English    Türkçe    فارسی   

4
3431-3480

  • Duydum ki bir kıpti, susuzluktan bunalıp İsrail oğullarının birisinin evine geldi;
  • من شنیدم که در آمد قبطیی ** از عطش اندر وثاق سبطیی
  • Dedi ki: Seninle dostum, arkadaşım... bugün de bir hacetim var, senden istemeye geldim.
  • گفت هستم یار و خویشاوند تو ** گشته‌ام امروز حاجتمند تو
  • Çünkü Musa büyücülük, afsunculuk etti... nihayet Nilin suyu bize kan kesildi.
  • زانک موسی جادوی کرد و فسون ** تا که آب نیل ما را کرد خون
  • İsrail oğulları alınca duru su oluyor, içiyorlar... halbuki Kıpti’nin gözü bağlanmış, ona kan oluyor.
  • سبطیان زو آب صافی می‌خورند ** پیش قبطی خون شد آب از چشم‌بند
  • Kıpti kavmi işte buracıkta susuzluktan ölüp gidiyor. Bu, ya bahtsızlığından, ya kendi kötülüğünden! 3435
  • قبط اینک می‌مرند از تشنگی ** از پی ادبار خود یا بدرگی
  • Kendin için bir tas su doldur da bu eski dost suyundan içsin senin!
  • بهر خود یک طاس را پر آب کن ** تا خورد از آبت این یار کهن
  • Çünkü o, kendin için doldursan kan olmaz temiz ve duru su olur!
  • چون برای خود کنی آن طاس پر ** خون نباشد آب باشد پاک و حر
  • Ben de sana tâbi olarak su içmiş olayım... tâbi olan kişi, tâbi olduğu kişinin lûtfuyle dertten kurtulur.
  • من طفیل تو بنوشم آب هم ** که طفیلی در تبع به جهد ز غم
  • İsrail oğlu peki canım efendim dedi... sana bir hizmet edeyim, istediğini yapayım a gözümün nuru!
  • گفت ای جان و جهان خدمت کنم ** پاس دارم ای دو چشم روشنم
  • Senin muradına gideyim, seni sevindireyim... kulun, kölen olayım da hürlük edeyim! 3440
  • بر مراد تو روم شادی کنم ** بنده‌ی تو باشم آزادی کنم
  • Tası Nil’den doldurdu, ağzına dayadı, yarısını içti.
  • طاس را از نیل او پر آب کرد ** بر دهان بنهاد و نیمی را بخورد
  • Sonra tası su isteyene doğru eğdi, sen de iç dedi... su derhal kara kan kesildi.
  • طاس را کژ کرد سوی آب‌خواه ** که بخور تو هم شد آن خون سیاه
  • Tekrar kendi tarafına eğdi, kan su oldu... Kıpti kızdı alevlendi.
  • باز ازین سو کرد کژ خون آب شد ** قبطی اندر خشم و اندر تاب شد
  • Bir müddet oturdu... hiddeti geçince dedi ki: Ey ulu kılıç,
  • ساعتی بنشست تا خشمش برفت ** بعد از آن گفتش کای صمصام زفت
  • Ey kardeş, şu düğümün açılmasına çare nedir?İsrail oğlu dedi ki: Bunu takva sahibi içer. 3445
  • ای برادر این گره را چاره چیست ** گفت این را او خورد کو متقیست
  • Takva sahibi da Firavun’un gittiği yoldan usanan, Musa’laşan kişidir.
  • متقی آنست کو بیزار شد ** از ره فرعون و موسی‌وار شد
  • Musa’ya uy, Musa kavmi ol da bu suyu iç... ayla uzlaş da ay ışığını gör.
  • قوم موسی شو بخور این آب را ** صلح کن با مه ببین مهتاب را
  • Tanrı kullarına kızgınlığından gözünde yüz binlerce karanlık var!
  • صدهزاران ظلمتست از خشم تو ** بر عبادالله اندر چشم تو
  • Kızgınlığını yatıştır da gözlerini aç, neşelen... dostlarından ibret al da üstat ol!
  • خشم بنشان چشم بگشا شاد شو ** عبرت از یاران بگیر استاد شو
  • Sende Kaf dağı gibi küfür varken nasıl olur da Nil’den avucuna su almada bana tabi olabilirsin sen? 3450
  • کی طفیل من شوی در اغتراف ** چون ترا کفریست هم‌چون کوه قاف
  • Dağ iğne deliğinden geçer mi hiç? Geçer... ancak tek bir iplik haline gelirse!
  • کوه در سوراخ سوزن کی رود ** جز مگر که آن رشته‌ی یکتا شود
  • Dağı tövbenle saman çöpü haline getir de suçları bağışlananların kadehini güzelce al, hoş bir hal de çek gitsin.
  • کوه را که کن به استغفار و خوش ** جام مغفوران بگیر و خوش بکش
  • Fakat bu hileyle onu nasıl içebilirsin ki Tanrı, onu kafirlere hâram etmiştir.
  • تو بدین تزویر چون نوشی از آن ** چون حرامش کرد حق بر کافران
  • A iftiralara uğramış iftiracı, hileyi düzeni yaratan Tanrı, nasıl olur da senin hilene, düzenine kapılır?
  • خالق تزویر تزویر ترا ** کی خرد ای مفتری مفترا
  • Musa kavminden ol... hilenin faydası yok... senin hilen yel ölçmekten ibaret! 3455
  • آل موسی شو که حیلت سود نیست ** حیله‌ات باد تهی پیمودنیست
  • Suyun haddimi var, Tanrı emrini terk etsin de kafirlere su olsun!
