English    Türkçe    فارسی   

4
2894-2943

  • Yemek meni içindir... meni de soy sop üretmek, gönlü gözü aydınlatmak içindir.
  • شهوت خوردن ز بهر آن منی ** آن منی از بهر نسل و روشنی
  • Fakat kısa görüşlü adam, ilk işten başka bir şey görmez... aklı yerde yetişen otlara benzer, yere mahkûmdur, gezmez dolaşamaz. 2895
  • کندبینش می‌نبیند غیر این ** عقل او بی‌سیر چون نبت زمین
  • Otu, ha çağırmışsın,ha çağırmamışsın... ayağı toprağa kakılmış kalmıştır.
  • نبت را چه خوانده چه ناخوانده ** هست پای او به گل در مانده
  • Rüzgarın tesiri ile başını sallasa da baş sallanmasına aldanma.
  • گر سرش جنبد پیر باد رو ** تو به سر جنبانیش غره مشو
  • Başı, ey seher yeli, duyduk, peki der ama ayağı isyan ediyoruz bırak bizi der.
  • آن سرش گوید سمعنا ای صبا ** پای او گوید عصینا خلنا
  • Kısa görüşlüde gezip dolaşmayı bilmediğinden aşağılık kişiler gibi sürünüp gider... körler gibi Tanrıya dayanıp adım atar.
  • چون ندارد سیر می‌راند چون عام ** بر توکل می‌نهد چون کور گام
  • Savaşta Tanrıya dayanmaktan ne fayda çıkar ki? Bu tavla oynayan acemilerin Tanrıya dayanmasına benzer. 2900
  • بر توکل تا چه آید در نبرد ** چون توکل کردن اصحاب نرد
  • Donup kalmamış olan keskin bakışlarsa, ileriyi delip gider, perdeleri yırtıp görür.
  • وآن نظرهایی که آن افسرده نیست ** جز رونده و جز درنده‌ی پرده نیست
  • Bu bakışa sahip olanlar, on yıl sonra olacak şeyi şimdicik, hem de gözleri ile görürler.
  • آنچ در ده سال خواهد آمدن ** این زمان بیند به چشم خویشتن
  • Böylece herkes bakışı ve görüşü miktarınca gaybı da görür, geleceği de... hayrı da görür şerri de.
  • هم‌چنین هر کس به اندازه‌ی نظر ** غیب و مستقبل ببیند خیر وشر
  • Gözün önünde ardında bir hail kalmadı mı bütün dünya dümdüz olur, göz, gayp levhini bile okur.
  • چونک سد پیش و سد پس نماند ** شد گذاره چشم و لوح غیب خواند
  • Gözünü ardına çevirdi mi varlığın başladığı zamandan itibaren bütün macera ve âlemin yaradılışı gözüne görünür! 2905
  • چون نظر پس کرد تا بدو وجود ** ماجرا و آغاز هستی رو نمود
  • Yer meleklerinin ululuk ıssı Tanrı ile babamızın halife olması hususunda bahse giriştiklerini duyar görür.
  • بحث املاک زمین با کبریا ** در خلیفه کردن بابای ما
  • Ön tarafa baktı mı mahşere kadar ne olacaksa onların da hepsi gözünün önünde canlanır.
  • چون نظر در پیش افکند او بدید ** آنچ خواهد بود تا محشر پدید
  • Şu halde arkaya bakınca aslın aslına kadar... önüne bakınca kıyamete kadar her şey gözüne apaçık görünür.
  • پس ز پس می‌بیند او تا اصل اصل ** پیش می‌بیند عیان تا روز فصل
  • Herkes gönlünün aydınlığı ve cilâsı nispetinde gaybı görür.
  • هر کسی اندازه‌ی روشن‌دلی ** غیب را بیند به قدر صیقلی
  • Kim gönlünü daha fazla cilâladı ise daha ziyade görür... ona daha fazla suretler görünür. 2910
  • هر که صیقل بیش کرد او بیش دید ** بیشتر آمد برو صورت پدید
  • Sen eğer bu arılık Tanrı lûtfu dersen gönlünü arıtmaya muvaffak oluş da onun vergisidir, onun lûtfundandır.
