English    Türkçe    فارسی   

4
532-556

  • Bu yol, bu kervana uzun gelmez... Ova, üstün gelen kişiye geniş gelir mi hiç?
  • نیست بر این کاروان این ره دراز ** کی مفازه زفت آید با مفاز
  • Gönül, her an Kâbe’ye gitmekte... Benden de Allah lütfuyla gönlün tabiatına bürünmekte!
  • دل به کعبه می‌رود در هر زمان ** جسم طبع دل بگیرد ز امتنان
  • Bu uzunluk, kısalık, bedene göredir... Allah’ın bulunduğu yerde uzunun, kısanın lâfı mı olur ?
  • این دراز و کوتهی مر جسم راست ** چه دراز و کوته آنجا که خداست
  • Allah, cismi tebdil etti mi gayrı fersaha bile bakmadan yürür gider! 535
  • چون خدا مر جسم را تبدیل کرد ** رفتنش بی‌فرسخ و بی‌میل کرد
  • Ey yiğit lâfı bırak gayrı! Şimdi yüzlerce ümit var, hemen adım ata gör!
  • صد امیدست این زمان بردار گام ** عاشقانه ای فتی خل الکلام
  • Gözünü bir yumdun mu bakarsın ki gemide oturmuşsun, uyuyorsun... Öyle olduğu halde yol almadasın!
  • گرچه پله‌ی چشم بر هم می‌زنی ** در سفینه خفته‌ای ره می‌کنی
  • ”Ümmetim, Nuh gemisine benzer... O gemiye giren kurtuldu, girmeyen boğuldu gitti” hadisinin tefsiri
  • تفسیر این حدیث کی مثل امتی کمثل سفینة نوح من تمسک بها نجا و من تخلف عنها غرق
  • Peygamber, bunun için “Ben; zamane tufanına gemi gibiyim;
  • بهر این فرمود پیغامبر که من ** هم‌چو کشتی‌ام به طوفان زمن
  • Biz ve ashabım, Nuh’un gemisine benzeriz. Kim bu gemiye el atar, kim bu gemiye girerse kurtulur” buyurdu.
  • ما و اصحابم چو آن کشتی نوح ** هر که دست اندر زند یابد فتوح
  • Şeyh beraber olunca kötülüklerden uzaksın... Gece gündüz gitmektesin; gemidesin. 540
  • چونک با شیخی تو دور از زشتیی ** روز و شب سیاری و در کشتیی
  • Canlar bağışlayan cana sığınmışsın... Gemiye girmiş, uyuyorsun; öyle olduğu halde yol almaktasın!
  • در پناه جان جان‌بخشی توی ** کشتی اندر خفته‌ای ره می‌روی
  • Zamanın peygamberinden ayrılma... Kendi hünerine, kendi dileğine pek güvenme!
  • مسکل از پیغامبر ایام خویش ** تکیه کم کن بر فن و بر کام خویش
  • Aslan bile olsan değil mi ki kılavuzsuz yol almaktasın; kendini görüyorsun, sapıksın, hor hakirsin.
  • گرچه شیری چون روی ره بی‌دلیل ** خویش‌بین و در ضلالی و ذلیل
  • Ancak şeyhin kanatlarıyla uçta şeyhin askerlerinin yardımını gör!
  • هین مپر الا که با پرهای شیخ ** تا ببینی عون و لشکرهای شیخ
  • Bir zaman olur, onun lütuf dalgaları, sana kanat kesilir; bir an gelir, kahır ateşi seni taşır, götürür! 545
  • یک زمانی موج لطفش بال تست ** آتش قهرش دمی حمال تست
  • Kahrını, lütfunun zıddı sayma pek... Tesir bakımından ikisinin de birliğini gör!
  • قهر او را ضد لطفش کم شمر ** اتحاد هر دو بین اندر اثر
  • Bir zaman seni toprak gibi yeşertir... Bir zaman seni sevgilinin havasıyla doldurur, şişirir!
  • یک زمان چون خاک سبزت می‌کند ** یک زمان پر باد و گبزت می‌کند
  • Ârifin bedenine cemad vasfını verir de orada neşeli güller, nesrinler bitirir!
  • جسم عارف را دهد وصف جماد ** تا برو روید گل و نسرین شاد
  • Fakat bunları o görür, başkası değil... Temiz içten başka hiçbir şey cennetin kokusunu alamaz!
  • لیک او بیند نبیند غیر او ** جز به مغز پاک ندهد خلد بو
  • İçini, sevgiyi inkârdan arıt da orada onun gül bahçesindeki reyhanlar bitsin! 550
  • مغز را خالی کن از انکار یار ** تا که ریحان یابد از گلزار یار
  • İçini arıt da Muhammed’in Yemen ülkesinde Rahman kokusunu aldığı gibi sende benim sevgilimin ebedîlik kokusunu bul!
  • تا بیابی بوی خلد از یار من ** چون محمد بوی رحمن از یمن
  • Miraç edenlerin safında durursan yokluk, seni Burak gibi göklere yüceltir.
  • در صف معراجیان گر بیستی ** چون براقت بر کشاند نیستی
  • Yere mensup ve ancak aya kadar yüceltebilecek miraç değildir bu... Kamışı, şekere ulaştıran miraca benzer!
  • نه چو معراج زمینی تا قمر ** بلک چون معراج کلکی تا شکر
  • Bu miraç, buğunun göğe akması gibi bir miraç değildir... Ana karnındaki çocuğun bilgi ve irfan derecesine ulaşmasına benzer!
  • نه چو معراج بخاری تا سما ** بل چو معراج جنینی تا نهی
  • Yokluk küheylânı, ne de güzel bir buraktır... Yok olduysan seni varlık makamına götürür! 555
  • خوش براقی گشت خنگ نیستی ** سوی هستی آردت گر نیستی
  • Dağlar, denizler ancak tırnağına dokunabilir; o derece süratlidir... Duygu âlemini derhâl geride bırakıverir!
  • کوه و دریاها سمش مس می‌کند ** تا جهان حس را پس می‌کند