English    Türkçe    فارسی   

4
1452-1501

  • Ahmaklar baş oldular da akıllılar başlarını kilime çektiler!
  • احمقان سرور شدستند و ز بیم ** عاقلان سرها کشیده در گلیم
  • Yâ eyyühel Müzemmil’in tefsiri
  • تفسیر یا ایها المزمل
  • Peygambere bu yüzden “Ey kilime bürünen, ey ürküp kaçan, kilimden çık!
  • خواند مزمل نبی را زین سبب ** که برون آ از گلیم ای بوالهرب
  • Kilime baş çekme, yüzünü örtme... Çünkü âlem şaşkın bir beden, sense bu âleme akılsın!
  • سر مکش اندر گلیم و رو مپوش ** که جهان جسمیست سرگردان تو هوش
  • Kendine gel de dâvaya kalkışanlardan arlanıp gizlenme... Çünkü sende vahiy mumunun nurları var! 1455
  • هین مشو پنهان ز ننگ مدعی ** که تو داری شمع وحی شعشعی
  • Kendine gel de geceleri kalk, çünkü ey Peygamber, mum geceleri ayakta durur!
  • هین قم اللیل که شمعی ای همام ** شمع اندر شب بود اندر قیام
  • Senin nurun olmadıkça aydın gün bile gecedir... Sana sığınmadıkça aslan bile Tavşan kesilir!
  • بی‌فروغت روز روشن هم شبست ** بی‌پناهت شیر اسیر ارنبست
  • Ey Mustafa, bu nur denizinde kaptanlık et... Çünkü sen, ikinci Nuh’sun!
  • باش کشتیبان درین بحر صفا ** که تو نوح ثانیی ای مصطفی
  • Akıllılara bir yol gösterici lâzım... Hele yol, deniz yolu olursa!
  • ره شناسی می‌بباید با لباب ** هر رهی را خاصه اندر راه آب
  • Kalk da yolu vurulmuş kervana bak... Her yanda kaptan kesilmiş gül yabanileri gör! 1460
  • خیز بنگر کاروان ره‌زده ** هر طرف غولیست کشتیبان شده
  • Sen, vaktin Hızır’ısın, her geminin imdadına yetişen sensin... Ruhullah gibi yalnız yürümeyi âdet edinme!
  • خضر وقتی غوث هر کشتی توی ** هم‌چو روح‌الله مکن تنها روی
  • Bu topluluğun önünde gökyüzündeki ışık gibisin, güneşe benziyorsun... Bunlardan gizlenmeye, halveti bezemeye kalkışma!
  • پیش این جمعی چو شمع آسمان ** انقطاع و خلوت آری را بمان
  • Halvet zamanı değil topluluğa gel! Ey Peygamber, hidayet, Kaf Dağına benzer, sense Hümasın!
  • وقت خلوت نیست اندر جمع آی ** ای هدی چون کوه قاف و تو همای
  • Dolunay, gökyüzünde geceleri yürür... Köpeklerin sesi yüzünden yürüyüşünü bırakmaz.
  • بدر بر صدر فلک شد شب روان ** سیر را نگذارد از بانگ سگان
  • Kınayanlar, senin dolunayına karşı köpeklere benzerler... Sana karşı ürüyüp dururlar! 1465
  • طاعنان هم‌چون سگان بر بدر تو ** بانگ می‌دارند سوی صدر تو
  • Bu köpekler, “Susun, dinleyin” emrine karşı sağırdırlar... Ahmaklıklarından senin dolunayına karşı hav havlayıp durmaktalar!
  • این سگان کرند از امر انصتوا ** از سفه و عوع کنان بر بدر تو
  • Ey şifa, hastayı terk etme... Ey şifa hastayı terk etme... Sağıra kızıp körün sopasını bırakma!
  • هین بمگذار ای شفا رنجور را ** تو ز خشم کر عصای کور را
  • Sen demedin mi ki “Körü, yolda tutup yeden Allah’tan yüzlerce ecir alır, yüzlerce sevaba girer!
  • نه تو گفتی قاید اعمی به راه ** صد ثواب و اجر یابد از اله
  • Kim bir körü kırk adım yederse günahları bağışlanır, doğru yolu bulur!”
