English    Türkçe    فارسی   

1
1020-1069

  • Duvar üstüne yapılan insan resmi de insana benzer. Bak, sûret bakımından nesi eksik* 1020
  • نقش بر دیوار مثل آدم است ** بنگر از صورت چه چیز او کم است‌‌
  • O parlak resmin yalnız canı noksan. Yürü, o nadir bulunur cevheri ara;
  • جان کم است آن صورت با تاب را ** رو بجو آن گوهر کمیاب را
  • Eshab-ı Kehf’in köpeğine el verilince, dünyadaki bütün aslanların başları alçaldı.
  • شد سر شیران عالم جمله پست ** چون سگ اصحاب را دادند دست‌‌
  • Canı, nur denizinde gark olduktan sonra ona, kötü ve çirkin suretin ne ziyanı var?
  • چه زیان استش از آن نقش نفور ** چون که جانش غرق شد در بحر نور
  • Kalemler sureti övmezler. Kitaplara da adamın suretine ait vasıflar değil, “âlim, adalet sahibi” gibi zatına ait vasıflar yazılır.
  • وصف صورت نیست اندر خامه‌‌ها ** عالم و عادل بود در نامه‌‌ها
  • Bilgi ve adalet sahibi… Hep manadır, onları önde, artta, bir yerde bulamazsın, 1025
  • عالم و عادل همه معنی است بس ** کش نیابی در مکان و پیش و پس‌‌
  • Zata ait sıfatlar Lâmekân elinden cana şûle vermektedir, can güneşi, göklere sığamaz” dedi.
  • می‌‌زند بر تن ز سوی لامکان ** می‌‌نگنجد در فلک خورشید جان‌‌
  • Tavşanın bilgisi, bilginin fazileti ve faydaları
  • ذکر دانش خرگوش و بیان فضیلت و منافع دانستن‌‌
  • Bu sözün sonu yoktur. Kulak ver, tavşan hikâyesini anla!
  • این سخن پایان ندارد هوش دار ** گوش سوی قصه‌‌ی خرگوش دار
  • Eşekkulağını sat, başka bir kulak al ki bu sözü eşekkulağı anlayamaz!
  • گوش خر بفروش و دیگر گوش خر ** کاین سخن را در نیابد گوش خر
  • Yürü, tavşanın tilki gibi kurnazlığına bak, onun düşüncesini ve aslanı mağlup edişini gör!
  • رو تو روبه بازی خرگوش بین ** مکر و شیر اندازی خرگوش بین‌‌
  • Bilgi, Süleyman mülkünün hâtemidir; bütün âlem cesettir, ilim candır. 1030
  • خاتم ملک سلیمان است علم ** جمله عالم صورت و جان است علم‌‌
  • Bu hüner yüzünden denizlerin, dağların, ovaların mahlûkatı, insanoğluna karşı âciz kalmıştır.
  • آدمی را زین هنر بی‌‌چاره گشت ** خلق دریاها و خلق کوه و دشت‌‌
  • O yüzden kaplan, aslan; fare gibi korkmaktadır. O yüzden ovada, dağda bütün vahşi hayvanlar gizlenmişlerdir.
  • زو پلنگ و شیر ترسان همچو موش ** زو نهنگ و بحر در صفرا و جوش‌‌
  • O yüzden periler, şeytanlar, kenarı boylamışlar, her biri gizli bir yerde mekân tutmuşlardır.
  • زو پری و دیو ساحلها گرفت ** هر یکی در جای پنهان جا گرفت‌‌
  • İnsanoğlunun gizli düşmanı çoktur. İhtiyata riayet eden kişi, akıllıdır.
  • آدمی را دشمن پنهان بسی است ** آدمی با حذر عاقل کسی است‌‌
  • Bizden gizli; güzel, çirkin, nice mahlûkat vardır ki onlar, daima gönül kapısının çalıp dururlar. 1035
  • خلق پنهان زشتشان و خوبشان ** می‌‌زند در دل بهر دم کوبشان‌‌
  • Yıkanmak için dereye girince derenin dibindeki diken sana zarar verir;
  • بهر غسل ار در روی در جویبار ** بر تو آسیبی زند در آب خار
  • Gerçi diken suyun dibinde gizlidir, fakat sana batınca mevcudiyetini anlarsın.
  • گر چه پنهان خار در آب است پست ** چون که در تو می‌‌خلد دانی که هست‌‌
  • Vahiy ve vesveselerin ıstırapları, binlerce kişiden gelir, bir kişiden değil.
  • خار خار وحیها و وسوسه ** از هزاران کس بود نی یک کسه‌‌
  • Şüphe ediyorsan sabret, duyguların değişince onları görürsün, müşkül hallolur;
  • باش تا حسهای تو مبدل شود ** تا ببینیشان و مشکل حل شود
  • O vakit kimlerin sözlerini reddetmişsin, kimleri kendine ulu eylemişsin, görürsün. 1040
  • تا سخنهای کیان رد کرده‌‌ای ** تا کیان را سرور خود کرده‌‌ای‌‌
  • Av hayvanlarının tekrar tavşanın sırrını ve düşüncesini araştırmaları
  • باز طلبیدن نخجیران از خرگوش سر اندیشه‌‌ی او را
  • Ondan sonra dediler ki: “Ey çevik tavşan! Aklındakini meydana çıkar!
  • بعد از آن گفتند کای خرگوش چست ** در میان آر آن چه در ادراک تست‌‌
  • Ey bir aslanla pençeleşen, kavgaya girişen, düşündüğün şeyi söyle!
  • ای که با شیری تو در پیچیده‌‌ای ** باز گو رایی که اندیشیده‌‌ای‌‌
  • Danışmak, insana anlayış ve akıl verir; akıllar da akıllara yardım eder.
