English    Türkçe    فارسی   

6
3891-3915

  • Bir zaman, her üçü de gönül ateşiyle yandılar, buhurdan gibi sıcak soluklar aldılar.
  • یک زمان از آتش دل هر سه کس  ** بر زده با سوز چون مجمر نفس 
  • Büyük kardeşin ahvali
  • مقالت برادر بزرگین 
  • Büyük kardeşleri dedi ki: Ey hayırlı kardeşler, biz başkasına er gibi öğütler vermez miydik?
  • آن بزرگین گفت ای اخوان خیر  ** ما نه نر بودیم اندر نصح غیر 
  • Adamlarımızdan biri, bize dertten, yoksulluktan, korkudan, yer deprenmesinden şikayet edince, X
  • از حشم هر که به ما کردی گله  ** از بلا و فقر و خوف و زلزله 
  • Sıkıntıdan az ağla sızla. Sabret, sabır ferahlığın anahtarı derdik ya!
  • ما همی‌گفتیم کم نال از حرج  ** صبر کن کالصبر مفتاح الفرج 
  • Şimdi bu sabır anahtarı ne oldu? O türe bozuldu mu şaşılacak şey! 3895
  • این کلید صبر را اکنون چه شد  ** ای عجب منسوخ شد قانون چه شد 
  • Savaş zamanında ateş içinde bile altın gibi bir hoşça gül diyen biz değil miydik?
  • ما نمی‌گفتیم که اندر کش مکش  ** اندر آتش هم‌چو زر خندید خوش 
  • Savaşın o dar zamanında asker benziniz saramasın demez miydik?
  • مر سپه را وقت تنگاتنگ جنگ  ** گفته ما که هین مگردانید رنگ 
  • Atların adam kellerinden başka basacak bir yer bulamadığı zamanlarda
  • آن زمان که بود اسپان را وطا  ** جمله سرهای بریده زیر پا 
  • Ordumuzu hay haylar la mızrak gibi kahredici bir halde saldırın diye teşvik etmez miydik?
  • ما سپاه خویش را هی هی کنان  ** که به پیش آیید قاهر چون سنان 
  • Bütün aleme sabredin der; sabır gönlün ve göğsün ışığıdır diye öğüt verirdik ya. 3900
  • جمله عالم را نشان داده به صبر  ** زانک صبر آمد چراغ و نور صدر 
  • Şimdi nöbet bizde. Neden sersem oluyor, çirkin karılar gibi neden çarşafa bürünüyoruz?
  • نوبت ما شد چه خیره‌سر شدیم  ** چون زنان زشت در چادر شدیم 
  • Ey gönül! Herkesi hararetlendirdin ya; hadi bakalım, şimdi sen hararetlen, kendiliğinden utan!
  • ای دلی که جمله را کردی تو گرم  ** گرم کن خود را و از خود دار شرم 
  • Ey dil! Herkese öğüt verirdin ya; işte şimdi sana nöbet geldi, neden sustun?
  • ای زبان که جمله را ناصح بدی  ** نوبت تو گشت از چه تن زدی 
  • Ey akıl! Nerde o şekerler çiğneyen öğütün? Senin çağın şimdi. O hay ,hayın ne oldu?
  • ای خرد کو پند شکرخای تو  ** دور تست این دم چه شد هیهای تو 
  • Ey gönülden yüzlerce teşvişi gideren! Şimdi senin nöbetin, hadi, oynat sakalını! 3905
  • ای ز دلها برده صد تشویش را  ** نوبت تو شد بجنبان ریش را 
  • Kahpelik eder de şimdi sakalını oynatmazsan bundan önce de sakalına gülmüş olursun.
  • از غری ریش ار کنون دزدیده‌ای  ** پیش ازین بر ریش خود خندیده‌ای 
  • Başkalarına öğüt verme vaktinde hay hay, iş başa düşünce karılar gibi vay, vay ha!
  • وقت پند دیگرانی های های  ** در غم خود چون زنانی وای وای 
  • Başkalarının derdine dermen oluyordun ya; şimdi dert, sana konuk oldu, fakat susuverdin.
  • چون به درد دیگران درمان بدی  ** درد مهمان تو آمد تن زدی 
  • Askere bağırır, çağırır, orduyu teşvik ederdin hani. Neden sesin kısıldı, nutkun tutuldu? Kendine de bağırsana.
  • بانگ بر لشکر زدن بد ساز تو  ** بانگ بر زن چه گرفت آواز تو 
  • Aklınla elli yıldır ördüğün kumaştan bir zıbın yap da giyin bakalım! 3910
  • آنچ پنجه سال بافیدی به هوش  ** زان نسیج خود بغلتانی بپوش 
  • Dostların kulakları, sesinden hoşlanıyordu. Elini çıkar da şimdi kulağını çek!
  • از نوایت گوش یاران بود خوش  ** دست بیرون آر و گوش خود بکش 
  • Daima baştın, kendini kuyruk yap da ayağını, elini, sakalını, bıyığını az kaybet.
  • سر بدی پیوسته خود را دم مکن  ** پا و دست و ریش و سبلت گم مکن 
  • Şu döşenmiş yeryüzünde şimdi oyun senin. Kendini boş bir hale getir de neşelen!
  • بازی آن تست بر روی بساط  ** خویش را در طبع آر و در نشاط 
  • Bir padişahın, alimin birini zorla meclise getirtip oturtması, sakinin hocaya şarap vermesi ve kadehi sunması, hocanın yüz çevirip kızması, padişahın sakiye haydi demesi, bunu boş bir hale getir… bunun üzerine sakinin, hocanın kafasına birkaç kere vurup şarap içirtmesi v.s.
  • ذکر آن پادشاه که آن دانشمند را به اکراه در مجلس آورد و بنشاند ساقی شراب بر دانشمند عرضه کرد ساغر پیش او داشت رو بگردانید و ترشی و تندی آغاز کرد شاه ساقی را گفت کی هین در طبعش آر ساقی چندی بر سرش کوفت و شرابش در خورد داد الی آخره 
  • Bir padişah mecliste oturmuş şarap içip sarhoş olmuştu. Kapının önünden bir fakih geçiyordu.
  • پادشاهی مست اندر بزم خوش  ** می‌گذشت آن یک فقیهی بر درش 
  • Şunu meclise getirin, laal renkli şarabı sunun şuna diye emretti. 3915
  • کرد اشارت کش درین مجلس کشید  ** وان شراب لعل را با او چشید