English    Türkçe    فارسی   

1
733-782

  • Onların nesli de çoğaldı. Ahmed’in nuru, bunlara yardım etti, yâr oldu.
  • نسل ایشان نیز هم بسیار شد ** نور احمد ناصر آمد یار شد
  • Hıristiyanlardan Ahmed adını hor tutan diğer fırka,
  • و آن گروه دیگر از نصرانیان ** نام احمد داشتندی مستهان‌‌
  • Fitnelerden ve o tedbiri de şom, fitnesi de şom vezir yüzünden hor ve kıymetsiz bir hale geldi. 735
  • مستهان و خوار گشتند از فتن ** از وزیر شوم رای شوم فن‌‌
  • Manaları ters, sözleri aykırı tomarlara uymalarından dolayı dinleri de müşevveş bir hale geldi, hükümleri de!
  • هم مخبط دینشان و حکمشان ** از پی طومارهای کژ بیان‌‌
  • Ahmed’in adı böyle yardım ederse acaba nuru nasıl korur?
  • نام احمد این چنین یاری کند ** تا که نورش چون نگهداری کند
  • Ahmed adı sağlam bir kapı olunca o emin ruhun zatı ne olur?
  • نام احمد چون حصاری شد حصین ** تا چه باشد ذات آن روح الامین
  • İsa dinini mahva çalışan diğer bir Yahudi padişahının hikâyesi
  • حکایت پادشاه جهود دیگر که در هلاک دین عیسی سعی نمود
  • Vezirin belâsı yüzünden yoldan çıkmış olan o nasihat kabul etmez padişahtan sonra,
  • بعد از این خون ریز درمان ناپذیر ** کاندر افتاد از بلای آن وزیر
  • İsa kavminin dinini mahv için aynı Yahudi’nin neslinden diğer bir padişah meydana çıktı. 740
  • یک شه دیگر ز نسل آن جهود ** در هلاک قوم عیسی رو نمود
  • Bu diğer padişahın meydana çıkışını haber almak istersen “Vessemâi zatülburûc” suresini oku.
  • گر خبر خواهی از این دیگر خروج ** سوره بر خوان و السما ذات البروج‌‌
  • Birinci padişahtan doğan kötü âdete bu padişah da ayak uydurdu.
  • سنت بد کز شه اول بزاد ** این شه دیگر قدم بر وی نهاد
  • Kim fena bir âdet koyarsa ona her an lânet gider durur.
  • هر که او بنهاد ناخوش سنتی ** سوی او نفرین رود هر ساعتی‌‌
  • İyiler gittiler, güzel usul ve âdetleri kaldı; kötü adamlardan da zulümler ve lânetler!
  • نیکوان رفتند و سنتها بماند ** وز لئیمان ظلم و لعنتها بماند
  • Kıyamete kadar o kötülerin cinsinden kim vücuda gelse yüzü o kötülüğedir. 745
  • تا قیامت هر که جنس آن بدان ** در وجود آید بود رویش بدان‌‌
  • Bu tatlı suyla tuzlu su; damar damardır. Halk arasında sûr üfürülünceye dek birbirine karışmadan böylece gider durur.
  • رگ رگ است این آب شیرین و آب شور ** در خلایق می‌‌رود تا نفخ صور
  • İyilere tatlı su miras kaldı. O ne mirasıdır? “Evras'nel kitab” mirası…
  • نیکوان را هست میراث از خوش‌‌آب ** آن چه میراث است أورثنا الکتاب‌‌
  • Dikkat edersen görür anlarsın ki taliplerin dileği Peygamberlik cevherinin şûleleridir, o şûleleri dilerler.
  • شد نیاز طالبان ار بنگری ** شعله‌‌ها از گوهر پیغمبری‌‌
  • Şûleler, mücevherlere tâbi olarak parıldar ve dönerler. Şûle, nereden çıkıyorsa, madeni neredeyse oraya gider.
  • شعله‌‌ها با گوهران گردان بود ** شعله آن جانب رود هم کان بود
  • Güneş, bir burçtan bir burca gidip durduğundan pencereye vuran ziyası da evin etrafında döner dolaşır. 750
  • نور روزن گرد خانه می‌‌دود ** ز آنکه خور برجی به برجی می‌‌رود
  • Kimin bir yıldızla alâka ve merbuyeti varsa o; kendi yıldızıyla döner, dolaşır, o yıldızın tesiri altındadır.
  • هر که را با اختری پیوستگی است ** مر و را با اختر خود هم تگی است‌‌
  • Talihli Zühre ise şevki, çalıp çağırmayı, aşkı diler, onlara adamakıllı meyli vardır.
  • طالعش گر زهره باشد در طرب ** میل کلی دارد و عشق و طلب‌‌
  • Kan dökücü huylu Mirrih’e mensup ise cenk, bühtan ve düşmanlık arar.
  • ور بود مریخی خون‌‌ریز خو ** جنگ و بهتان و خصومت جوید او
  • Yıldızların ardında yıldızlar vardır ki onlarda ihtirak ve nahis olmaz.
  • اخترانند از ورای اختران ** که احتراق و نحس نبود اندر آن‌‌
  • Onlar, bu meşhur yedi kat gökten başka diğer göklerde seyir ve hareket ederler. 755
  • سایران در آسمانهای دگر ** غیر این هفت آسمان معتبر
  • Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar, Tanrı nurlarının ışığında dururlar.
  • راسخان در تاب انوار خدا ** نی بهم پیوسته نی از هم جدا
  • Her kimin talihi o yıldızlardan olursa o kimsenin zatı, kâfirleri taşlayıp yakar.
