English    Türkçe    فارسی   

4
3410-3459

  • Deve, mademki huzurumda ikrar ettin dedi... yürü, zamanenin âfetlerinden kurtuldun. 3410
  • گفت چون اقرار کردی پیش من ** رو که رستی تو ز آفات زمن
  • İnsafa geldin, belâdan halâs oldun; düşmandın muhabbet ehline katıldın!
  • دادی انصاف و رهیدی از بلا ** تو عدو بودی شدی ز اهل ولا
  • Kötü huy zaten senin aslında yoktu... aslı kötü olandan inattan, kötülükten başka bir şey gelmez.
  • خوی بد در ذات تو اصلی نبود ** کز بد اصلی نیاید جز جحود
  • Fakat aslında kötülük olmayan ve iğreti olarak kötü huylara sahip olan, kötülüğünü ikrar eder, tövbe etmeyi diler.
  • آن بد عاریتی باشد که او ** آرد اقرار و شود او توبه‌جو
  • Âdem peygamber gibi. Onun işlediği o pek ehemmiyetsiz suç da iğretiydi de derhal tövbe etti.
  • هم‌چو آدم زلتش عاریه بود ** لاجرم اندر زمان توبه نمود
  • Fakat İblisin suçu, asli olduğundan canım tövbeye yol yoktu ona. 3415
  • چونک اصلی بود جرم آن بلیس ** ره نبودش جانب توبه‌ی نفیس
  • Yürü, kendinden de kurtuldun, kötü huydan da, cehennem alevinden de halâs oldun, yırtıcı hayvanların dişlerinden de!
  • رو که رستی از خود و از خوی بد ** واز زبانه‌ی نار و از دندان دد
  • Yürü, şimdicik devleti elde ettin, kendini ebedi bir kutluluğa attın.
  • رو که اکنون دست در دولت زدی ** در فکندی خود به بخت سرمدی
  • “Kullarımın arasına katıl” devletine eriştin, “Cennetime gir” kumaşını dokudun!
  • ادخلی تو فی عبادی یافتی ** ادخلی فی جنتی در بافتی
  • Kulları arasına girmeye yol buldun, gizli bir yolda ebedi cennete sokuldun.
  • در عبادش راه کردی خویش را ** رفتی اندر خلد از راه خفا
  • “Bize doğru yolu göster” dedin; doğru yolda elini tuttu seni ta cennete kadar götürdü. 3420
  • اهدنا گفتی صراط مستقیم ** دست تو بگرفت و بردت تا نعیم
  • Ey aziz kişi, ateştin, nur oldun... koruktun yaş ve kuru üzüm oldun.
  • نار بودی نور گشتی ای عزیز ** غوره بودی گشتی انگور و مویز
  • Tanrı doğrusunu daha iyi bilir ya, yıldızdın güneş kesildin...neşelen artık!
  • اختری بودی شدی تو آفتاب ** شاد باشد الله اعلم بالصواب
  • Ey Hak ziyası Hüsamettin, balını tut, süt havuzuna at da,
  • ای ضیاء الحق حسام‌الدین بگیر ** شهد خویش اندر فکن در حوض شیر
  • O süt, bozulmadan kurtulsun... lezzet denizinde lezzeti büsbütün fazlalaşsın.
  • تا رهد آن شیر از تغییر طعم ** یابد از بحر مزه تکثیر طعم
  • Elest denizinde ulaşsın. Deniz oldu mu her türlü bozulmadan kurtuldu demektir. 3425
  • متصل گردد بدان بحر الست ** چونک شد دریا ز هر تغییر رست
  • Süt, bal denizine akacak bir yol bulursa da artık hiçbir âfete uğramaz, ekşiyip kesilmez.
  • منفذی یابد در آن بحر عسل ** آفتی را نبود اندر وی عمل
  • Ey Tanrı aslanı, aslancasına bir kükre de o kükreyiş ta yedinci göğe çıksın!
