English    Türkçe    فارسی   

4
2509-2558

  • Kendine gel de benden bir öğüt kabul et, karşılık olarak dört şey al!
  • هین ز من بپذیر یک چیز و بیار ** پس ز من بستان عوض آن را چهار
  • Firavun, o bir öğüt, hangi öğüt? O tek öğüdü bana birazcık anlat dedi. 2510
  • گفت ای موسی کدامست آن یکی ** شرح کن با من از آن یک اندکی
  • Musa dedi ki: O tek öğüt şu: Apaçık söyle, deki Allah tektir, ondan başka tapacak yoktur!
  • گفت آن یک که بگویی آشکار ** که خدایی نیست غیر کردگار
  • Göklerin, yıldızların, insanlarla şeytanların cin ve perilerin, kuşların yüce yaratıcısıdır.
  • خالق افلاک و انجم بر علا ** مردم و دیو و پری و مرغ را
  • Denizin, ovanın, dağın, çölün yaratıcısı odur... Ülkenin sının yoktur, kendisinin benzeri yoktur!
  • خالق دریا و دشت و کوه و تیه ** ملکت او بی‌حد و او بی‌شبیه
  • Firavun, ey Musa dedi. Buna karşılık bana vereceğin o dört şey nedir? Onları da söyle de
  • گفت ای موسی کدامست آن چهار ** که عوض بدهی مرا بر گو بیار
  • 2515.O güzel vadin lütfiyle kâfirliğimin çarmıhı gevşesin! 2515
  • تا بود کز لطف آن وعده‌ی حسن ** سست گردد چارمیخ کفر من
  • Belki bir ganimet olarak elde edeceğim o hoş vaatler yüzünden yüz harmanlık küfür kilidim açılır.
  • بوک زان خوش وعده‌های مغتنم ** برگشاید قفل کفر صد منم
  • Belki bal ırmağının tesiriyle bedenimdeki şu kin zehiri ballaşır.
  • بوک از تاثیر جوی انگبین ** شهد گردد در تنم این زهر کین
  • Yahut o tertemiz süt ırmağının aksiyle esir aklım bir an olsun beslenir.
  • یا ز عکس جوی آن پاکیزه شیر ** پرورش یابد دمی عقل اسیر
  • Yahut o şarap ırmaklarının aksiyle sarhoş olanlar da Allah emrinin zevkinden bir koku alırım...
  • یا بود کز عکس آن جوهای خمر ** مست گردم بو برم از ذوق امر
  • Yahut da ırmakların letafetinden çorak ve yıkık bedenim tazeleşir. 2520
  • یا بود کز لطف آن جوهای آب ** تازگی یابد تن شوره‌ی خراب
  • Çorak bedenimde bir yeşillik meydana gelir dikenliklerim, Cenneti Me'va kesilir!
  • شوره‌ام را سبزه‌ای پیدا شود ** خارزارم جنت ماوی شود
  • Belki cennetin ve dört ırmağın aksiyle can, Allah, yardımına mazhar olur da sevgiliyi aramaya koyulur.
  • بوک از عکس بهشت و چار جو ** جان شود از یاری حق یارجو
  • Nitekim cehennemin aksiyle de ateş kesilmişim. Hak kahrıyla karışmışım!
  • آنچنان که از عکس دوزخ گشته‌ام ** آتش و در قهر حق آغشته‌ام
  • Cehennem yılanının aksiyle yılana dönmüşüm. Cennet ehline zehirler yağdırmada, onları dalayıp-durmadayım!
  • گه ز عکس مار دوزخ هم‌چو مار ** گشته‌ام بر اهل جنت زهربار
  • Gâh cehennemdeki kaynar suyun kaynamasının, köpürmesinin tesiriyle zulüm suyum, halkı çürütür, eritir! 2525
  • گه ز عکس جوشش آب حمیم ** آب ظلمم کرده خلقان را رمیم
  • Ben zemherinin aksiyle zemheri olmuşum. Yahut da cehennemin aksiyle cehenneme benzemişim!