  • گر تو گویی کان صفا فضل خداست ** نیز این توفیق صیقل زان عطاست
  • O çalışma da o dua da himmet miktarıncadır... “İnsan, ancak çalıştığını elde eder!”
  • قدر همت باشد آن جهد و دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
  • Himmeti veren ancak Tanrıdır... hiçbir saman çöpü, padişahın himmetine sahip değildir.
  • واهب همت خداوندست و بس ** همت شاهی ندارد هیچ خس
  • Tanrının bir adamı bir işe ayırması, bir işe koşması, dileği, isteği, ihtiyar ve iradeyi men etmek değildir ki!
  • نیست تخصیص خدا کس را به کار ** مانع طوع و مراد و اختیار
  • Fakat talihsize bir zahmet erdi mi o pılısını pırtısını toplar, küfür ve isyan semtine çeker. 2915
  • لیک چون رنجی دهد بدبخت را ** او گریزاند به کفران رخت را
  • Talihli birisine bir zahmet verdi mi o, pılısını pırtısını daha yakına çeker getirir.
  • نیکبختی را چو حق رنجی دهد ** رخت را نزدیکتر وا می‌نهد
  • Kötü yürekliler, korkularından savaşta kaçma sebeplerini ele alırlar, onlara yapışırlar.
  • بددلان از بیم جان در کارزار ** کرده اسباب هزیمت اختیار
  • Cesur erlerse yine can korkusundan düşman saflarına hücum ederler.
  • پردلان در جنگ هم از بیم جان ** حمله کرده سوی صف دشمنان
  • Korku ve tasa Rüstem’leri ileri götürür... o kötü yürekli korkaksa korkusundan olduğu yerde ölür gider.
  • رستمان را ترس و غم وا پیش برد ** هم ز ترس آن بددل اندر خویش مرد
  • Belâ ve can korkusu mihenktir... onun içindir yiğitler, tehlike anında korkaklardan ayırt edilirler. 2920
  • چون محک آمد بلا و بیم جان ** زان پدید آید شجاع از هر جبان
  • Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a”Ey Musa,ben yaratıcı Tanrı,seni seviyorum”diye vahyetmesi
  • وحی کردن حق به موسی علیه‌السلام کی ای موسی من کی خالقم تعالی ترا دوست می‌دارم
  • Tanrı Musa’nın gönlüne vahyetti: “Ey seçilmiş kişi ben seni seviyorum.”
  • گفت موسی را به وحی دل خدا ** کای گزیده دوست می‌دارم ترا
  • Musa ey kerem sahibi dedi: sebebini söyle de neyse onu arttırayım.
  • گفت چه خصلت بود ای ذوالکرم ** موجب آن تا من آن افزون کنم
  • Tanrı dedi ki: Çocuk,anası kendisine kızsa bile yine anasına sarılır!
  • گفت چون طفلی به پیش والده ** وقت قهرش دست هم در وی زده
  • Ondan başka birisinin varlığını bile bilmez... ondan mahmurdur, ondan sarhoş.
  • خود نداند که جز او دیار هست ** هم ازو مخمور هم از اوست مست
  • Anası ona bir sille indirse yine anasına gelir, ona sokulur. 2925
  • مادرش گر سیلیی بر وی زند ** هم به مادر آید و بر وی تند
  • Ondan başka kimseden yardım istemez... bütün şerri de odur, bütün hayrı da o.
  • از کسی یاری نخواهد غیر او ** اوست جمله شر او و خیر او
  • Senin hatırında da hayırdan, şerden bizden başka kimse yok... başka yerlere dönüp bakmıyorsun bile!
  • خاطر تو هم ز ما در خیر و شر ** التفاتش نیست جاهای دگر
  • Benden başka ne varsa sence taştan, kerpiçten ibaret... ister çocuk olsun, ister genç, ister ihtiyar, hiç kimseye aldırış ettiğin yok.
