English    Türkçe    فارسی   

4
3230-3279

  • Uykuda arkadaşlarına gönlü gözü açık olan benim, perdeleri deler, her şeyi görürüm ben... 3230
  • می‌زنی در خواب با یاران تو لاف ** که منم بینادل و پرده‌شکاف
  • İşte bak, şimdi de o tarafta su gördüm... hadi, koşalım, oraya varalım diye atar tutarsın... halbuki o gördüğün seraptır senin.
  • نک بدان سو آب دیدم هین شتاب ** تا رویم آنجا و آن باشد سراب
  • Her adımda bu güzelim sudan biraz daha uzaklaşırsın... koşa, koşa seni aldatan o seraba gûya yaklaşır, fakat hakiki sudan uzak düşersin.
  • هر قدم زین آب تازی دورتر ** دو دوان سوی سراب با غرر
  • Azmin, bu sana gelmiş, akmış ulaşmış olan hakiki suya tam bir perde!
  • عین آن عزمت حجاب این شده ** که به تو پیوسته است و آمده
  • Nice kişiler vardır ki ulaşmak istedikleri yerden hareket eder oraya varmak için yola düşerler.
  • بس کسا عزمی به جایی می‌کند ** از مقامی کان غرض در وی بود
  • Uyuyan kişinin ne gördüğü şey işe yarar, ne söylediği lâf! Gördüğü şey de söylediği söz de bir hayalden başka bir şey değildir, ondan elini çek. 3235
  • دید و لاف خفته می‌ناید به کار ** جز خیالی نیست دست از وی بدار
  • Uykun gelmişse yolda uyu... Tanrı hakkı için, ancak Tanrı yolunda yat.
  • خوابناکی لیک هم بر راه خسپ ** الله الله بر ره الله خسپ
  • Olur ya, belki bir yolcu, rastlar da seni hayallerden, uykudan kurtarır.
  • تا بود که سالکی بر تو زند ** از خیالات نعاست بر کند
  • Uyuyan kişinin düşüncesi, kılı kırk yarsa fayda yok... o incelikle yine köy yolunu bulamaz.
  • خفته را گر فکر گردد هم‌چو موی ** او از آن دقت نیابد راه کوی
  • Uyuyan kişinin düşüncesi, ister iki kat olsun, ister üç kat... yine hata içinde hatadır, yine hat içinde hat.
  • فکر خفته گر دوتا و گر سه‌تاست ** هم خطا اندر خطا اندر خطاست
  • Ona hiç çekinmeden dalgalar gelir vurur da o, yine upuzun çöllerde koşar durur! 3240
  • موج بر وی می‌زند بی‌احتراز ** خفته پویان در بیابان دراز
  • Su, ona şah damarından yakındır da o susuzluktan yanar yakılır!
  • خفته می‌بیند عطشهای شدید ** آب اقرب منه من حبل الورید
  • Kıtlık yılında halk açlıktan ölürken müflis ve ayali kalabalık olduğu halde neşeli ve sevinçli olan zâhide;sevinç zamanı değil,yüzlerce baş sağlığı vermek zamanı deyince zâhidin umrumda bile değil demesi
  • حکایت آن زاهد کی در سال قحط شاد و خندان بود با مفلسی و بسیاری عیان و خلق می‌مردند از گرسنگی گفتندش چه هنگام شادیست کی هنگام صد تعزیت است گفت مرا باری نیست
  • Hani şunun gibi: Kıtlık yılında bir zâhid, bütün kavim ağlayıp sızlarken gülerdi.
  • هم‌چنان کن زاهد اندر سال قحط ** بود او خندان و گریان جمله رهط
  • Dediler ki: “Gülünecek yer değil... kıtlık, müminlerin kökünü kurutmada,
  • پس بگفتندش چه جای خنده است ** قحط بیخ مومنان بر کنده است
  • Rahmet bizden gözünü yumdu... ova, kızgın güneşin tesiri ile yandı, kavruldu!
  • رحمت از ما چشم خود بر دوختست ** ز آفتاب تیز صحرا سوختست
  • Bağlar üzümler simsiyah oldu... ne yerde bir nem var, ne yukarıda ne aşağıda. 3245
  • کشت و باغ و رز سیه استاده است ** در زمین نم نیست نه بالا نه پست
  • Halk, bu kıtlıktan, bu azaptan sudan çıkmış balık gibi onar onar, yüzer yüzer ölmede...