  • من ز عکس زمهریرم زمهریر ** یا ز عکس آن سعیرم چون سعیر
  • Şimdi yoksul ve mazlumlara cehennemim. Vay onu zebun bulursam!
  • دوزخ درویش و مظلومم کنون ** وای آنک یابمش ناگه زبون
  • Musa aleyhisselâm'ın, Firavun'un imanına karşılık olan o dört fazileti anlatması
  • شرح کردن موسی علیه‌السلام آن چهار فضیلت را جهت پای مزد ایمان فرعون
  • Musa dedi ki: O dördün birincisi, bedenin ebedi olarak sıhhatte kalır.
  • گفت موسی که اولین آن چهار ** صحتی باشد تنت را پایدار
  • Tıp bilgisinde söylenen illetler, ey akıllı er, bedeninden uzaklaşır.
  • این علل‌هایی که در طب گفته‌اند ** دور باشد از تنت ای ارجمند
  • İkincisi, ömrün uzun olur. Ecel, ömründen çekinir! 2530
  • ثانیا باشد ترا عمر دراز ** که اجل دارد ز عمرت احتراز
  • İyi bir ömür sürdükten sonra âlemden, muradına erişmeden gitmezsin.
  • وین نباشد بعد عمر مستوی ** که بناکام از جهان بیرون روی
  • Hatta süt emer çocuğun süt istemesi gibi eceli istersin. Fakat seni esir eden bir zahmet, bir dert yüzünden değil.
  • بلک خواهان اجل چون طفل شیر ** نه ز رنجی که ترا دارد اسیر
  • Ölümü ararsın ama bir eziyete uğrayıp âciz kaldığından değil de evin harabesinde defineyi gördüğünden!
  • مرگ‌جو باشی ولی نه از عجز رنج ** بلک بینی در خراب خانه گنج
  • Bunun üzerine kazmayı eline alır da hiç düşünmeksizin evi yıkmaya başlarsın.
  • پس به دست خویش گیری تیشه‌ای ** می‌زنی بر خانه بی‌اندیشه‌ای
  • Çünkü evi, definenin perdesi görürsün. Bilir, anlarsın ki bu bir tek tane, yüzlerce harmana mâni olmaktadır. 2535
  • که حجاب گنج بینی خانه را ** مانع صد خرمن این یک دانه را
  • Artık bu taneyi ateşe atarsın, erlik sıfatıyla sıfatlanır, er olursun.
  • پس در آتش افکنی این دانه را ** پیش گیری پیشه‌ی مردانه را
  • Ey bir yaprak uğruna bağdan olan., sen, bir yaprağa kapılıp kalan ve bu yüzden üzümden mahrum olan kurda benziyorsun.
  • ای به یک برگی ز باغی مانده ** هم‌چو کرمی برگش از رز رانده
  • Fakat Allah’ın lütfu ve keremi, bu kurdu uyandırınca bilgisizlik ejderhası seni yer, siler süpürür!
  • چون کرم این کرم را بیدار کرد ** اژدهای جهل را این کرم خورد
  • Kurt, meyvalarla, ağaçlarla dolu bir bağ kesilir. İşte bahtı, talihi iyi olanlar, böyle bir değişikliğe nail olurlar!
  • کرم کرمی شد پر از میوه و درخت ** این چنین تبدیل گردد نیکبخت
  • Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi diledim hadisi kutsinin tefsiri
  • تفسیر کنت کنزا مخفیا فاحببت ان اعرف
  • Evi yık, bu Yemen akilciyle yüz binlerce ev yapılır! 2540
  • خانه بر کن کز عقیق این یمن ** صد هزاران خانه شاید ساختن
  • Hazine, ev altındadır, ev yıkılmadıkça ele geçmesine çare yok., evi yıkmaktan ürkme, durma!
