English    Türkçe    فارسی   

5
3132-3156

  • Şu halde kalem, herkesin işine lâyık olan mükâfat ve mücazatı yazmıştır.
  • پس قلم بنوشت که هر کار را  ** لایق آن هست تاثیر و جزا 
  • Eğri gidersen kalem de sana eğri yazar. Doğru gelirsen kalem de kutluluğunu artırır.
  • کژ روی جف القلم کژ آیدت  ** راستی آری سعادت زایدت 
  • Zulmedersen kötüsün, gerisin geriye gittin. Kalem bunu yazdı ve mürekkebi kurudu. Adalette bulunursan saadete erersin, kalem bunu yazdı, mürekkebi bile kurudu.
  • ظلم آری مدبری جف القلم  ** عدل آری بر خوری جف القلم 
  • Elinle hırsızlık edersen cezasını çekersin. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. Şarap içersen sarhoş olursun. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. 3135
  • چون بدزدد دست شد جف القلم  ** خورد باده مست شد جف القلم 
  • Reva görür müsün ki Tanrı, işten kalsın, hiçbir şey yapamasın.
  • تو روا داری روا باشد که حق  ** هم‌چو معزول آید از حکم سبق 
  • İş,benim elimden çıktı,bir şey yapamam artık.Benim yanıma bu kadar gelme, bu kadar sızlanma desin,
  • که ز دست من برون رفتست کار  ** پیش من چندین میا چندین مزار 
  • "Kalem kurudu" sözünün mânası, benim yanımda adaletle sitem bir değildir.
  • بلک معنی آن بود جف القلم  ** نیست یکسان پیش من عدل و ستم 
  • Ben, hayırla şerrin arasına bir fark koydum. Kötüyle daha kötüyü de ayırdım demektir.
  • فرق بنهادم میان خیر و شر  ** فرق بنهادم ز بد هم از بتر 
  • Bir zerre bile sende edep ve hayayı artırsa, dostunda bir zerre daha edepli olsan bil ki bu, Tanrının lûtfudur, ihsanıdır. 3140
  • ذره‌ای گر در تو افزونی ادب  ** باشد از یارت بداند فضل رب 
  • O bir zerre, senin kadrini artırır. O bir zerre, harice dağ gibi ayak basar.
  • قدر آن ذره ترا افزون دهد  ** ذره چون کوهی قدم بیرون نهد 
  • Bir padişah olsa da onun yanında emin kişiyle zâlimin bir farkı olmasa.
  • پادشاهی که به پیش تخت او  ** فرق نبود از امین و ظلم‌جو 
  • Onun kendisini reddedeceğinden korkup titreyenle onun işini kınayanı.
  • آنک می‌لرزد ز بیم رد او  ** وانک طعنه می‌زند در جد او 
  • Fark etmese, yanında ikisi de bir olsa bu adam, padişah değildir. Kara toprak, o adamın başına!
  • فرق نبود هر دو یک باشد برش  ** شاه نبود خاک تیره بر سرش 
  • Bir zerre bile senin çalışmanı atırsa Tanrı terazisinde tartılır. 3145
  • ذره‌ای گر جهد تو افزون بود  ** در ترازوی خدا موزون بود 
  • Halbuki bu padişahların önünde can çekisip durursun. Çünkü bunlar,hiyanetle hakikati bilmezler,haberleri bile yoktur.
  • پیش این شاهان هماره جان کنی  ** بی‌خبر ایشان ز غدر و روشنی 
  • Bir kovucunun söziyle yıllarca süren hizmetini zayi ediverdi.
  • گفت غمازی که بد گوید ترا  ** ضایع آرد خدمتت را سالها 
  • Fakat her şeyi duyan, her şeyi gören bir padişah, koyucuların sözlerine aldırmaz bile.
  • پیش شاهی که سمیعست و بصیر  ** گفت غمازان نباشد جای‌گیر 
  • Bütün kovucular, ondan ümitlerini keser, meyus olurlar. Fakat bize geldiler, kovuculuk ettiler mi onlara bağlılığımız artar.
  • جمله غمازان ازو آیس شوند  ** سوی ما آیند و افزایند پند 
  • Padişaha, bizim önümüzde nice kovuculukta bulunurlar, cefakârlıklarımızı söylerler. Yürü, artık kalem kurudu, az vefakâr ol derler. 3150
  • بس جفا گویند شه را پیش ما  ** که برو جف القلم کم کن وفا 
  • "Kalem yazdı, mürekkebi kurudu'' sözünün mânası, cefa ile vefa birdir demek değildir.
  • معنی جف القلم کی آن بود  ** که جفاها با وفا یکسان بود 
  • Cefaya karşılık cefa.. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. O vefaya karşılık da vefa.. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu demektir.
  • بل جفا را هم جفا جف القلم  ** وآن وفا را هم وفا جف القلم 
  • Af vardır, fakat ümit parlaklığı nerde ki kul, Tanrı'dan çekinmeyle yüzü ak olsun?
  • عفو باشد لیک کو فر امید  ** که بود بنده ز تقوی روسپید 
  • Hırsız af edilse bile canını kurtarır. Fakat nerde vezir ve hazine emini olacak?
  • دزد را گر عفو باشد جان برد  ** کی وزیر و خازن مخزن شود 
  • Ey din emini, ey Tanrı'ya mensup er, gel ki her tac, her bayrak, eminlikten meydana gelir! 3155
  • ای امین الدین ربانی بیا  ** کز امانت رست هر تاج و لوا 
  • Padişağın oğlu bile olsa da hainlikte bulunsa padişah, bil ki onun başını bedeninden ayırıverir.
  • پور سلطان گر برو خاین شود  ** آن سرش از تن بدان باین شود