  • هر که او چل گام کوری را کشد ** گشت آمرزیده و یابد رشد
  • eksik 1470
  • پس بکش تو زین جهان بی‌قرار ** جوق کوران را قطار اندر قطار
  • Doğru yolu gösterenin işi budur; sen de doğru yolu gösterensin... Ahir zamanın yasına neşesin sen!
  • کار هادی این بود تو هادیی ** ماتم آخر زمان را شادیی
  • Ey takva sahiplerinin imamı, bu hayallere kapılanları, yakîn makamına kadar götür!
  • هین روان کن ای امام المتقین ** این خیال‌اندیشگان را تا یقین
  • Kim gönlünden sana karşı bir hile, bir düzen düşünürse onun boynunu ben vururum, sen tasalanma, neşelen, neşeli neşeli yürü!
  • هر که در مکر تو دارد دل گرو ** گردنش را من زنم تو شاد رو
  • Onun körlüğüne körlükler katarım... O, şeker sanır ama ben ona zehir veririm!
  • بر سر کوریش کوریها نهم ** او شکر پندارد و زهرش دهم
  • Akıllar benim nurumla parlar, aydınlanır... Hileler, benim hilemden öğrenilir! 1475
  • عقلها از نور من افروختند ** مکرها از مکر من آموختند
  • Âlemdeki erkek fillerin ayaklarına göre Türkmen’in kara çadırı nedir ki?
  • چیست خود آلاجق آن ترکمان ** پیش پای نره پیلان جهان
  • Ey benim en ulu Peygamberim, onun mumu, kasırgama karşı nedir?
  • آن چراغ او به پیش صرصرم ** خود چه باشد ای مهین پیغامبرم
  • Derhal korkunç sûr sesiyle kalk da binlerce ölü, topraktan çıksın!
  • خیز در دم تو بصور سهمناک ** تا هزاران مرده بر روید ز خاک
  • Sen vaktin İsrafil’isin; doğruca kalk da kıyametten önce bir kıyamet kopar!
  • چون تو اسرافیل وقتی راست‌خیز ** رستخیزی ساز پیش از رستخیز
  • Kim, “hani, nerede kıyamet?” derse a güzelim, kendini göster, işte kıyamet benim de! 1480
  • هر که گوید کو قیامت ای صنم ** خویش بنما که قیامت نک منم
  • Ey mihnetlere düşmüş de soru soran kişi, dikkat et, bak da gör. Bu kıyametten yüzlerce âlem kopmada!
  • در نگر ای سایل محنت‌زده ** زین قیامت صد جهان افزون شده
  • Bu zikir ve kunut ehli olmasa ahmağın sorusuna verilecek cevap sükûttan ibarettir padişahım!
  • ور نباشد اهل این ذکر و قنوت ** پس جواب الاحمق ای سلطان سکوت
  • Duamız kabul edilmeyince Allah göğünden isteğimize sükûtla cevap verilir canım!
  • ز آسمان حق سکوت آید جواب ** چون بود جانا دعا نامستجاب
  • Harman devşirme zamanı geldi ama yazıklar olsun... Gün bahtımız yüzünden geçti gitti!
  • ای دریغا وقت خرمنگاه شد ** لیک روز از بخت ما بیگاه شد
  • Gün dar... Hâlbuki bu söz, o kadar geniş ki bütün bir ömür bile ona az gelir! 1485
  • وقت تنگست و فراخی این کلام ** تنگ می‌آید برو عمر دوام
  • Bu daracık çukurlarda mızrak oyununa girişmek, bu oyunu oynayanları utandırır!
  • نیزه‌بازی اندرین کوه‌های تنگ ** نیزه‌بازان را همی آرد به تنگ
  • Vakit dar... Fakat oğul, halkın hatırı ve anlayışı da vakitten yüz kere daha dar!
  • وقت تنگ و خاطر و فهم عوام ** تنگ‌تر صد ره ز وقت است ای غلام
  • Ahmağın cevabı, mademki sükûttur... Ne diye sözü uzatıp durursun?