  • غره‌ای کن شیروار ای شیر حق ** تا رود آن غره بر هفتم طبق
  • Fakat usanmış bıkmış canın ne haberi olur ki? Fare, aslan kükreyişini ne bilsin?
  • چه خبر جان ملول سیر را ** کی شناسد موش غره‌ی شیر را
  • Gönlü deniz gibi engin ve yaradılışı iyi olanların istifadesi için ahvalini altın suyu ile yaz!
  • برنویس احولا خود با آب زر ** بهر هر دریادلی نیکوگهر
  • Bu cana canlar katan söz, Nil suyudur... Yarabbi sen onu Kipti’nin gözüne kan göster! 3430
  • آب نیلست این حدیث جان‌فزا ** یا ربش در چشم قبطی خون نما
  • Kıpti’nin, Beni İsrail kabîlelerinden birine mensup olan bir adama “Dostluk ve kardeşlik hatırı için kendi niyetine Nil’den bir testi doldur,dudağıma dayada içeyim.Çünkü siz İsrailoğulları,kaplarınızı kendiniz için doldurdunuz mu arı duru su oluyor,biz Kıpti’ler doldurduk mu kan kesiliyor”diye yalvarması
  • لابه کردن قبطی سبطی را کی یک سبو بنیت خویش از نیل پر کن و بر لب من نه تا بخورم به حق دوستی و برادری کی سبو کی شما سبطیان بهر خود پر می‌کنید از نیل آب صاف است و سبوکی ما قبطیان پر می‌کنیم خون صاف است
  • Duydum ki bir kıpti, susuzluktan bunalıp İsrail oğullarının birisinin evine geldi;
  • من شنیدم که در آمد قبطیی ** از عطش اندر وثاق سبطیی
  • Dedi ki: Seninle dostum, arkadaşım... bugün de bir hacetim var, senden istemeye geldim.
  • گفت هستم یار و خویشاوند تو ** گشته‌ام امروز حاجتمند تو
  • Çünkü Musa büyücülük, afsunculuk etti... nihayet Nilin suyu bize kan kesildi.
  • زانک موسی جادوی کرد و فسون ** تا که آب نیل ما را کرد خون
  • İsrail oğulları alınca duru su oluyor, içiyorlar... halbuki Kıpti’nin gözü bağlanmış, ona kan oluyor.
  • سبطیان زو آب صافی می‌خورند ** پیش قبطی خون شد آب از چشم‌بند
  • Kıpti kavmi işte buracıkta susuzluktan ölüp gidiyor. Bu, ya bahtsızlığından, ya kendi kötülüğünden! 3435
  • قبط اینک می‌مرند از تشنگی ** از پی ادبار خود یا بدرگی
  • Kendin için bir tas su doldur da bu eski dost suyundan içsin senin!
  • بهر خود یک طاس را پر آب کن ** تا خورد از آبت این یار کهن
  • Çünkü o, kendin için doldursan kan olmaz temiz ve duru su olur!
  • چون برای خود کنی آن طاس پر ** خون نباشد آب باشد پاک و حر
  • Ben de sana tâbi olarak su içmiş olayım... tâbi olan kişi, tâbi olduğu kişinin lûtfuyle dertten kurtulur.
  • من طفیل تو بنوشم آب هم ** که طفیلی در تبع به جهد ز غم
  • İsrail oğlu peki canım efendim dedi... sana bir hizmet edeyim, istediğini yapayım a gözümün nuru!
  • گفت ای جان و جهان خدمت کنم ** پاس دارم ای دو چشم روشنم
  • Senin muradına gideyim, seni sevindireyim... kulun, kölen olayım da hürlük edeyim! 3440
  • بر مراد تو روم شادی کنم ** بنده‌ی تو باشم آزادی کنم
  • Tası Nil’den doldurdu, ağzına dayadı, yarısını içti.
