English    Türkçe    فارسی   

5
1097-1121

  • Zehir bedene faydalıdır, şeker zararlı. Bedenin yardım görmemesi daha iyidir.
  • زهر تن را نافعست و قند بد  ** تن همان بهتر که باشد بی‌مدد 
  • Cehennem odunu bedendir, onu azalt, bir odun daha biterse hemen kes!
  • هیزم دوزخ تنست و کم کنش  ** ور بروید هیزمی رو بر کنش 
  • Yoksa iki alemde de Ebuleheb’in karısı gibi odun hamalı olursun, odun hamalı.
  • ورنه حمال حطب باشی حطب  ** در دو عالم هم‌چو جفت بولهب 
  • Sidre dalını odundan farket, ikisi de yeşil görünür yiğidim ama bir değildir. 1100
  • از حطب بشناس شاخ سدره را  ** گرچه هر دو سبز باشند ای فتی 
  • O dalın aslı yedinci kat göktü. Bu dalın aslı ise ateştir, dumandır.
  • اصل آن شاخست هفتم آسمان  ** اصل این شاخست از نار و دخان 
  • Duyguya göre ikisi de birbirine benzer. Çünkü göz ve duygunun mezhebi, yanlış görmedir.
  • هست مانندا به صورت پیش حس  ** که غلط‌بینست چشم و کیش حس 
  • Bu, can gözüne görünür, gönle varmak için yorul çabala.
  • هست آن پیدا به پیش چشم دل  ** جهد کن سوی دل آ جهد المقل 
  • Ayağın yoksa yuvarlan da nihayet her azı, her çoğu gör.
  • ور نداری پا بجنبان خویش را  ** تا ببینی هر کم و هر بیش را 
  • Şu beytin manası: Yolcuysan, yoldaysan, sana yol açarlar. Yok olursan sana varlıkla yönelirler.
  • در معنی این بیت «گر راه روی راه برت بگشایند ور نیست شوی بهستیت بگرایند» 
  • Zeliha, her taraftan kapıları kapadı ama Yusuf’ta hiçbir hareket görünmedi. 1105
  • گر زلیخا بست درها هر طرف  ** یافت یوسف هم ز جنبش منصرف 
  • Kilit ve kapı tekrar açıldı, yol göründü. Çünkü Yusuf, Tanrısına dayanmıştı, her yana dönüp dolaşmaktaydı.
  • باز شد قفل و در و شد ره پدید  ** چون توکل کرد یوسف برجهید 
  • Alemde bir yarık görünmemede ama Yusuf gibi hayran bir halde her yana koşup gelmek gerek.
  • گر چه رخنه نیست عالم را پدید  ** خیره یوسف‌وار می‌باید دوید 
  • Ki kilit açılsın, kapı görünsün, mekansızlık size yer olsun.
  • تا گشاید قفل و در پیدا شود  ** سوی بی‌جایی شما را جا شود 
  • Ey sınanan kişi, aleme geldin ama geldiğin yolu hiç görmüyor musun?
  • آمدی اندر جهان ای ممتحن  ** هیچ می‌بینی طریق آمدن 
  • Sen bir yerden, bir yurttan geldin. Geldiğin yolu bilmiyor musun, hayır, değil mi? 1110
  • تو ز جایی آمدی وز موطنی  ** آمدن را راه دانی هیچ نی 
  • Mademki bilmiyorsun, yol yok deme. Bu yolsuz yoldan bize gitmek görünür.
  • گر ندانی تا نگویی راه نیست  ** زین ره بی‌راهه ما را رفتنیست 
  • Rüyada neşeli bir halde sağa, sola gitmektesin. O meydanın yolu nerede biliyor musun?
  • می‌روی در خواب شادان چپ و راست  ** هیچ دانی راه آن میدان کجاست 
  • Sen gözünü kapa, kendini teslim et de kendini o eski şehirde göresin.
  • تو ببند آن چشم و خود تسلیم کن  ** خویش را بینی در آن شهر کهن 
  • Fakat gözünü nasıl kapatabilirsin ki yüzlerce mahmur göz, senin gözünü kapatmadan seni senden almada.
  • چشم چون بندی که صد چشم خمار  ** بند چشم تست این سو از غرار 
  • Sen bir müşterinin aşkı ile gözünü dört açmışsın, ulu olma, baş olma ümidine kapılmışsın. 1115
  • چارچشمی تو ز عشق مشتری  ** بر امید مهتری و سروری 
  • Uyusan bile rüyada o müşteriyi görmedesin. Kötü baykuş, rüyada yıkık yerden başka bir şey görebilir mi?
  • ور بخسپی مشتری بینی به خواب  ** چغد بد کی خواب بیند جز خراب 
  • Kıvrıla büküle her an müşteriyi aramadasın. Fakat neyin var ki satacaksın? Hiçbir şeyin yok, hiçbir şeyin.
  • مشتری خواهی بهر دم پیچ پیچ  ** تو چه داری که فروشی هیچ هیچ 
  • Gönlünde bir ekmek, bir kuşluk kahvaltısı olsaydı alıcılara aldırmazdın bile.
  • گر دلت را نان بدی یا چاشتی  ** از خریداران فراغت داشتی 
  • Peygamberlik davasına kalkışan kişiye “Ne yedin de böyle ahmaklaştın, saçma sapan söyleniyorsun?” denilince “Bir şey bulup yeseydim ne ahmaklaşırdım ne saçma sapan söylenirdim” demesi. Her iyi söze, ehlinden başkasına söylenirse saçma denir, hatta söyliyenler, o sözü söylemeye memur olsalar bile
  • قصه‌ی آن شخص کی دعوی پیغامبری می‌کرد گفتندش چه خورده‌ای کی گیج شده‌ای و یاوه می‌گویی گفت اگر چیزی یافتمی کی خوردمی نه گیج شدمی و نه یاوه گفتمی کی هر سخن نیک کی با غیر اهلش گویند یاوه گفته باشند اگر چه در آن یاوه گفتن مامورند 
  • Birisi ben peygamberim bütün peygamberlerden üstünüm diyordu.
  • آن یکی می‌گفت من پیغامبرم  ** از همه پیغامبران فاضلترم 
  • Boynunu bağlayıp padişaha götürdüler, dediler ki: Bu, ben Tanrı elçisiyim demekte. 1120
  • گردنش بستند و بردندش به شاه  ** کین همی گوید رسولم از اله 
  • Halk, bu ne hiledir, bu ne saçma ve kötü şey diye karınca ve çekirge gibi başına üşüşmüş.
  • خلق بر وی جمع چون مور و ملخ  ** که چه مکرست و چه تزویر و چه فخ