  • چون جواب احمق آمد خامشی ** این درازی در سخن چون می‌کشی
  • Allah rahmetinin yüceliği ve kerem denizinin dalgalanması yüzünden her çorak yere yağmur yağdırıp ıslatmada!
  • از کمال رحمت و موج کرم ** می‌دهد هر شوره را باران و نم
  • Cevap vermemek de cevaptır sözü, ahmağa verilecek cevap susmaktır sözünü tenkit eder. Her ikisi de bu hikâyeyle anlatılmaktadır.
  • در بیان آنک ترک الجواب جواب مقرر این سخن کی جواب الاحمق سکوت شرح این هر دو درین قصه است کی گفته می‌آید
  • Bir padişahın aklı ölmüş, şehveti diri bir kölesi vardı. 1490
  • بود شاهی بود او را بنده‌ای ** مرده عقلی بود و شهوت‌زنده‌ای
  • Padişahın ince hizmetlerini bırakır, kötü düşüncelere dalar, fakat yaptığını iyi sanırdı!
  • خرده‌های خدمتش بگذاشتی ** بد سگالیدی نکو پنداشتی
  • Padişah nafakasını azaltın... Söylenir dırlanırsa adını kullar arasından silin dedi.
  • گفت شاهنشه جرااش کم کنید ** ور بجنگد نامش از خط بر زنید
  • Kölenin aklı azdı, hırsı çok... Nafakasını az görünce kızdı, serkeşleşti.
  • عقل او کم بود و حرص او فزون ** چون جرا کم دید شد تند و حرون
  • Aklı olsaydı kendi kendinin etrafında döner dolaşır, düşünür taşınır da suçunu görür, kendisini affettirirdi.
  • عقل بودی گرد خود کردی طواف ** تا بدیدی جرم خود گشتی معاف
  • Eşekliği yüzünden bir ayağı bağlanmış eşek serkeşliğe kalkıştı mı iki ayağı da boynuna bağlanır! 1495
  • چون خری پابسته تندد از خری ** هر دو پایش بسته گردد بر سری
  • Eşek, bana bir bağ kâfidir derse aldırış etme! Çünkü bu iki bağ, o bayağı hayvanın hareketi yüzünden bağlanmıştır!
  • پس بگوید خر که یک بندم بست ** خود مدان کان دو ز فعل آن خسست
  • Mustafa aleyhisselâm “Ulu Allah melekleri yarattı, onlara akıl verdi. Hayvanları yarattı, onlara hem akıl verdi hem şehvet. Kimin aklı, şehvetinden üstün olursa meleklerden daha yücedir. Kimin şehveti aklından üstünse hayvanlardan aşağıdır” dedi; bu hadisin tefsiri
  • در تفسیر این حدیث مصطفی علیه‌السلام کی ان الله تعالی خلق الملائکة و رکب فیهم العقل و خلق البهائم و رکب فیها الشهوة و خلق بنی آدم و رکب فیهم العقل و الشهوة فمن غلب عقله شهوته فهو اعلی من الملائکة و من غلب شهوته عقله فهو ادنی من البهائم
  • Hadiste gelmiştir: Ulu Allah, halkı üç çeşit yarattı.
  • در حدیث آمد که یزدان مجید ** خلق عالم را سه گونه آفرید
  • Bir bölüğü, tamamı ile akıldan, bilgiden ve cömertlikten ibaret... Bunlar meleklerdir, secdeden başka bir iş bilmezler!
  • یک گره را جمله عقل و علم و جود ** آن فرشته‌ست او نداند جز سجود
  • Yaradılışlarında hırs ve heva yoktur... Mutlak nurdur onlar, Allah aşkıyla dirilmişlerdir.
  • نیست اندر عنصرش حرص و هوا ** نور مطلق زنده از عشق خدا
  • Bir bölüğü ise bilgisizdir... Hayvan gibi ot otlamakla semirirler. 1500
  • یک گروه دیگر از دانش تهی ** هم‌چو حیوان از علف در فربهی
  • Onlar, ahırdan, ottan başka bir şey görmezler... Kötülükten de gafildirler, yücelikten, iyilikten de!
  • او نبیند جز که اصطبل و علف ** از شقاوت غافلست و از شرف