا پسر ** باطن و ظاهر مزین از هنر
  • Bir gece rüyasında çocuğunun ansızın öldüğünü gördü. Padişaha âlemin arılığı tortulu bir hal oldu.
  • خواب دید او کان پسر ناگه بمرد ** صافی عالم بر آن شه گشت درد
  • Yanışının tesiri ile gözyaşları bile kurudu, ağlamaya bile iktidarı kalmadı.
  • خشک شد از تاب آتش مشک او ** که نماند از تف آتش اشک او
  • Öyle dertlendi, öyle kederlendi ki ah etmeye bile mecali kesildi!
  • آنچنان پر شد ز دود و درد شاه ** که نمی‌یابید در وی راه آه
  • Ölüm isteği ile cesedi, iş görmez bir hal aldı... neyse eceli gelmemiş, ömrü varmış; uykudan uyandı.
  • خواست مردن قالبش بی‌کار شد ** عمر مانده بود شه بیدار شد
  • Bu sefer de uyanınca öyle bir sevindi ki ömründe öyle bir sevinç görmemişti. 3090
  • شادیی آمد ز بیداریش پیش ** که ندیده بود اندر عمر خویش
  • Sevinçten ölecekti âdeta... canı ile bedeni sanki ölümle dirim arasında tomruğa vurulmuştu!
  • که ز شادی خواست هم فانی شدن ** بس مطوق آمد این جان و بدن