- Sıtmadan, safradan hiçbir eser bırakma da âlemden şeker lezzetini bul.
 
		    - هیچ مگذار از تب و صفرا اثر ** تا بیابی از جهان طعم شکر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen yüz türlü güzel yüzlü evlât olması için erlik ilâcını kullan, erlikten kesilmiş olarak koşup tozma.
 
		    - داروی مردی کن و عنین مپوی ** تا برون آیند صد گون خوب روی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Can ayağından ten bukağısını çıkar da meclis etrafında dönüp dolaşsın.
 
		    - کندهی تن را ز پای جان بکن ** تا کند جولان به گرد آن چمن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hasislik zincirini elinden, boynundan at, eski felekte yeni bir baht bul.
 
		    - غل بخل از دست و گردن دور کن ** بخت نو دریاب در چرخ کهن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Lütuf Kâbe’sine uçmaya kanadın yoksa çare bulana arz et.   1950
 
		    - ور نمیتانی به کعبهی لطف پر ** عرضه کن بیچارگی بر چارهگر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ağlayıp inleme kuvvetli bir sermayedir; külli rahmet, pek güçlü bir dadıdır.
 
		    - زاری و گریه قوی سرمایهای است ** رحمت کلی قویتر دایهای است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Dadı ve ana, çocuk ne vakit ağlayacak diye bahaneler ararlar.
 
		    - دایه و مادر بهانه جو بود ** تا که کی آن طفل او گریان شود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Allah da sizin hacet çocuklarınızı, ağlasın da süt meydana gelsin diye yarattı;
 
		    - طفل حاجات شما را آفرید ** تا بنالید و شود شیرش پدید
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - “Allah’ı çağırın” dedi; ağlayıp inlemeyi bırakma ki Allah’ın merhamet sütleri coşsun.
 
		    - گفت ادعوا الله بیزاری مباش ** تا بجوشد شیرهای مهرهاش
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Rüzgârın sesi de bizim gamımızı teskin etmek içindir, bulutun süt yağdırması da. Hele bir an sabret.   1955
 
		    - هوی هوی باد و شیر افشان ابر ** در غم مااند یک ساعت تو صبر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - “Rızkınız gökyüzündedir” ayetini duymadın mı? Neden bu aşağılık yere saplanıp kaldın?
 
		    - فی السماء رزقکم بشنیدهای ** اندر این پستی چه بر چفسیدهای
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Korkunu, ümitsizliğini gül sesleri bil. Onlar, seni aşağılıkların ta dibine kadar çekerler.
 
		    - ترس و نومیدیت دان آواز غول ** میکشد گوش تو تا قعر سفول
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Seni yücelere çeken her ses, bil ki yücelerden gelmektedir.
 
		    - هر ندایی که ترا بالا کشید ** آن ندا میدان که از بالا رسید
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sana hırs veren her sesi de adamları paralayan bir kurt sesi bil.
 
		    - هر ندایی که ترا حرص آورد ** بانگ گرگی دان که او مردم درد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bu yücelik, mekân bakımından değildir. Bu yücelikler, akıl ve can yücelikleridir.   1960
 
		    - این بلندی نیست از روی مکان ** این بلندیهاست سوی عقل و جان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Her sebep eserinden yücedir. Çakmak, kıvılcımdan üstündür.
 
		    - هر سبب بالاتر آمد از اثر ** سنگ و آهن فایق آمد بر شرر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Birisi, azametli birinin alt yanına otursa bile hakikatte üst tarafına oturmuş sayılır.
 
		    - آن فلانی فوق آن سرکش نشست ** گر چه در صورت به پهلویش نشست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü orasının üstünlüğü şeref bakımındandır. Başköşeden uzak olan yer, alçaktır.
 
		    - فوقی آن جاست از روی شرف ** جای دور از صدر باشد مستخف
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kıvılcım çıkarmak için taş ve demir gerek. Bunların varlığına lüzum olduğundan bu ikisi, kıvılcımdan üstün sayılabilirse de.
 
		    - سنگ و آهن زین جهت که سابق است ** در عمل فوقی این دو لایق است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Çakmaktan maksat taş ve demirden meydana gelen kıvılcım olduğundan, kıvılcım onlardan çok ileridedir.   1965
 
		    - و آن شرر از روی مقصودی خویش ** ز آهن و سنگ است زین رو پیش و بیش
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Taş ve demir evvel, kıvılcım sonra. Fakat bu ikisi ten, kıvılcım can.
 
		    - سنگ و آهن اول و پایان شرر ** لیک این هر دو تنند و جان شرر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kıvılcım, zaman itibariyle çakmaktan sonra ise de değeri bakımından ondan üstündür.
 
		    - آن شرر گر در زمان واپستر است ** در صفت از سنگ و آهن برتر است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Zaman bakımından dal, meyveden öncedir, fakat hüner bakımından daldan üstün.
 
		    - در زمان شاخ از ثمر سابقتر است ** در هنر از شاخ او فایقتر است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü ağaçtan maksat meyvedir; şu halde meyve evveldir, ağaç sonra gelir.
 
		    - چون که مقصود از شجر آمد ثمر ** پس ثمر اول بود و آخر شجر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Ayı, ejderhadan feryat edince o er, ayıyı onun pençesinden kurtardı.   1970
 
		    - خرس چون فریاد کرد از اژدها ** شیر مردی کرد از جنگش جدا
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hile ile babayiğitlik birleşti, er de ejderhayı bu kuvvetle alt edip öldürdü.
 