  • زهره دارد آب کز امر صمد ** گردد او با کافران آبی کند
  • Sen sanıyor musun ki ekmek yemektesin? Yılan zehri, ömür törpüsü yiyorsun sen!
  • یا تو پنداری که تو نان می‌خوری ** زهر مار و کاهش جان می‌خوری
  • Fakat sevgilinin buyruğunu terk eden kişiye nasıl yarar?
  • نان کجا اصلاح آن جانی کند ** کو دل از فرمان جانان بر کند
  • Sanır mısın ki Mesnevi sözlerini okuyasın da ucuzca, bedavaca duyasın, anlayasın!
  • یا تو پنداری که حرف مثنوی ** چون بخوانی رایگانش بشنوی
  • Yahut hikmet sözleri ve gizli sırlar, kolayca kulağına girsin ağzına gelsin! 3460
  • یا کلام حکمت و سر نهان ** اندر آید زغبه در گوش و دهان
  • Duyarsın, duyarsın ama sana masal gibi gelir... dışyüzünü duyarsın, iç yüzünü değil!
  • اندر آید لیک چون افسانه‌ها ** پوست بنماید نه مغز دانه‌ها
  • Bir güzel, başına, yüzüne çarşafını örtmüş, senden yüzünü gizlemiş!
  • در سر و رو در کشیده چادری ** رو نهان کرده ز چشمت دلبری
  • İnadından Kuran, sana nasıl gelirse Şehname yahut Kilile ve Demine de öyle gelir!
  • شاه‌نامه یا کلیله پیش تو ** هم‌چنان باشد که قرآن از عتو
  • İnayet sürmesi gözünü aydınlatır, açarsa doğrucuyla mecazı o vakit ayırt eder, anlarsın!
  • فرق آنگه باشد از حق و مجاز ** که کند کحل عنایت چشم باز
  • Yoksa koku almayan adama mis de bir, fışkı da... değil mi ki koku almıyor! 3465
  • ورنه پشک و مشک پیش اخشمی ** هر دو یکسانست چون نبود شمی
  • Ululuk ıssı Tanrının sözünü okumaktan maksat kendini usançtan, elemden kurtarmaktır.
  • خویشتن مشغول کردن از ملال ** باشدش قصد از کلام ذوالجلال
  • Çünkü vesvese ve gussa ateşi, bu sözle yatışır... bu söz, insanın derdine deva olur.
  • کاتش وسواس را و غصه را ** زان سخن بنشاند و سازد دوا
  • Bu kadar bir ateşi söndürmede akılca duru ve temiz su da birdir, sidik de!
  • بهر این مقدار آتش شاندن ** آب پاک و بول یکسان شدن به فن
  • Vesvese ateşini, su da sidik de... her ikisi de uykunun, dert ve gussa ateşini söndürmesi gibi söndürür.
  • آتش وسواس را این بول و آب ** هر دو بنشانند هم‌چون وقت خواب
  • Fakat Tanrının ruhlu sözü olan bu temiz suyun, 3470
  • لیک گر واقف شوی زین آب پاک ** که کلام ایزدست و روحناک
  • Candan bütün vesveseleri tamamı ile giderdiğini bilsen gönül, gül bahçesinin yolunu bulur, o bahçeye varır.
  • نیست گردد وسوسه کلی ز جان ** دل بیابد ره به سوی گلستان
  • Çünkü Tanrı kitaplarının sırrından bir koku alan, bağlarda, dere kıyılarında uçar durur.
  • زانک در باغی و در جویی پرد ** هر که از سر صحف بویی برد
  • Sen yoksa velilerin yüzünü de bizim gördüğümüz gibi midir sanırsın?
  • یا تو پنداری که روی اولیا ** آنچنان که هست می‌بینیم ما
  • Peygamber bile müminler nasıl oluyor da benim yüzümü göremiyorlar diye hayrette kaldı.
  • در تعجب مانده پیغامبر از آن ** چون نمی‌بینند رویم مومنان
  • Halk, nasıl oluyor da yüzümün nurunu görmüyorlar? Halbuki o nur, doğu güneşinin nurunu bile aştı... 3475
  • چون نمی‌بینند نور روم خلق ** که سبق بردست بر خورشید شرق
  • Yok, görüp duruyorlarsa bu şaşırma nedir? diyordu. Nihayet o yüz, gizlilikler âlemindedir diye vahiy geldi.
  • ور همی‌بینند این حیرت چراست ** تا که وحی آمد که آن رو در خفاست
  • Yüzünü kâfirler görmesin diye sence ay ama halka göre bulut.
  • سوی تو ماهست و سوی خلق ابر ** تا نبیند رایگان روی تو گبر
  • Bu şaraptan halk ve ileri gelenler içmesin diye sence tane ama halka göre tuzak!
  • سوی تو دانه‌ست و سوی خلق دام ** تا ننوشد زین شراب خاص عام
  • Tanrı, “Onlar sana bakarlar” fakat hamam duvarındaki resimlere benzerler... “Bakarlar da görmezler” dedi.
  • گفت یزدان که تراهم ینظرون ** نقش حمامند هم لا یبصرون
  • Ey resme tapan, resim de o iki sönük gözle sana bakar,öyle görünür. 3480
  • می‌نماید صورت ای صورت‌پرست ** که آن دو چشم مرده‌ی او ناظرست