- Şimdi şu ateş içindeki sükûn ve rahatı bulunca dünyayı ana rahmi gibi görmeye başladım.
 
		    - من جهان را چون رحم دیدم کنون ** چون در این آتش بدیدم این سکون
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu ateş içinde bir âlem gördüm ki her zerresinde bir İsâ nefesi var.
 
		    - اندر این آتش بدیدم عالمی ** ذره ذره اندر او عیسی دمی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Şekli yok, kendisi var bir cihan… O zahiren var olan dünya ise sebatsız şekilden ibaret.   795
 
		    - نک جهان نیست شکل هست ذات ** و آن جهان هست شکل بیثبات
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ana, analık hakkı için gel, gir… Bu ateşin ateşlik hassası yok.
 
		    - اندر آ مادر به حق مادری ** بین که این آذر ندارد آذری
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ana, gel, gir… Tam talih ve devlet zamanı… Ana, gel, gir… Devleti elinden kaçırma.
 
		    - اندر آ مادر که اقبال آمده ست ** اندر آ مادر مده دولت ز دست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O köpeğin kudretini gördün. Gel de bir de Tanrı’nın lütuf ve kudretini gör.
 
		    - قدرت آن سگ بدیدی اندر آ ** تا ببینی قدرت و لطف خدا
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ben sana acıdığımdan ayağını çekiyorum, yoksa neşemden zaten seni kayıracak halde değilim.
 
		    - من ز رحمت میکشانم پای تو ** کز طرب خود نیستم پروای تو
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - İçeri gel, başkalarını da çağır ki padişah ateş içine sofra kurmuştur.   800
 
		    - اندر آ و دیگران را هم بخوان ** کاندر آتش شاه بنهاده ست خوان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey Müslümanlar, hepiniz ateşe girin; din lezzetinden başka her şey azaptan ibarettir.
 
		    - اندر آیید ای مسلمانان همه ** غیر عذب دین عذاب است آن همه
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey ahali, hepiniz yüzlerce baharı olan bu nasibe pervane gibi gelin, atılın!” diye bağırdı.
 
		    - اندر آیید ای همه پروانهوار ** اندر این بهره که دارد صد بهار
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O, cemaat ortasında böylece bağırmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydı.
 
		    - بانگ میزد در میان آن گروه ** پر همیشد جان خلقان از شکوه
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bunun üzerine kadın, erkek kendilerini, ihtiyarsız, ateşe atmağa başladılar.
 
		    - خلق خود را بعد از آن بیخویشتن ** میفگندند اندر آتش مرد و زن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Hem de memur olmaksızın, kimse kendilerine cebretmeksizin. Yalnız dost aşkıyla… Çünkü sevgili, her acıya lezzet verir.   805
 
		    - بیموکل بیکشش از عشق دوست ** ز آن که شیرین کردن هر تلخ از اوست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Nihayet öyle oldu ki hademe, halkı “Ateşe atılmayınız” diye menetmeye başladı.
 
		    - تا چنان شد کان عوانان خلق را ** منع میکردند کاتش در میا
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O Yahudi, yüzü kara ve mahcup bir hale geldi. Bu sebeple pişman oldu, gönlü sıkıldı.
 
		    - آن یهودی شد سیه رو و خجل ** شد پشیمان زین سبب بیمار دل
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Zira halk, imana eskiden olduğundan daha ziyade âşık, kendilerini feda etmekte daha fazla sadık oldular.
 
		    - کاندر ایمان خلق عاشقتر شدند ** در فنای جسم صادقتر شدند
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şükrolsun ki, Şeytan’ın hilesi ayağına dolaştı. Şükrolsun ki, Şeytan da kendisini yüzü kara gördü!
 