  • گنج زیر خانه است و چاره نیست ** از خرابی خانه مندیش و مه‌ایست
  • Çünkü bu hazinenin ele geçecek bir parasıyla zahmetsiz, meşakkatsiz binlerce ev yapılabilir.
  • که هزاران خانه از یک نقد گنج ** توان عمارت کرد بی‌تکلیف و رنج
  • Nihayet bu ev zaten viran olacak, altındaki hazine de apaçık meydana çıkacak!
  • عاقبت این خانه خود ویران شود ** گنج از زیرش یقین عریان شود
  • Fakat o vakit hazine senin olmaz, çünkü o ele geçen ganimet, ruhun evi yıkma ücretidir.
  • لیک آن تو نباشد زانک روح ** مزد ویران کردنستش آن فتوح
  • insan, ancak çalıştığını kazanır. o işten hiçbir ücrete sahip olamayınca, 2545
  • چون نکرد آن کار مزدش هست لا ** لییس للانسان الا ما سعی
  • Artık, eyvanlar olsun., böyle bir ay bulut altındaymış da görmedim!
  • دست خایی بعد از آن تو کای دریغ ** این چنین ماهی بد اندر زیر میغ
  • İyilik edip bana söylenen sözleri tutmadım, attık hazine gitti, elim bomboş diye elini ısırır, hayıflanır durursun!
  • من نکردم آنچ گفتند از بهی ** گنج رفت و خانه و دستم تهی
  • Meselâ; sen ücretle bir ev kiralarsın, fakat o evi satın alsan bile senin mülkün değildir ki!
  • خانه‌ی اجرت گرفتی و کری ** نیست ملک تو به بیعی یا شری
  • Bu evde iş işleyesin diye kira müddeti, eceline kadardır.
  • این کری را مدت او تا اجل ** تا درین مدت کنی در وی عمل
  • Dükkânda eskicilik, yamacılık edersin, fakat bu dükkânının altında iki maden gömülüdür! 2550
  • پاره‌دوزی می‌کنی اندر دکان ** زیر این دکان تو مدفون دو کان
  • Bu dükkân kiralıktır. Çabuk ol, kazmayı al da dibini kaz!
  • هست این دکان کرایی زود باش ** تیشه بستان و تکش را می‌تراش
  • Birdenbire kazma madene rastlasın da dükkândan da kurtul, yamacılıktan da!
  • تا که تیشه ناگهان بر کان نهی ** از دکان و پاره‌دوزی وا رهی
  • Yamacılık dediğin nedir? Su içmek, yemek yemek, bu yamalarla köhne hırkanı yamar durursun!
  • پاره‌دوزی چیست خورد آب و نان ** می‌زنی این پاره بر دلق گران
  • Bu beden hırkası daima yırtılır. Sen de bu yemekle, içmekle onu yamarsın!
  • هر زمان می‌درد این دلق تنت ** پاره بر وی می‌زنی زین خوردنت
  • Ey talihi yaver padişah soyundan gelen, kendine gel de yamacılıktan utan! 2555
  • ای ز نسل پادشاه کامیار ** با خود آ زین پاره‌دوزی ننگ دار
  • Bu dükkânın dibini bir parçacık kaz da o iki maden, başını yüceltsin!
  • پاره‌ای بر کن ازین قعر دکان ** تا برآرد سر به پیش تو دو کان
  • Bu kiralık evin kira müddeti bitmeden kendine gel. Yoksa bu müddet biter, sen de ondan bir fayda elde edemezsin!
  • پیش از آن کین مهلت خانه‌ی کری ** آخر آید تو نخورده زو بری
  • Sonra dükkân sahibi, seni dükkândan çıkarır; bu dükkânı da hazineyi elde etmek için yıkar.
  • پس ترا بیرون کند صاحب دکان ** وین دکان را بر کند از روی کان