  • خل می‌میرند زین قحط و عذاب ** ده ده و صد صد چو ماهی دور از آب
  • Müslümanlara acımıyor musun? Müminler kardeştir... yağları da birdir etleri de... hepsi bir vücuttur.
  • بر مسلمانان نمی‌آری تو رحم ** مومنان خویشند و یک تن شحم و لحم
  • Bedende bir uzuv ağrıyıp incinse bütün beden ağrır, incinir... ister sulh çağında olsun, ister savaş; bu, budur.”
  • رنج یک جزوی ز تن رنج همه‌ست ** گر دم صلحست یا خود ملحمه‌ست
  • Zâhit dedi ki: Bu, sizin gözünüze kıtlık görünüyor... fakat bence yeryüzü cennet gibi, ben böyle görüyorum.
  • گفت در چشم شما قحطست این ** پیش چشمم چون بهشتست این زمین
  • Ben her ovada, her yerde ta bele kadar boyu atmış gürbüz başaklar görmekteyim. 3250
  • من همی‌بینم بهر دشت و مکان ** خوشه‌ها انبه رسیده تا میان
  • Başaklar seher yeli ile dalgalanmada... ova pırasayla dopdolu!
  • خوشه‌ها در موج از باد صبا ** پر بیابان سبزتر از گندنا
  • Acaba doğru mu diye sınıyor, elimi uzatıyor, onları yokluyor, tutuyorum... artık ben, nasıl elimi keser gözümü çıkartırım?
  • ز آزمون من دست بر وی می‌زنم ** دست و چشم خویش را چون بر کنم
  • A aşağılık kavim, siz, ten Firavununun dostusunuz... onun için Nil size kan görünmede.
  • یار فرعون تنید ای قوم دون ** زان نماید مر شما را نیل خون
  • Hemencecik akıl Musa’sına dost olasınız kan görmez, ırmak suyunu görürsünüz.
  • یار موسی خرد گردید زود ** تا نماند خون بینید آب رود
  • Babanla aranda bir şey geçti mi babanı köpek gibi görürsün, gözüne böyle görünür! 3255
  • با پدر از تو جفایی می‌رود ** آن پدر در چشم تو سگ می‌شود
  • Baban köpek değildir senin; o cefanın tesiri ile öyledir; öyle bir merhametli adam bile sana köpek görünür!
  • آن پدر سگ نیست تاثیر جفاست ** که چنان حرمت نظر را سگ نماست
  • Kardeşleri Yusuf’a haset ediyorlar kızıyorlardı... bu yüzden onu kurt şeklinde gördüler.
  • گرگ می‌دیدند یوسف را به چشم ** چونک اخوان را حسودی بود و خشم
  • Fakat babanla barıştın da kızgınlığın gitti mi köpek ortadan kalkar, baban, sana ateşli bir dost olur.
  • با پدر چون صلح کردی خشم رفت ** آن سگی شد گشت بابا یار تفت
  • Bütün âlem aklıküllün suretidir..aklıkülle aykırı hareket ettin,cefada bulundun mu dünya,senin gamını arttırır;nitekim babanla da çok defalar bozuştun mu onu gördükçe kederlenirsin,yüzünü görmek istemezsin,halbuki bundan önce gözünün nuruydu,canının huzuru!
  • بیان آنک مجموع عالم صورت عقل کلست چون با عقل کل بکژروی جفا کردی صورت عالم ترا غم فزاید اغلب احوال چنانک دل با پدر بد کردی صورت پدر غم فزاید ترا و نتوانی رویش را دیدن اگر چه پیش از آن نور دیده بوده باشد و راحت جان
  • Bütün âem, aklı küllün suretidir... bütün insanların babası odur.
  • کل عالم صورت عقل کلست ** کوست بابای هر آنک اهل قل است
  • Birisi aklı külle karşı küfranını artırırsa bütün âlem ona köpek görünür. 3260
  • چون کسی با عقل کل کفران فزود ** صورت کل پیش او هم سگ نمود
  • Bu babayla uzlaş, asiliği bırak da su ve toprak, sana altın döşeme görünsün.
  • صلح کن با این پدر عاقی بهل ** تا که فرش زر نماید آب و گل
  • Bununla uzlaşırsan içinde bulunduğun hal ve zaman, âdeta kıyamet kesilir... gözünün önünde gök de değişir yer de!
  • پس قیامت نقد حال تو بود ** پیش تو چرخ و زمین مبدل شود
  • Ben daima bu babayla uzlaşmış haldeyim... onun için şu âlem, bana cennet görünmede!