		    - مکر شیطان هم در او پیچید شکر ** دیو هم خود را سیه رو دید شکر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Halkın çehresine sürüp bulaştırdığı zillet tamamıyla o adamlıktan dışarı padişahın yüzüne bulaştı.   810
 
		    - آن چه میمالید در روی کسان ** جمع شد در چهرهی آن ناکس آن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O, pervasızca, halkın elbisesini yırtardı, kendininki yırtıldı, halkın elbisesi sağlam kaldı.
 
		    - آن که میدرید جامهی خلق چست ** شد دریده آن او ایشان درست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Muhammed Aleyhisselâm’ın adını eğlenerek anan kimsenin ağzının çarpık kalması
 
		  - کج ماندن دهان آن مرد که نام محمد را علیه السلام به تسخر خواند
 
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Birisi ağzını eğerek Ahmed adını alayla andı, ağzı çarpıldı öyle kaldı.
 
		    - آن دهان کژ کرد و از تسخر بخواند ** مر محمد را دهانش کژ بماند
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Pişman olup “Ey Muhammed, affet! Ey Peygamber, sen, Minledün ilminden lütuflara mahzarsın.
 
		    - باز آمد کای محمد عفو کن ** ای ترا الطاف و علم من لدن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ben bilgisizlikten seninle alay ettim. Alay edilmeğe lâyık ben oldum” dedi.
 
		    - من ترا افسوس میکردم ز جهل ** من بدم افسوس را منسوب و اهل
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Tanrı, bir kimsenin perdesini yırtmak isterse onu, temiz kişileri ta’netmeye meylettirir.   815
 
		    - چون خدا خواهد که پردهی کس درد ** میلش اندر طعنهی پاکان برد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı, bir kimsenin ayıbını örtmek isterse o kimse ayıplı kimselerin ayıbı hakkında ses çıkaramaz olur.
 
		    - چون خدا خواهد که پوشد عیب کس ** کم زند در عیب معیوبان نفس
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı, yardım etmek dilerse bize yalvarmak ve münacatta bulunmak meylini verir.
 
		    - چون خدا خواهد کهمان یاری کند ** میل ما را جانب زاری کند
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onun için ağlayan göz ne mübarektir. Onun aşkıyla yanıp kavrulan yürek ne mukaddestir.
 
		    - ای خنک چشمی که آن گریان اوست ** وی همایون دل که آن بریان اوست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Her ağlamanın sonu gülmektir. Sonunu gören adam, mübarek bir kuldur.
 
		    - آخر هر گریه آخر خندهای است ** مرد آخر بین مبارک بندهای است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Akarsu neredeyse orası yeşerir; nerede gözyaşı dökülürse oraya rahmet nazil olur.   820
 
		    - هر کجا آب روان سبزه بود ** هر کجا اشک روان رحمت شود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İnleyen dolap gibi gözü yaşlı ol ki can meydanında yeşillikler bitsin.
 
		    - باش چون دولاب نالان چشم تر ** تا ز صحن جانت بر روید خضر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ağlamak istersen gözyaşı dökenlere acı… Merhamete nail olmak istersen zayıflara merhamet et!
 
		    - اشک خواهی رحم کن بر اشک بار ** رحم خواهی بر ضعیفان رحم آر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - O Yahudi padişahının ateşe itap eylemesi
 
		  - عتاب کردن آتش را آن پادشاه جهود
 
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Padişah ateşe yüz çevirip dedi ki: “Ey sert huylu! Tabiatındaki o cihanı yakıcılık nerede?
 
		    - رو به آتش کرد شه کای تند خو ** آن جهان سوز طبیعی خوت کو
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Niye yakmıyorsun? Ne oldu senin hassan? Yoksa bizim talihimizden niyetin mi değişti?
 
		    - چون نمیسوزی چه شد خاصیتت ** یا ز بخت ما دگر شد نیتت
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Sen ateşe tapana bile lütfetmezsin. Sana tapmayan nasıl kurtuldu?   825
 
		    - مینبخشایی تو بر آتش پرست ** آن که نپرستد ترا او چون برست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ateş! Sen hiç sabırlı değildin. Niye yakmıyorsun, sebep ne, kadir mi değilsin?
 
