English    Türkçe    فارسی   

5
2374-2398

  • Bu atların halleri böyle mükemmel. Peki, neden azap ve belâ, yalnız bana mahsus?
  • حال این اسپان چنین خوش با نوا  ** من چه مخصوصم به تعذیب و بلا 
  • Derken ansızın savaş koptu. Arap atlarına eğerleri vurup savaşa sürdüler. 2375
  • ناگهان آوازه‌ی پیگار شد  ** تازیان را وقت زین و کار شد 
  • Onlar, düşmandan oklar yediler. Her yanlarına temrenler sapladı.
  • زخمهای تیر خوردند از عدو  ** رفت پیکانها دریشان سو به سو 
  • Savaştan geri dönüp hepsi de perişan bir halde ahıra düştüler.
  • از غزا باز آمدند آن تازیان  ** اندر آخر جمله افتاده ستان 
  • Ayakları sağlam iplerle mükemmel bağlandı. Nalbantlar sıra sıra dizildi.
  • پایهاشان بسته محکم با نوار  ** نعلبندان ایستاده بر قطار 
  • Hançerlerle bedenlerini yarıyor, yaralardan temrenleri çıkarıyorlardı.
  • می‌شکافیدند تن‌هاشان بنیش  ** تا برون آرند پیکانها ز ریش 
  • Eşek bunları görünce dedi ki: Yarabbi, ben yoksullukla süregeldiğim şu afiyete razıyım. 2380
  • آن خر آن را دید و می‌گفت ای خدا  ** من به فقر و عافیت دادم رضا 
  • O gıdadan da bizarım, o çirkin yaradan da. Afiyet dileyen, dünyayı terk eder.
  • زان نوا بیزارم و زان زخم زشت  ** هرکه خواهد عافیت دنیا بهشت 
  • Eşeğin, ben kısmetime razıyım deyip tilkinin sözünü beğenmemesi
  • ناپسندیدن روباه گفتن خر را کی من راضیم به قسمت 
  • Tilki dedi ki: Tanrı emrine uyup helâl rızık aramak farzdır.
  • گفت روبه جستن رزق حلال  ** فرض باشد از برای امتثال 
  • Bu âlem, sebepler âlemidir. Sebepsiz hiçbir şey elde edilmez, şu halde mutlaka dilemek lâzımdır.
  • عالم اسباب و چیزی بی‌سبب  ** می‌نباید پس مهم باشد طلب 
  • Tanrı "Allah'ın ihsanını dileyin" diye emretti. Kaplan gibi kaçmak caiz değildir.
  • وابتغوا من فضل الله است امر  ** تا نباید غصب کردن هم‌چو نمر 
  • Peygamber, rızık için "Kapısı bağlıdır, kapısında da kilit var" buyurmuştur. 2385
  • گفت پیغامبر که بر رزق ای فتی  ** در فرو بسته‌ست و بر در قفلها 
  • O kilidin anahtarı bizim hareketimiz, gelip gitmemiz ve kazancımızdır.
  • جنبش و آمد شد ما و اکتساب  ** هست مفتاحی بر آن قفل و حجاب 
  • Bu kapının anahtarsız açılmasına yol yok. İstemeden ekmek vermek, Tanrının âdeti değildir.
  • بی‌کلید این در گشادن راه نیست  ** بی‌طلب نان سنت الله نیست 
  • Tilkiye eşeğin cevap vermesi
  • جواب گفتن خر روباه را 
  • Eşek, o senin dediğin Tanrı'ya dayanmanın zayıflığından. Yoksa can veren, ekmek de verir.
  • گفت از ضعف توکل باشد آن  ** ورنه بدهد نان کسی که داد جان 
  • Padişahlık ve zafer istiyen kişiye ekmek lokması az gelmez oğlum.
  • هر که جوید پادشاهی و ظفر  ** کم نیاید لقمه‌ی نان ای پسر 
  • Tuzak kurup av avlıyanlarla yırtıcı canavarların hepsi rızık yemede. Bunlar, ne kazanç peşinde dolaşırlar, ne de rızık kazanmaya çalışırlar. 2390
  • دام و دد جمله همه اکال رزق  ** نه پی کسپ‌اند نه حمال رزق 
  • Rızık verici Tanrı, herkese kısmetini vermededir. Herkesin kısmetini, önüne koymadadır.
  • جمله را رزاق روزی می‌دهد  ** قسمت هر یک به پیشش می‌نهد 
  • Kim sabrederse rızkı gelir yetişir. Çalışıp çabalama zahmetine düşmen senin sabırsızlığındandır dedi.
  • رزق آید پیش هر که صبر جست  ** رنج کوششها ز بی‌صبری تست 
  • Tilkinin eşeğe cevabı
  • جواب گفتن روبه خر را 
  • Tilki dedi ki: Tanrı'ya dayanma, nadir bulunur. Bu dayanmada mahir olanlar, pek az kimselerdir.
  • گفت روبه آن توکل نادرست  ** کم کسی اندر توکل ماهرست 
  • Nadir şeyin etrafında dönüp dolaşmak, bilgisizlikten ileri gelir. Herkes, nerden padişahlığa yol bulacak?
  • گرد نادر گشتن از نادانی است  ** هر کسی را کی ره سلطانی است 
  • Peygamber, kanaate hazine demiştir. Gizli hazineyi herkes, elde edebilir mi? 2395
  • چون قناعت را پیمبر گنج گفت  ** هر کسی را کی رسد گنج نهفت 
  • Haddini bil de yukarlarda uçma. Uçma da kötülük çukuruna düşme!
  • حد خود بشناس و بر بالا مپر  ** تا نیفتی در نشیب شور و شر 
  • Eşeğin, tilkiye cevap vermesi
  • جواب گفتن خر روباه را 
  • Eşek, bunu ters söylüyorsun dedi, bil ki kötülük, insana tamahtan gelir.
  • گفت این معکوس می‌گویی بدان  ** شور و شر از طمع آید سوی جان 
  • Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
  • از قناعت هیچ کس بی‌جان نشد  ** از حریصی هیچ کس سلطان نشد