  • مشورت ادراک و هشیاری دهد ** عقلها مر عقل را یاری دهد
  • Peygamber “ Ey tedbir sahibi, danış ki kendisiyle danışılan kişi emindir” dedi.
  • گفت پیغمبر بکن ای رایزن ** مشورت کالمستشار موتمن‌‌
  • Tavşanın, sırrını onlardan gizlemesi
  • منع کردن خرگوش راز را از ایشان‌‌
  • Tavşan, “Her sır söylenemez, gâh çift dersin, tek olur; gâh tek dersin, çift çıkar! 1045
  • گفت هر رازی نشاید باز گفت ** جفت طاق آید گهی گه طاق جفت‌‌
  • Aynanın berraklığını, yüzüne karşı översen nefesinden ayna çabucak buğulanır, bulanır, bizi göstermez olur.
  • از صفا گر دم زنی با آینه ** تیره گردد زود با ما آینه‌‌
  • Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.
  • در بیان این سه کم جنبان لبت ** از ذهاب و از ذهب وز مذهبت‌‌
  • Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.
  • کین سه را خصم است بسیار و عدو ** در کمینت ایستد چون داند او
  • Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.
  • ور بگویی با یکی دو الوداع ** کل سر جاوز الاثنین شاع‌‌
  • İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde mahpus kalırlar. 1050
  • گر دو سه پرنده را بندی به هم ** بر زمین مانند محبوس از الم‌‌
  • Üstü örtülü, güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.
  • مشورت دارند سرپوشیده خوب ** در کنایت با غلط افکن مشوب‌‌
  • Peygamber, kapalı bir tarzda meşveret ederdi. Eshap cevap verir, düşman haberdar olmazdı.
  • مشورت کردی پیمبر بسته سر ** گفته ایشانش جواب و بی‌‌خبر
  • Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şeyi sezmesin diye reyini kapalı misalle söylerdi.
  • در مثالی بسته گفتی رای را ** تا نداند خصم از سر پای را
  • Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı” dedi.
  • او جواب خویش بگرفتی از او ** وز سؤالش می‌‌نبردی غیر بو
  • Tavşanın aslana oyun edip onunla başa çıkması
  • قصه‌‌ی مکر خرگوش‌‌
  • Tavşan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanın yanına gitti. 1055
  • ساعتی تاخیر کرد اندر شدن ** بعد از آن شد پیش شیر پنجه زن‌‌
  • Aslan, tavşan gecikti diye pençesiyle toprağı kazmakta, kükremekteydi:
  • ز آن سبب کاندر شدن او ماند دیر ** خاک را می‌‌کند و می‌‌غرید شیر
  • “Ben, o alçakların ahdi hamdır, ham, ahitleri kötüdür, sözlerinde durmazlar demiştim.
  • گفت من گفتم که عهد آن خسان ** خام باشد خام و سست و نارسان‌‌
  • Onların gürültüleri beni yaya bıraktı. Bu felek beni ne vakte kadar aldatacak, ne vakte kadar?
  • دمدمه‌‌ی ایشان مرا از خر فگند ** چند بفریبد مرا این دهر چند
  • Tedbirsiz emir, adamakıllı âciz kalır. Çünkü ahmaklığından dolayı ne önünü görür, ne ardını!” dedi.
  • سخت درماند امیر سست ریش ** چون نه پس بیند نه پیش از احمقیش‌‌
  • Yol düzgün ama altında tuzaklar var. Yazının tarzı hoş ama içinde mana kıt. 1060
  • راه هموار است و زیرش دامها ** قحط معنی در میان نامها
  • Sözler, yazılar, tuzaklara benzer. Tatlı sözler, bizim ömrümüzün kumudur.
  • لفظها و نامها چون دامهاست ** لفظ شیرین ریگ آب عمر ماست‌‌
  • İçinde su kaynayan kum pek az bulunur; yürü, onu ara!
  • آن یکی ریگی که جوشد آب ازو ** سخت کمیاب است رو آن را بجو
  • Hikmet arayan hikmet kaynağı olur, tahsilden ve sebeplere teşebbüsten kurtulur.
  • منبع حکمت شود حکمت طلب ** فارغ آید او ز تحصیل و سبب‌‌
  • Bilgileri hıfzeden levh, bir Levh-i Mahfuz olur; aklı ruhtan nasiplenir, feyz alır.
  • لوح حافظ لوح محفوظی شود ** عقل او از روح محظوظی شود
  • Önce aklı hoca iken, sonra akıl ona şakirt olur. 1065
  • چون معلم بود عقلش ز ابتدا ** بعد از این شد عقل شاگردی و را
  • Akıl; Cebrail gibi “Ey Ahmed, bir adım daha atarsam yanarım!
  • عقل چون جبریل گوید احمدا ** گر یکی گامی نهم سوزد مرا
  • Sen beni bırak, bundan sonra sen ileri yürü. Ey can sultanı! Benim haddim bu karardır” der.
  • تو مرا بگذار زین پس پیش ران ** حد من این بود ای سلطان جان‌‌
  • Tembellik yüzünden şükür ve sabırda mahrum kalan, ancak şunu bilir: Ayağını “cebir” tutmuştur. (Bana bunu Tanrı vermiş demektedir).
  • هر که ماند از کاهلی بی‌‌شکر و صبر ** او همین داند که گیرد پای جبر
  • Cebir iddia eden, hasta değilken kendisini hasta göstermiştir. Nihayetle hastalık o kimseyi sıhhatten ayırmıştır.
  • هر که جبر آورد خود رنجور کرد ** تا همان رنجوری‌‌اش در گور کرد