  • هر که باشد طالع او ز آن نجوم ** نفس او کفار سوزد در رجوم‌‌
  • Onun hışmı, bazen galip gelen, bazen mağlûp olan ve tesiri böylece değişerek yürüyen Mirrih’in hışmına benzemez.
  • خشم مریخی نباشد خشم او ** منقلب رو غالب و مغلوب خو
  • Galip nur, noksandan ve karanlıktan emindir. Tanrı nurunun iki parmağı arasındadır.
  • نور غالب ایمن از نقص و غسق ** در میان اصبعین نور حق‌‌
  • O nuru, canlara Hak saçtı. Devletliler, onunla eteklerini doldurmuşlardır. 760
  • حق فشاند آن نور را بر جانها ** مقبلان برداشته دامانها
  • O nur saçısını bulan yüzünü Tanrı’nın gayrısından çevirmiştir.
  • و آن نثار نور را وایافته ** روی از غیر خدا بر تافته‌‌
  • Kimin aşk eteği yoksa o nur saçısından nasipsiz kalmıştır.
  • هر که را دامان عشقی نابده ** ز آن نثار نور بی‌‌بهره شده‌‌
  • Cüzülerin yüzü, külle doğrudur. Bülbüllerin aşkı güledir.
  • جزوها را رویها سوی کل است ** بلبلان را عشق با روی گل است‌‌
  • Öküzün rengini dışından, insanın rengini, sarı, kırmızı… her neyse içinden ara!
  • گاو را رنگ از برون و مرد را ** از درون جو رنگ سرخ و زرد را
  • İyi renkler, temizlik küpünden hâsıl olur. Çirkinlerin rengiyse, kirli kara sudan meydana gelir. 765
  • رنگهای نیک از خم صفاست ** رنگ زشتان از سیاه‌‌آبه‌‌ی جفاست‌‌
  • O lâtif rengin adı “Sıbgatullah-Tanrı boyası” dır. Bu kirli rengin kokusu ise… Tanrı lânetidir.
  • صبغة الله نام آن رنگ لطیف ** لعنة الله بوی این رنگ کثیف‌‌
  • Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.
  • آن چه از دریا به دریا می‌‌رود ** از همانجا کامد آن جا می‌‌رود
  • Dağ başından, hızlı hızlı akan seller; bizim tenimizden de aşka karışık olarak akıp giden can, aslına gidip kavuşur!
  • از سر که سیلهای تیز رو ** وز تن ما جان عشق آمیز رو
  • Yahudi padişahının ateş yaktırması, ateşin yanına, kim puta secde ederse ateşten kurtuldu diye bir put diktirmesi
  • آتش کردن پادشاه جهود و بت نهادن پهلوی آتش که هر که این بت را سجود کند از آتش برست
  • O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateşin yanına bir put dikti.
  • آن جهود سگ ببین چه رای کرد ** پهلوی آتش بتی بر پای کرد
  • “Kim bu puta taparsa kurtulur. Secde etmeyen, ateşin tam ortasına oturur” dedi. 770
  • کان که این بت را سجود آرد برست ** ور نیارد در دل آتش نشست‌‌
  • O, bu nefis putunun cezasını vermeyince nefis putundan, başka bir put doğdu.
  • چون سزای این بت نفس او نداد ** از بت نفسش بتی دیگر بزاد
  • Putların anası nefsinizin putudur. Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır.
  • مادر بتها بت نفس شماست ** ز آن که آن بت مار و این بت اژدهاست‌‌
  • Nefis; demir ve taştan yapılan çakmaktır, put kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.
  • آهن و سنگ است نفس و بت شرار ** آن شرار از آب می‌‌گیرد قرار
  • Fakat taş ve demir (çakmak), su ile söner mi? Âdemoğlu’nda, bu ikisi oldukça ne vakit ve nasıl emin olur?
  • سنگ و آهن ز آب کی ساکن‌‌شود ** آدمی با این دو کی ایمن شود
  • Put, bir testide gizli kara sudur. Nefsi, muhakkak olarak o kara suya pınar bil. 775
  • بت سیاه‌‌آبه‌‌ست در کوزه نهان ** نفس مر آب سیه را چشمه دان‌‌
  • O, yontulmuş put, kara sel gibidir. Put yapan nefis, anayolda bir pınardır.
  • آن بت منحوت چون سیل سیاه ** نفس بتگر چشمه‌‌ای بر آب راه‌‌
  • Bir taş parçası yüz testiyi kırar ama pınar suyu durmadan kaynar.
  • صد سبو را بشکند یک پاره سنگ ** و آب چشمه می‌‌زهاند بی‌‌درنگ‌‌
  • Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
  • بت شکستن سهل باشد نیک سهل ** سهل دیدن نفس را جهل است جهل‌‌
  • Ey oğul, nefsin misal ve suretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını oku!
  • صورت نفس ار بجویی ای پسر ** قصه‌‌ی دوزخ بخوان با هفت در
  • Nefsin her anda hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş! 780
  • هر نفس مکری و در هر مکر ز آن ** غرقه صد فرعون با فرعونیان‌‌
  • Mûsâ’nın Tanrısına ve Mûsâ’ya kaç; Firavun’luk ederek iman suyunu dökme!
  • در خدای موسی و موسی گریز ** آب ایمان را ز فرعونی مریز
  • Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul!
  • دست را اندر احد و احمد بزن ** ای برادر واره از بو جهل تن‌‌
  • O Yahudi padişahının, küçük bir çocukla bir kadını getirip, o çocuğu ateşe atması, çocuğun dile gelerek halkı ateşe atılmağa teşvik eylemesi
  • به سخن آمدن طفل در میان آتش و تحریض کردن خلق را در افتادن به آتش‌‌