English    Türkçe    فارسی   

4
61-85

  • Yok... Eğer padişah, merhamet etti, o cezayı cömertliğiyle Müslümanlardan bağışladı diye bir söz duysa,
  • ور خبر آید که شه رحمت نمود ** از مسلمانان فکند آن را به جود
  • Bu söz yüzünden canı sıkılır, yaslara düşer... Kötü kişide daha buna benzer yüzlerce yomsuzluklar vardır.
  • ماتمی در جان او افتد از آن ** صد چنین ادبارها دارد عوان
  • Fakat o âşık, kötü bekçiye hayır dualar edip duruyordu. Çünkü rahata onun yüzünden kavuşmuştu.
  • او عوان را در دعا در می‌کشید ** کز عوان او را چنان راحت رسید
  • Bekçi herkese zehirdi, fakat ona panzehir! Bekçi, onun sevgilisine kavuşmasına sebep olmuştu.
  • بر همه زهر و برو تریاق بود ** آن عوان پیوند آن مشتاق بود
  • Görüyorsun ya, dünyada mutlak olarak kötü bir şey yoktur. Kötü, buna nispetle kötüdür. Sonra şunu da bil ki, 65
  • پس بد مطلق نباشد در جهان ** بد به نسبت باشد این را هم بدان
  • Âlemde hiçbir zehir yahut şeker yoktur ki birine ayak, öbürüne ayakkabı olmasın!
  • در زمانه هیچ زهر و قند نیست ** که یکی را پا دگر را بند نیست
  • Evet... Birine ayak olur, öbürüne bukağı. Birisine zehirdir, öbürüne şeker gibi tatlı!
  • مر یکی را پا دگر را پای‌بند ** مر یکی را زهر و بر دیگر چو قند
  • Yılanın zehiri, yılana hayattır, insanaysa ölüm!
  • زهر مار آن مار را باشد حیات ** نسبتش با آدمی باشد ممات
  • Deniz mahlûklarına deniz, bağ, bahçe gibidir... Fakat karada yaşayanlara ölümdür, dağdır!
  • خلق آبی را بود دریا چو باغ ** خلق خاکی را بود آن مرگ و داغ
  • Ey iş eri, bu nispeti birden tuttur da böylece bine kadar saya dur! 70
  • همچنین بر می‌شمر ای مرد کار ** نسبت این از یکی کس تا هزار
  • Zeyd, birisine göre şeytandır, öbürüneyse sultan!
  • زید اندر حق آن شیطان بود ** در حق شخصی دگر سلطان بود
  • O, zeyd pek yüce bir kişidir der... Bu zeyd gebertilecek bir kâfirdir der!
  • آن بگوید زید صدیق سنیست ** وین بگوید زید گبر کشتنیست
  • Zeyd, bir adamdır ama ona öyledir, bunaysa baştanbaşa zahmettir, ziyandır!
  • زيد يك ذات است بر آن يك جنان ** او بر اين ديگر همه رنج و زيان
  • Eğer onun, sana göre de şeker hâline gelmesini istiyorsan var, onu âşıklarının gözüyle gör!
  • گر تو خواهی کو ترا باشد شکر ** پس ورا از چشم عشاقش نگر
  • O güzele kendi gözünle bakma... İsteneni isteyenlerin gözüyle gör! 75
  • منگر از چشم خودت آن خوب را ** بین به چشم طالبان مطلوب را
  • Kendi gözünü yum. Gözünün yerine, ona âşık olanlardan ariyet bir göz edin...
  • چشم خود بر بند زان خوش‌چشم تو ** عاریت کن چشم از عشاق او
  • Hatta âriyet olarak ondan bir göz, bir görüş, al da onun yüzüne, onun gözüyle bak!
  • بلک ازو کن عاریت چشم و نظر ** پس ز چشم او بروی او نگر
  • Bak da bıkmadan, usanmadan emin ol. İşte ululuk ıssı peygamber, bunun için “Kim kendini Allah’a verirse Allah, kendisini ona verir” dedi...
  • تا شوی آمن ز سیری و ملال ** گفت کان الله له زین ذوالجلال
  • “Onun gözü de ben olurum, eli de, gönlü de... Bu suretle devleti, bahtsızlıktan kurtulur” buyurdu.
  • چشم او من باشم و دست و دلش ** تا رهد از مدبریها مقبلش
  • Ne olursa olsun, kötü ve istenmeyen bir şey bile olsa değil mi ki sana kılavuzluk etti, sevgiline ulaştırdı, sevimlidir, dosttur! 80
  • هر چه مکرو هست چون شد او دلیل ** سوی محبوبت حبیبست و خلیل
  • Vaaza başladı mı zalimlere, taş yüreklilere ve itikatsızlara dua eden vaiz
  • حکایت آن واعظ کی هر آغاز تذکیر دعای ظالمان و سخت‌دلان و بی‌اعتقادان کردی
  • Bir vaiz vardı... Minbere çıktı mı yol kesenlere duaya başlar,
  • آن یکی واعظ چو بر تخت آمدی ** قاطعان راه را داعی شدی
  • Ellerini kaldırıp “Yarabbi, kötülere, fesatçılara, isyancılara merhamet et!
  • دست برمی‌داشت یا رب رحم ران ** بر بدان و مفسدان و طاغیان
  • Hayır sahipleriyle alay edenlerin hepsine, bütün kâfir gönüllülere, kiliselerde bulunanlara merhamette bulun” derdi.
  • بر همه تسخرکنان اهل خیر ** برهمه کافردلان و اهل دیر
  • Temiz kişilere hiç dua etmez, kötülerden başkasına duada bulunmazdı.
  • می‌نکردی او دعا بر اصفیا ** می‌نکردی جز خبیثان را دعا
  • Ona “Hiç böyle bir âdet görmedik... Sapıklara dua etmek mürüvvet değildir” dediler. 85
  • مر ورا گفتند کین معهود نیست ** دعوت اهل ضلالت جود نیست