  • طاس را از نیل او پر آب کرد ** بر دهان بنهاد و نیمی را بخورد
  • Sonra tası su isteyene doğru eğdi, sen de iç dedi... su derhal kara kan kesildi.
  • طاس را کژ کرد سوی آب‌خواه ** که بخور تو هم شد آن خون سیاه
  • Tekrar kendi tarafına eğdi, kan su oldu... Kıpti kızdı alevlendi.
  • باز ازین سو کرد کژ خون آب شد ** قبطی اندر خشم و اندر تاب شد
  • Bir müddet oturdu... hiddeti geçince dedi ki: Ey ulu kılıç,
  • ساعتی بنشست تا خشمش برفت ** بعد از آن گفتش کای صمصام زفت
  • Ey kardeş, şu düğümün açılmasına çare nedir?İsrail oğlu dedi ki: Bunu takva sahibi içer. 3445
  • ای برادر این گره را چاره چیست ** گفت این را او خورد کو متقیست
  • Takva sahibi da Firavun’un gittiği yoldan usanan, Musa’laşan kişidir.
  • متقی آنست کو بیزار شد ** از ره فرعون و موسی‌وار شد
  • Musa’ya uy, Musa kavmi ol da bu suyu iç... ayla uzlaş da ay ışığını gör.
  • قوم موسی شو بخور این آب را ** صلح کن با مه ببین مهتاب را
  • Tanrı kullarına kızgınlığından gözünde yüz binlerce karanlık var!
  • صدهزاران ظلمتست از خشم تو ** بر عبادالله اندر چشم تو
  • Kızgınlığını yatıştır da gözlerini aç, neşelen... dostlarından ibret al da üstat ol!
  • خشم بنشان چشم بگشا شاد شو ** عبرت از یاران بگیر استاد شو
  • Sende Kaf dağı gibi küfür varken nasıl olur da Nil’den avucuna su almada bana tabi olabilirsin sen? 3450
  • کی طفیل من شوی در اغتراف ** چون ترا کفریست هم‌چون کوه قاف
  • Dağ iğne deliğinden geçer mi hiç? Geçer... ancak tek bir iplik haline gelirse!
  • کوه در سوراخ سوزن کی رود ** جز مگر که آن رشته‌ی یکتا شود
  • Dağı tövbenle saman çöpü haline getir de suçları bağışlananların kadehini güzelce al, hoş bir hal de çek gitsin.
  • کوه را که کن به استغفار و خوش ** جام مغفوران بگیر و خوش بکش
  • Fakat bu hileyle onu nasıl içebilirsin ki Tanrı, onu kafirlere hâram etmiştir.
  • تو بدین تزویر چون نوشی از آن ** چون حرامش کرد حق بر کافران
  • A iftiralara uğramış iftiracı, hileyi düzeni yaratan Tanrı, nasıl olur da senin hilene, düzenine kapılır?
  • خالق تزویر تزویر ترا ** کی خرد ای مفتری مفترا
  • Musa kavminden ol... hilenin faydası yok... senin hilen yel ölçmekten ibaret! 3455
  • آل موسی شو که حیلت سود نیست ** حیله‌ات باد تهی پیمودنیست
  • Suyun haddimi var, Tanrı emrini terk etsin de kafirlere su olsun!
  • زهره دارد آب کز امر صمد ** گردد او با کافران آبی کند
  • Sen sanıyor musun ki ekmek yemektesin? Yılan zehri, ömür törpüsü yiyorsun sen!
  • یا تو پنداری که تو نان می‌خوری ** زهر مار و کاهش جان می‌خوری
  • Fakat sevgilinin buyruğunu terk eden kişiye nasıl yarar?
  • نان کجا اصلاح آن جانی کند ** کو دل از فرمان جانان بر کند
  • Sanır mısın ki Mesnevi sözlerini okuyasın da ucuzca, bedavaca duyasın, anlayasın!
  • یا تو پنداری که حرف مثنوی ** چون بخوانی رایگانش بشنوی