		    - حیلت و مردی بهم دادند پشت ** اژدها را او بدین قوت بکشت
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ejderhanın gücü vardır ama hilesi yoktur. Senin hilen var ama hilenden üstün hile de var!
 
		    - اژدها را هست قوت حیله نیست ** نیز فوق حیلهی تو حیلهای است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hile ve tedbirini görünce yürü, o hile, o tedbir nereden geldi? O başlangıç tarafına dön, o tarafa yönel.
 
		    - حیلهی خود را چو دیدی باز رو ** کز کجا آمد سوی آغاز رو
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Aşağılık âlemde bulunan her şey yücelikten gelmiştir. Haydi, var gözünü yüceliklere dik.
 
		    - هر چه در پستی است آمد از علا ** چشم را سوی بلندی نه هلا
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Yücelere bakmak, önce gözü alır, kamaştırır ama sonra bakışa bir aydınlık bağışlar.   1975
 
		    - روشنی بخشد نظر اندر علی ** گر چه اول خیرگی آرد بلی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gözünü aydınlığa alıştır. Yok, eğer yarasaysan karanlıklara baka dur!
 
		    - چشم را در روشنایی خوی کن ** گر نه خفاشی نظر آن سوی کن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Akıbeti görme, nurunun nişanesidir, bu şehvete düşmense senin mezarın.
 
		    - عاقبت بینی نشان نور تست ** شهوت حالی حقیقت گور تست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Yüz türlü oyun görüp, yüz türlü tecrübe geçirip akıbeti gören kişi, bir tek oyun görene benzemez.
 
		    - عاقبت بینی که صد بازی بدید ** مثل آن نبود که یک بازی شنید
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir oyun gören, o tek oyuna öyle mağrur oldu ki ululanması yüzünden üstatlardan uzak kaldı.
 
		    - ز آن یکی بازی چنان مغرور شد ** کز تکبر ز اوستادان دور شد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Sâmirî gibi. O, kendisinde bir hüner görünce ululanıp Musa’dan baş çekti.   1980
 
		    - سامریوار آن هنر در خود چو دید ** او ز موسی از تکبر سر کشید
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hâlbuki o, hünerini Musa’dan öğrenmişti. Öyle olduğu halde öğretmeninden gözünü yumdu.
 
		    - او ز موسی آن هنر آموخته ** وز معلم چشم را بر دوخته
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hulâsa Musa da başka bir oyun etti; onun oyununu kapıverdi, kendisini de!
 
		    - لاجرم موسی دگر بازی نمود ** تا که آن بازی و جانش را ربود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Başta dönüp dolaşan nice hünerler, nice bilgiler vardır ki insan onlarla baş oluncaya kadar, baş elden gider!
 
		    - ای بسا دانش که اندر سر دود ** تا شود سرور بدان خود سر رود
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Başının gitmemesini istersen ayak ol, rey ve tedbir sahibi Kutb’a sığın!
 
		    - سر نخواهی که رود تو پای باش ** در پناه قطب صاحب رای باش
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Şah bile olsan kendini ondan üstün görme. Bal bile olsan onun otundan başka bir şey devşirme.   1985
 
		    - گر چه شاهی خویش فوق او مبین ** گر چه شهدی جز نبات او مچین
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Senin fikrin surettir, onun ki can. Senin paran kalptir, onunki maden.
 
		    - فکر تو نقش است و فکر اوست جان ** نقد تو قلب است و نقد اوست کان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O, sensin. Kendini onda ara. “Kû, Kû- Nerede, nerede?” diye onun civarında bir üveyik ol!
 
		    - او تویی خود را بجو در اوی او ** کو و کو گو فاخته شو سوی او
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sefa ehline hizmet etmek istemezsen ejderha ağzına düşen ayıya benzersin.
 
		    - ور نخواهی خدمت ابنای جنس ** در دهان اژدهایی همچو خرس
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Belki bir üstat seni kurtarır, tehlikelerden çekip çıkarır.
 
		    - بو که استادی رهاند مر ترا ** و ز خطر بیرون کشاند مر ترا
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Mademki gücün kuvvetin yok, ağlayıp inle! Madem ki körsün.. yol görenden baş çekme!   1990
 
		    - زاریی میکن چو زورت نیست هین ** چون که کوری سر مکش از راه بین
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ayıdan daha aşağı mısın ki derdinden ağlayıp inlemiyorsun.? Ayı feryat ettiği için dertten kurtuldu.
 
		    - تو کم از خرسی نمینالی ز درد ** خرس رست از درد چون فریاد کرد
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey Allah, bizim taş yüreğimizi mum gibi yumuşat; kerem et de feryadımıza acı!
 
		    - ای خدا این سنگ دل را موم کن ** نالهی ما را خوش و مرحوم کن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Kör bir dilencinin “Bende iki körlük var” demesi
 
		  - گفتن نابینای سائل که دو کوری دارم
 
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bir kör vardı, derdi ki: “Ey zamane ehli, elâman, benim iki körlüğüm var.
 
		    - بود کوری کاو همیگفت الامان ** من دو کوری دارم ای اهل زمان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Şu halde bana iki kat acıyın. Çünkü iki kat körüm, bu iki körlüğe birden müptelâyım”
 
		    - پس دو باره رحمتم آرید هان ** چون دو کوری دارم و من در میان
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Birisi “Bir körlüğünü görüyoruz. Öbür körlüğün nedir? Göster” dedi.   1995
 
		    - گفت یک کوریت میبینیم ما ** آن دگر کوری چه باشد وانما