  • غیر من پیشت چون سنگست و کلوخ ** گر صبی و گر جوان و گر شیوخ
  • Namazda “İyyake nâbüdü- yalnız sana taparız” ve belâ vakitlerinde “Senden başkasından yardım istemeyiz” demek de buna benzer.
  • هم‌چنانک ایاک نعبد در حنین ** در بلا از غیر تو لانستعین
  • Bu “İyyake nâbüdü” lûgatte hasrdır ve ancak ziyanı gidermeye münhasırdır. 2930
  • هست این ایاک نعبد حصر را ** در لغت و آن از پی نفی ریا
  • “İyyake nestaîn” de hasr içindir ve yardım istemeyi yalnız Tanrı’ya hasreder.
  • هست ایاک نستعین هم بهر حصر ** حصر کرده استعانت را و قصر
  • Yani bu ayetin mânası şudur: Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım isteriz.
  • که عبادت مر ترا آریم و بس ** طمع یاری هم ز تو داریم و بس
  • Padişahın nedime kızması,birisinin şefaat ederek bağışlanmasını,dilemesi,padişahın bu şefaati kabulü,nedimin,neden şefaat ettin diye o adama incinmesi
  • خشم کردن پادشاه بر ندیم و شفاعت کردن شفیع آن مغضوب علیه را و از پادشاه درخواستن و پادشاه شفاعت او قبول کردن و رنجیدن ندیم از این شفیع کی چرا شفاعت کردی
  • Bir padişah, nedimlerinden birine kızdı, onun tozunu dumanına katmak, onu mahvetmek istedi.
  • پادشاهی بر ندیمی خشم کرد ** خواست تا از وی برآرد دود و گرد
  • Kılıcını kınından çekti, yaptığı hareketin cezasını verecek, nedimin başını kesecekti.
  • کرد شه شمشیر بیرون از غلاف ** تا زند بر وی جزای آن خلاف
  • Kimsede bir şey söyleme, yahut birisinin şefaat edip bağışlanmasını dilemeye kudret yoktu. 2935
  • هیچ کس را زهره نه تا دم زند ** یا شفیعی بر شفاعت بر تند
  • Yalnız padişah yakınlarından İmadülmülk adlı birisi, Mustafa’casına şefaate kalkıştı;
  • جز عمادالملک نامی در خواص ** در شفاعت مصطفی‌وارانه خاص
  • Yerinden sıçrayıp hemen secdeye kapandı... padişah da derhal kılıcını elinden bıraktı..
  • بر جهید و زود در سجده فتاد ** در زمان شه تیغ قهر از کف نهاد
  • Dedi ki: “İfrit bile olsa bağışladım... Şeytan bile olsa suçunu örttüm.
  • گفت اگر دیوست من بخشیدمش ** ور بلیسی کرد من پوشیدمش
  • Ayağını ortaya attın mı atmadın mı? Yüzlerce ziyanda bulunmuş olsa razıyım.
  • چونک آمد پای تو اندر میان ** راضیم گر کرد مجرم صد زیان
  • Yüz binlerce kızgınlıktan geçebilirim... senin benim yanımda o derece bir değerin vardır. 2940
  • صد هزاران خشم را توانم شکست ** که ترا آن فضل و آن مقدار هست
  • Senin yalvarmana aldırış etmezlikten gelemem... senin yalvarman benim yalvarmam demektir.
  • لابه‌ات را هیچ نتوانم شکست ** زآنک لابه‌ی تو یقین لابه‌ی منست
  • Yerle gök birbirine karışsaydı bu adamı yine affetmezdim.
  • گر زمین و آسمان بر هم زدی ** ز انتقام این مرد بیرون نامدی
  • Vücudunun her zerresi, ayrı, ayrı yalvarsaydı yine başını kılıçtan kurtaramazdı.
  • ور شدی ذره به ذره لابه‌گر ** او نبردی این زمان از تیغ سر