English    Türkçe    فارسی   

3
1323-1372

  • Bu hususta kulluktan, ihtiyaçtan, zaruretten başka hiçbir şeyin itibarı yok” demekte,
  • جز خضوع و بندگی و اضطرار ** اندرین حضرت ندارد اعتبار
  • Dedi ama Kenan: “Baba, yıllardır bu sözleri söylemektesin, yine de söylüyorum… Cahil misin ne?
  • گفت بابا سالها این گفته‌ای ** باز می‌گویی بجهل آشفته‌ای
  • Bu sözleri herkese ne kadar söyledin de nice soğuk cevaplar aldın, kötü sözler duydun. 1325
  • چند ازینها گفته‌ای با هرکسی ** تا جواب سرد بشنودی بسی
  • Bu soğuk sözlerin kulağıma bile girmedi, şimdi mi girecek? Artık ben bilgi sahibiyim, büyüdüm” diye cevap verdi.
  • این دم سرد تو در گوشم نرفت ** خاصه اکنون که شدم دانا و زفت
  • Nuh, “A yavrum, bir kerecik olsun babanın öğüdünü tutsan ne olur?” dedi.
  • گفت بابا چه زیان دارد اگر ** بشنوی یکبار تو پند پدر
  • O, böyle güzel güzel nasihatler ediyor, Kenan’da bu çeşit ağır sözlerle karşılık veriyordu.
  • همچنین می‌گفت او پند لطیف ** همچنان می‌گفت او دفع عنیف
  • Ne babası, Kenan’a öğüt vermeden usandı, ne o kötü oğlun kulağına babasının bir sözü girdi!
  • نه پدر از نصح کنعان سیر شد ** نه دمی در گوش آن ادبیر شد
  • Onlar, böyle konuşup dururlarken bir çevik dalgadır geldi. Kenan’ın başından aştı, onu boğup götürüverdi. 1330
  • اندرین گفتن بدند و موج تیز ** بر سر کنعان زد وشد ریز ریز
  • Nuh, “Ey sabırlı padişahım, eşeğin öldü, yükümü sel götürdü.
  • نوح گفت ای پادشاه بردبار ** مر مرا خر مرد و سیلت برد بار
  • Bana nice defalar, sana mensup olanlar tufandan kurtulacaklar diye vaatlerde bulundun.
  • وعده کردی مر مرا تو بارها ** که بیابد اهلت از طوفان رها
  • Ben de âfım, senin vaatlerine kandım, ümitlendim… İyi ama neden sel kilimini aldı, götürdüAllah dedi ki: “O senin ehlinden, yakınlarından değil… Kendin de görmedin mi? Sen aksın o mavi!
  • دل نهادم بر امیدت من سلیم ** پس چرا بربود سیل از من گلیم
  • Dişine kurt girdi mi çıkartmaktan başka hiçbir çaresi yoktur.
  • گفت او از اهل و خویشانت نبود ** خود ندیدی تو سپیدی او کبود
  • Çıkarmalı ki vücudun, onun yüzünden elemlere düşmesin… O, senin oğlundu ama sen onu terk et, benim bir şeyim değil de.” 1335
  • چونک دندان تو کرمش در فتاد ** نیست دندان بر کنش ای اوستاد
  • Nuh, dedi ki: “Yarabbi, senden başka kimsem yok. Sana teslim olan ağyar sayılmaz.
  • تا که باقی تن نگردد زار ازو ** گرچه بود آن تو شو بیزار ازو
  • Sana karşı ne haldeyim, ihlâsım nasıl? Zaten biliyorsun.
  • گفت بیزارم ز غیر ذات تو ** غیر نبود آنک او شد مات تو
  • Çayırlıklar, çimenlikler, nasıl yağmura muhtaçsa, nasıl yağmurdan yeşerir, yetişirse ben de sana öyle muhtacım, onlar gibi senden yetişmekteyim; hatta ihtiyacım onlardan yirmi kat fazla,
  • تو همی دانی که چونم با تو من ** بیست چندانم که با باران چمن
  • Yoksul, seninle diridir, seninle neşelenir; vasıtasız, hailsiz senden gıdalanır, bende böyleyim işte.
