English    Türkçe    فارسی   

4
3258-3282

  • Fakat babanla barıştın da kızgınlığın gitti mi köpek ortadan kalkar, baban, sana ateşli bir dost olur.
  • با پدر چون صلح کردی خشم رفت ** آن سگی شد گشت بابا یار تفت
  • Bütün âlem aklıküllün suretidir..aklıkülle aykırı hareket ettin,cefada bulundun mu dünya,senin gamını arttırır;nitekim babanla da çok defalar bozuştun mu onu gördükçe kederlenirsin,yüzünü görmek istemezsin,halbuki bundan önce gözünün nuruydu,canının huzuru!
  • بیان آنک مجموع عالم صورت عقل کلست چون با عقل کل بکژروی جفا کردی صورت عالم ترا غم فزاید اغلب احوال چنانک دل با پدر بد کردی صورت پدر غم فزاید ترا و نتوانی رویش را دیدن اگر چه پیش از آن نور دیده بوده باشد و راحت جان
  • Bütün âem, aklı küllün suretidir... bütün insanların babası odur.
  • کل عالم صورت عقل کلست ** کوست بابای هر آنک اهل قل است
  • Birisi aklı külle karşı küfranını artırırsa bütün âlem ona köpek görünür. 3260
  • چون کسی با عقل کل کفران فزود ** صورت کل پیش او هم سگ نمود
  • Bu babayla uzlaş, asiliği bırak da su ve toprak, sana altın döşeme görünsün.
  • صلح کن با این پدر عاقی بهل ** تا که فرش زر نماید آب و گل
  • Bununla uzlaşırsan içinde bulunduğun hal ve zaman, âdeta kıyamet kesilir... gözünün önünde gök de değişir yer de!
  • پس قیامت نقد حال تو بود ** پیش تو چرخ و زمین مبدل شود
  • Ben daima bu babayla uzlaşmış haldeyim... onun için şu âlem, bana cennet görünmede!
  • من که صلحم دایما با این پدر ** این جهان چون جنتستم در نظر
  • Her zaman yeni bir suret, her an yeni bir güzellik görmedeyim... yeni görmekle de elem ve usanç kalmaz, insan daima yeniden yeniye neşelenir durur.
  • هر زمان نو صورتی و نو جمال ** تا ز نو دیدن فرو میرد ملال
  • Ben cihanı nimetlerle dopdolu görüyorum... sular kaynaklardan coşup akmada... 3265
  • من همی‌بینم جهان را پر نعیم ** آبها از چشمه‌ها جوشان مقیم
  • Bu suların sesleri kulağıma geldikçe aklımı gönlümü sarhoş etmede!
  • بانگ آبش می‌رسد در گوش من ** مست می‌گردد ضمیر و هوش من
  • Dallar tövbekar dervişler gibi oynuyor... yapraklar, çalgıcılar ve şarkı okuyanlar gibi el çırpıyor.
  • شاخه‌ها رقصان شده چون تایبان ** برگها کف‌زن مثال مطربان
  • Ayna, keçeden yapılma kılıf içindeki şimşek gibi parlayıp durmada... artık ayna görünürse nasıl olur?
  • برق آیینه‌ست لامع از نمد ** گر نماید آینه تا چون بود
  • Ben, bunun binde birini bile söyleyemiyorum; çünkü her kulak, şüphelerle dolu!
  • از هزاران می‌نگویم من یکی ** ز آنک آکندست هر گوش از شکی
  • Vehme göre bu söz müjdedir... fakat akıl der ki: Müjde ne demek bu benim halimdir zaten. 3270
  • پیش وهم این گفت مژده دادنست ** عقل گوید مژده چه نقد منست
  • Uzeyr aleyhisselâm’ın oğullarının,kendisinden babalarının ahvalini sormaları,Uzeyr’in evet gördüm demesi..bazılarının onu tanıyıp kendisinden geçmesi,tanımıyanların da “Bu ,bize müjde verdi,ş kendinden geçme de ne oluyor ?”demeleri
  • قصه‌ی فرزندان عزیر علیه‌السلام کی از پدر احوال پدر می‌پرسیدند می‌گفت آری دیدمش می‌آید بعضی شناختندش بیهوش شدند بعضی نشناختند می‌گفتند خود مژده‌ای داد این بیهوش شدن چیست
  • Hani Üzeyr’in çocukları gibi... yolda babalarının ahvalini soruşturmaktaydılar.
  • هم‌چو پوران عزیز اندر گذر ** آمده پرسان ز احوال پدر
  • Onlar ihtiyarlamışlardı, babaları ise gençti... derken babaları ansızın önlerine çıkıverdi.
  • گشته ایشان پیر و باباشان جوان ** پس پدرشان پیش آمد ناگهان
  • Ona “Ey yolcu bizim azizimizden bir haberin var mı acaba?
  • پس بپرسیدند ازو کای ره‌گذر ** از عزیر ما عجب داری خبر
  • Birisi bize onun bugün geleceğini, bizi ümitsizliğe düşürdükten sonra bugün erişeceğini söyledi” dediler.
  • که کسی‌مان گفت که امروز آن سند ** بعد نومیدی ز بیرون می‌رسد
  • Üzeyr dedi ki: Evet benden sonra gelecek... çocuklardan biri bu müjdeyi işitince sevindi. 3275
  • گفت آری بعد من خواهد رسید ** آن یکی خوش شد چو این مژده شنید
  • Ey muştucu şadol diye bağırdı. Bir tanesi Üzeyr’i tanıdı;
  • بانگ می‌زد کای مبشر باش شاد ** وان دگر بشناخت بیهوش اوفتاد
  • A sersem, müjdenin yeri mi ki? Şeker madeninin tam içine düştün deyip kendisinden geçti, yere yığıldı.
  • که چه جای مژده است ای خیره‌سر ** که در افتادیم در کان شکر
  • Bu, vehme müjdedir ama akla göre vuslatın ta kendisi... çünkü vehim gözü perdelidir, hakikati göremez.
  • وهم را مژده‌ست و پیش عقل نقد ** ز انک چشم وهم شد محجوب فقد
  • Kâfirlere derttir, müminlere muştucu... fakat işin iç yüzünü gören göz göre vuslatın ta kendisi.
  • کافران را درد و مومن را بشیر ** لیک نقد حال در چشم بصیر
  • Çünkü âşık, anı daimde daima sarhoştur... hâsılı küfürden de yücedir o, imândan da! 3280
  • زانک عاشق در دم نقدست مست ** لاجرم از کفر و ایمان برترست
  • Küfür, içteki kuru kabuktur, imân içteki lezzetli kabuk!
  • کفر و ایمان هر دو خود دربان اوست ** کوست مغز و کفر و دین او را دو پوست
  • Küfür de, imân da... ikisi de onun kapıcısıdır... çünkü o içtir küfürle din, ikisi de kabuktur.
  • کفر قشر خشک رو بر تافته ** باز ایمان قشر لذت یافته