		    - هرگز ای آتش تو صابر نیستی ** چون نسوزی چیست قادر نیستی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu, gözbağı mı, yoksa akıl bağı mı? Böyle yücelmiş alev nasıl yakmaz?
 
		    - چشم بند است این عجب یا هوش بند ** چون نسوزاند چنین شعلهی بلند
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Seni birisi büyüledi mi, yoksa bu simya mı? Yahut tabiatının değişmesi bizim talihimizden mi?
 
		    - جادویی کردت کسی یا سیمیاست ** یا خلاف طبع تو از بخت ماست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ateş dedi ki: “Ey Şaman! Ben yine o ateşim. Hele bir içeri gel de benim hararetimi gör!
 
		    - گفت آتش من همانم ای شمن ** اندر آ تو تا ببینی تاب من
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Benim tabiatım da değişmedi, unsurum da. Ben Tanrı kılıcıyım, izinle keserim.   830
 
		    - طبع من دیگر نگشت و عنصرم ** تیغ حقم هم به دستوری برم
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Türkmen’in köpekleri, çadır kapısında misafire yaltaklanmış,
 
		    - بر در خرگه سگان ترکمان ** چاپلوسی کرده پیش میهمان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ama çadır yanına yabancı biri uğrayacak olursa köpeklerden aslancasına hamleler görür.
 
		    - ور به خرگه بگذرد بیگانه رو ** حمله بیند از سگان شیرانه او
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kullukta, ben köpekten aşağı değilim; Tanrı da hayat ve kudrette bir Türk’ten aşağı kalmaz.
 
		    - من ز سگ کم نیستم در بندگی ** کم ز ترکی نیست حق در زندگی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tabiat ateşi eğer seni gamlandırırsa o yakış, din sultanının emriyledir.
 
		    - آتش طبعت اگر غمگین کند ** سوزش از امر ملیک دین کند
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Tabiat ateşi eğer sana sevinç verirse ona o sevinci din sultanı verir.   835
 
		    - آتش طبعت اگر شادی دهد ** اندر او شادی ملیک دین نهد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gam görünce istiğfar et. Çünkü gam, Halik emriyle tesir eder.
 
		    - چون که غم بینی تو استغفار کن ** غم به امر خالق آمد کار کن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanrı isterse bizzat gam, neşe… Bizzat ayak bağı, azatlık ve hürriyet olur.
 
		    - چون بخواهد عین غم شادی شود ** عین بند پای، آزادی شود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Rüzgâr, toprak, su, ateş; kölelerdir. Benimle, seninle ölüdürler. Hak’la diridirler, ancak onun emrini tutarlar.
 
		    - باد و خاک و آب و آتش بندهاند ** با من و تو مرده با حق زندهاند
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ateş, Tanrı huzurunda daima emre hazırdır, âşık gibi gece gündüz daima kıvranıp durmaktadır.
 
		    - پیش حق آتش همیشه در قیام ** همچو عاشق روز و شب پیچان مدام
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Taşı, demire vurunca kıvılcım sıçrar. Fakat kıvılcım (senin çakmağı çakmanla değil), Tanrı fermanıyla dışarıya ayak basar.   840
 
		    - سنگ بر آهن زنی بیرون جهد ** هم به امر حق قدم بیرون نهد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Zulüm demiriyle taşını birbirine vurma. Çünkü bu ikisi, erkek ve kadın gibi çocuk meydana getirirler.
 
		    - آهن و سنگ ستم بر هم مزن ** کاین دو میزایند همچون مرد و زن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Taş ve demir, sebepten ibarettir ama, ey iyi adam, sen daha ileriye bak!
 
		    - سنگ و آهن خود سبب آمد و لیک ** تو به بالاتر نگر ای مرد نیک