  • زنده از تو شاد از تو عایلی ** مغتذی بی واسطه و بی حایلی
  • Ey kemâl sahibi Allah ne seninleyim, ne senden ayrı. Seninle keyfiyetsiz, sebepsiz, illetsiz bir haldeyim. 1340
  • متصل نه منفصل نه ای کمال ** بلک بی چون و چگونه و اعتلال
  • Biz balıklarız, hayat denizi sensin. Ey iyi sıfatlı Allah, senin lütfunla diriyiz.
  • ماهیانیم و تو دریای حیات ** زنده‌ایم از لطفت ای نیکو صفات
  • Sen düşünceye de sığmazsın, sebeple de izah edilemezsin.
  • تو نگنجی در کنار فکرتی ** نی به معلولی قرین چون علتی
  • Bu tufandan önce de her macerada söz söylediğim sendin, tufandan sonra da söz söyleyeceğim sensin.
  • پیش ازین طوفان و بعد این مرا ** تو مخاطب بوده‌ای در ماجرا
  • Ben, seninle konuşuyorum, ey yepyeni sözler bağışlayan ve eski sözlere sahip olan Rabbim, onlarla değil.
  • با تو می‌گفتم نه با ایشان سخن ** ای سخن‌بخش نو و آن کهن
  • Âşık, gece gündüz gâh çadır yerlerinde kalan çerçöpe, gâh harabelere hitap eder; 1345
  • نه که عاشق روز و شب گوید سخن ** گاه با اطلال و گاهی با دمن
  • Zahiren çadır yerlerinde kalan süprüntülere, çerçöpe yüz tutar, onlara hitap eder ama kimi övüyor, kimi?
  • روی با اطلال کرده ظاهرا ** او کرا می‌گوید آن مدحت کرا
  • Şükrolsun tufan gönderdin de o süprüntüleri, o yapı bakiyelerini ortadan kaldırdın.
  • شکر طوفان را کنون بگماشتی ** واسطه‌ی اطلال را بر داشتی
  • Çünkü onlar kötü ve aşağılık binalardı, kötü ve aşağılık yığınlardı. Bize ne sesleniyorlar, ne sesimize karşılık veriyorlardı!
  • زانک اطلال لیم و بد بدند ** نه ندایی نه صدایی می‌زدند
  • Ben öyle yapılar isterim ki onlara hitap edince dağ gibi sesime ses versinler,
  • من چنان اطلال خواهم در خطاب ** کز صدا چون کوه واگوید جواب
  • De adını iki kere duyayım. Ben canıma can olan, ruhuma istirahat veren adına âşığım. 1350
  • تا مثنا بشنوم من نام تو ** عاشقم برنام جان آرام تو
  • Her peygamber, senin adını iki kere duysun diye dağı sever.
  • هرنبی زان دوست دارد کوه را ** تا مثنا بشنود نام ترا
  • O alçak ve taşlık dağ, farenin, yurdu olmaya lâyıktır, bizim yurdumuz değil!
  • آن که پست مثال سنگ لاخ ** موش را شاید نه ما را در مناخ
  • Ben söyleyeyim de o bana yâr olmasın, sözlerim cevapsız kalsın, sesime ses bile vermesin ha!
  • من بگویم او نگردد یار من ** بی صدا ماند دم گفتار من
  • Öyle dağı yerle yeksan etmek… İnsana hemdem olmadığından onu ayaklar altına atıp ezmek daha iyi!
  • با زمین آن به که هموارش کنی ** نیست همدم با قدم یارش کنی
  • Allah: “Ey Nuh, eğer istiyorsan bütün boğulanları yeniden ve tekrar dirilteyim, yeryüzüne getireyim. 1355
  • گفت ای نوح ار تو خواهی جمله را ** حشر گردانم بر آرم از ثری
  • Senin hatırını bir Kenan için kırmam ben. Fakat seni ahvalden haberdar ediyorum” dedi.
  • بهر کنعانی دل تو نشکنم ** لیکت از احوال آگه می‌کنم
  • Nuh, “Hayır hayır… Eğer beni de gark etmek istesen yine hükmüne razıyım.