  • من که صلحم دایما با این پدر ** این جهان چون جنتستم در نظر
  • Her zaman yeni bir suret, her an yeni bir güzellik görmedeyim... yeni görmekle de elem ve usanç kalmaz, insan daima yeniden yeniye neşelenir durur.
  • هر زمان نو صورتی و نو جمال ** تا ز نو دیدن فرو میرد ملال
  • Ben cihanı nimetlerle dopdolu görüyorum... sular kaynaklardan coşup akmada... 3265
  • من همی‌بینم جهان را پر نعیم ** آبها از چشمه‌ها جوشان مقیم
  • Bu suların sesleri kulağıma geldikçe aklımı gönlümü sarhoş etmede!
  • بانگ آبش می‌رسد در گوش من ** مست می‌گردد ضمیر و هوش من
  • Dallar tövbekar dervişler gibi oynuyor... yapraklar, çalgıcılar ve şarkı okuyanlar gibi el çırpıyor.
  • شاخه‌ها رقصان شده چون تایبان ** برگها کف‌زن مثال مطربان
  • Ayna, keçeden yapılma kılıf içindeki şimşek gibi parlayıp durmada... artık ayna görünürse nasıl olur?
  • برق آیینه‌ست لامع از نمد ** گر نماید آینه تا چون بود
  • Ben, bunun binde birini bile söyleyemiyorum; çünkü her kulak, şüphelerle dolu!
  • از هزاران می‌نگویم من یکی ** ز آنک آکندست هر گوش از شکی
  • Vehme göre bu söz müjdedir... fakat akıl der ki: Müjde ne demek bu benim halimdir zaten. 3270
  • پیش وهم این گفت مژده دادنست ** عقل گوید مژده چه نقد منست
  • Uzeyr aleyhisselâm’ın oğullarının,kendisinden babalarının ahvalini sormaları,Uzeyr’in evet gördüm demesi..bazılarının onu tanıyıp kendisinden geçmesi,tanımıyanların da “Bu ,bize müjde verdi,ş kendinden geçme de ne oluyor ?”demeleri
  • قصه‌ی فرزندان عزیر علیه‌السلام کی از پدر احوال پدر می‌پرسیدند می‌گفت آری دیدمش می‌آید بعضی شناختندش بیهوش شدند بعضی نشناختند می‌گفتند خود مژده‌ای داد این بیهوش شدن چیست
  • Hani Üzeyr’in çocukları gibi... yolda babalarının ahvalini soruşturmaktaydılar.
  • هم‌چو پوران عزیز اندر گذر ** آمده پرسان ز احوال پدر
  • Onlar ihtiyarlamışlardı, babaları ise gençti... derken babaları ansızın önlerine çıkıverdi.
  • گشته ایشان پیر و باباشان جوان ** پس پدرشان پیش آمد ناگهان
  • Ona “Ey yolcu bizim azizimizden bir haberin var mı acaba?
  • پس بپرسیدند ازو کای ره‌گذر ** از عزیر ما عجب داری خبر
  • Birisi bize onun bugün geleceğini, bizi ümitsizliğe düşürdükten sonra bugün erişeceğini söyledi” dediler.
  • که کسی‌مان گفت که امروز آن سند ** بعد نومیدی ز بیرون می‌رسد
  • Üzeyr dedi ki: Evet benden sonra gelecek... çocuklardan biri bu müjdeyi işitince sevindi. 3275
  • گفت آری بعد من خواهد رسید ** آن یکی خوش شد چو این مژده شنید
  • Ey muştucu şadol diye bağırdı. Bir tanesi Üzeyr’i tanıdı;
  • بانگ می‌زد کای مبشر باش شاد ** وان دگر بشناخت بیهوش اوفتاد
  • A sersem, müjdenin yeri mi ki? Şeker madeninin tam içine düştün deyip kendisinden geçti, yere yığıldı.
  • که چه جای مژده است ای خیره‌سر ** که در افتادیم در کان شکر
  • Bu, vehme müjdedir ama akla göre vuslatın ta kendisi... çünkü vehim gözü perdelidir, hakikati göremez.
  • وهم را مژده‌ست و پیش عقل نقد ** ز انک چشم وهم شد محجوب فقد
  • Kâfirlere derttir, müminlere muştucu... fakat işin iç yüzünü gören göz göre vuslatın ta kendisi.
  • کافران را درد و مومن را بشیر ** لیک نقد حال در چشم بصیر