  • گفت نه نه راضیم که تو مرا ** هم کنی غرقه اگر باید ترا
  • Her an beni gark et. Hoşlanırım bundan, hükmün cana benzer, canla başla razıyım.
  • هر زمانم غرقه می‌کن من خوشم ** حکم تو جانست چون جان می‌کشم
  • Hiç kimseciğe bakmam, bakmam bile o bakış bahanedir, gördüğüm sensin.
  • ننگرم کس را وگر هم بنگرم ** او بهانه باشد و تو منظرم
  • Şükür, zamanında da senin yaptığın işe, sana âşığım, sabır zamanında da. Kâfir gibi hiç senin yarattığına âşık olur muyum? 1360
  • عاشق صنع توم در شکر و صبر ** عاشق مصنوع کی باشم چو گبر
  • Allah hükmüne âşık olan nurlanır, yarattığına âşık olansa kâfir olur, diye cevap verdi.
  • عاشق صنع خدا با فر بود ** عاشق مصنوع او کافر بود
  • Küfre razı olma küfürdür, hadisiyle kaza ve kaderine razı olmayan benden başka bir Allah arasın hadisinin manalarını birleştirmek
  • توفیق میان این دو حدیث کی الرضا بالکفر کفر و حدیث دیگر من لم یرض بقضایی فلیطلب ربا سوای
  • Dün mübahaseyi seven birisi, bana bir sual sordu.
  • دی سالی کرد سایل مر مرا ** زانک عاشق بود او بر ماجرا
  • Dedi ki: “Küfre razı olmak küfürdür.” Bunu Peygamber söyledi, onun söylediği söz de doğrudur, yerindedir.
  • گفت نکته‌ی الرضا بالکفر کفر ** این پیمبر گفت و گفت اوست مهر
  • Sonra da yine “Müslüman olan kişinin her türlü kazaya razı olması lazımdır” buyurdu.
  • باز فرمود او که اندر هر قضا ** مر مسلمان را رضا باید رضا
  • Kâfirlik ve münafıklık da Allah’ın kaza ve kaderiyle değil mi? Fakat buna razı olursak (ilk hadise göre) kötülük etmiş olmaz mıyız? 1365
  • نه قضای حق بود کفر و نفاق ** گر بدین راضی شوم باشد شقاق
  • Razı olmazsak o da suç… Peki, ikisinin arasında hangi çareye başvuralım.”
  • ور نیم راضی بود آن هم زیان ** پس چه چاره باشدم اندر میان
  • Ona dedim ki: “Bu küfür, Allah’ın takdiriyledir ama Allah’ın hükmüyle, Allah’ın emir ve rızasıyla değildir. Bu küfür yalnız kaza ve kaderin eserlerindendir.
  • گفتمش این کفر مقضی نه قضاست ** هست آثار قضا این کفر راست
  • Hocam, Allah’ın kaza ve kaderini, Allah’ın bilgisi olarak bil de şüphe ve tereddüdün kalmasın.
  • پس قضا را خواجه از مقضی بدان ** تا شکالت دفع گردد در زمان
  • Küfrede razıyız, çünkü Allah’ın bilgisine muvafıktır, fakat bizim fenalığımızdan, bizim kötülüğümüzden meydana geldiğinden de razı değiliz.
  • راضیم در کفر زان رو که قضاست ** نه ازین رو که نزاع و خبث ماست
  • Küfür Allah bilgisi olmak bakımından küfür değildir, Hakk’a kâfir deme, burada dur! 1370
  • کفر از روی قضا خود کفر نیست ** حق را کافر مخوان اینجا مه‌ایست
  • Küfür, cahillikten meydana gelir, fakat küfrün takdiri, Allah’ın bilgisidir, (Allah, kâfirin kâfirliğini ezelde bilir, bildiği gibi de zuhur eder). Rüya ve mülayimlik manasına gelen hilm ile sümük manasına gelen hilm nasıl bir olur?
  • کفر جهلست و قضای کفر علم ** هر دو کی یک باشد آخر حلم و خلم
  • Çirkin resim, ressamın çirkinliğini icap ettirmez ya. Çirkini de yaptığına, yapabildiğine bir delil olur ancak.
  • زشتی خط زشتی نقاش نیست ** بلک از وی زشت را بنمودنیست