English    Türkçe    فارسی   

5
1976-2025

  • Dünya ehlinin aklı, noksan olduğundan yalancı sabahı, sahici sabah sanırlar.
  • اهل دنیا عقل ناقص داشتند  ** تا که صبح صادقش پنداشتند 
  • Yalancı sabah, nice kervanın yolunu vurmuştur. Kervancılar, o Yalancı aydınlığı sabah sanıp yola çıkmışlardır.
  • صبح کاذب کاروانها را زدست  ** که به بوی روز بیرون آمدست 
  • Yalancı sabah, halka kılavuz olmasın. Çünkü nice kervanları yele vermiştir.
  • صبح کاذب خلق را رهبر مباد  ** کو دهد بس کاروانها را به باد 
  • Ey Yalancı sabaha kapılan, sahici sabahı da Yalancı görme.
  • ای شده تو صبح کاذب را رهین  ** صبح صادق را تو کاذب هم مبین 
  • Nifaktan, kötülükten kurtulduysan neden kardeşin hakkında kötü zanna düşüyor, münafıklık diyorsun? 1980
  • گر نداری از نفاق و بد امان  ** از چه داری بر برادر ظن همان 
  • Kötü zanda bulunanın işi, daima çirkindir.Dostun hakkında da kendi kitabını okur o.
  • بدگمان باشد همیشه زشت‌کار  ** نامه‌ی خود خواند اندر حق یار 
  • Eğrilikte kalan aşağılık kişiler, peygamberlere de büyücü ve eğri adam dediler.
  • آن خسان که در کژیها مانده‌اند  ** انبیا را ساحر و کژ خوانده‌اند 
  • O kötü düşünceli aşağılık beyler de Eyaz’ın odası hakkında böyle kötü düşünceye saptılar.
  • وآن امیران خسیس قلب‌ساز  ** این گمان بردند بر حجره‌ی ایاز 
  • Orada definesi, hazinesi var dediler. Başkalarını kendi aynanda görme.
  • کو دفینه دارد و گنج اندر آن  ** ز آینه‌ی خود منگر اندر دیگران 
  • Padişah onun temizliğini biliyordu. O araştırmayı onlar için yaptırıyordu. 1985
  • شاه می‌دانست خود پاکی او  ** بهر ایشان کرد او آن جست و جو 
  • O beye, odayı gece yarısı aç da haberi olmasın.
  • کای امیر آن حجره را بگشای در  ** نیم شب که باشد او زان بی‌خبر 
  • Bu suretle düşünceleri meydana çıksın. Ondan sonra ona yapılacak şeyi biz biliriz.
  • تا پدید آید سگالشهای او  ** بعد از آن بر ماست مالشهای او 
  • O altınları mücevherleri de size bağışladım. Yalnız neler çıktığını bana haber verin, o kadar dedi.
  • مر شما را دادم آن زر و گهر  ** من از آن زرها نخواهم جز خبر 
  • Dedi ama eşi olmayan Eyaz için de içi titremekteydi.
  • این همی‌گفت و دل او می‌طپید  ** از برای آن ایاز بی ندید 
  • Bunları ben mi söylüyorum? Bu sözleri duysa ne hale gelir? Diyordu. 1990
  • که منم کین بر زبانم می‌رود  ** این جفاگر بشنود او چون شود 
  • Sonra da diyordu ki: Dini hakki için onun temkini bundan da artıktır.
  • باز می‌گوید به حق دین او  ** که ازین افزون بود تمکین او 
  • Benim sitemime kızmaz, benim sözümden alınmaz, maksadımı sırrımı anlar.
  • کی به قذف زشت من طیره شود  ** وز غرض وز سر من غافل بود 
  • Bir belaya uğrayan, o dertten perişan olmaz, bir çok tevillerde bulunur.
  • مبتلی چون دید تاویلات رنج  ** برد بیند کی شود او مات رنج 
  • Eyaz’da sabırlıdır, tevillerde bulunur. O işin sonuna bakar.
  • صاحب تاویل ایاز صابرست  ** کو به بحر عاقبتها ناظرست 
  • Yusuf gibi, bu zindandakilerin rüyalarını tabir eder, tabiri onca aşikardır. 1995
  • هم‌چو یوسف خواب این زندانیان  ** هست تعبیرش به پیش او عیان 
  • Rüyasını yoramayan başkasının Rüyasını nasıl yorabilir?
  • خواب خود را چون نداند مرد خیر  ** کو بود واقف ز سر خواب غیر 
  • Ben onu sınasam, Sınama yüzünden ona yüzlerce kılıç vursam yine o merhametli sevgilinin sevgisi eksilmez.
  • گر زنم صد تیغ او را ز امتحان  ** کم نگردد وصلت آن مهربان 
  • Bilir ki o kılıcı kendime vuruyorum. Çünkü ben oyum hakikatte o da ben.
  • داند او که آن تیغ بر خود می‌زنم  ** من ویم اندر حقیقت او منم 
  • Niyaz, nazın zahiren zıddıdır, fakat hakikatte aşıkla maşuk, görünüşte zıt olmakla beraber birdir. Nitekim aynanın sureti yoktur, suretsizlik de suretin zıddıdır. Fakat aynayla suret arasında hakikatte birlik vardır. Bunu anlatmak uzun sürer. Aklı olana bir işaret yeter.
  • بیان اتحاد عاشق و معشوق از روی حقیقت اگر چه متضادند از روی آنک نیاز ضد بی‌نیازیست چنان که آینه بی‌صورتست و ساده است و بی‌صورتی ضد صورتست ولکن میان ایشان اتحادیست در حقیقت کی شرح آن درازست و العاقل یکفیه الاشاره 
  • Ayrılık derdinden Mecnun, ansızın hastalandı.
  • جسم مجنون را ز رنج و دوریی  ** اندر آمد ناگهان رنجوریی 
  • İştiyak aleviyle kanı kaynadı, nihayet boğaz illetine tutuldu. 2000
  • خون بجوش آمد ز شعله‌ی اشتیاق  ** تا پدید آمد بر آن مجنون خناق 
  • Tedavi için hekim geldi. Gördü ki damarını yarmak ve kan almaktan başka çare yok.
  • پس طبیب آمد بدار و کردنش  ** گفت چاره نیست هیچ از رگ‌زنش 
  • Kanı defetmek için hacamat lazım dedi. Çağırdılar hünerli bir hacamatçı geldi.
  • رگ زدن باید برای دفع خون  ** رگ‌زنی آمد بدانجا ذو فنون 
  • Kolunu bağladı, sis olan yeri deşeceği sırada o huyu, aşktan ibaret olan aşık, bir nara attı.
  • بازوش بست و گرفت آن نیش او  ** بانک بر زد در زمان آن عشق‌خو 
  • Dedi ki: Paranı al git, hacamat etme. Ölürsem öleyim, bu köhnemiş beden bırak ölsün!
  • مزد خود بستان و ترک فصد کن  ** گر بمیرم گو برو جسم کهن 
  • Hacamatçı dedi ki: Bundan ne korkuyorsun sen kükremiş aslandan bile korkmazsın. 2005
  • گفت آخر از چه می‌ترسی ازین  ** چون نمی‌ترسی تو از شیر عرین 
  • Geceleyin aslan, kurt, ayı, yaban sığırı gibi hayvanlarla bütün yırtıcı hayvanat, saf,saf çevrene toplanırlar.
  • شیر و گرگ و خرس و هر گور و دده  ** گرد بر گرد تو شب گرد آمده 
  • Onlar sende aşk ve vecitten başka hiçbir şey görmezler. Senden insan kokusu almazlar.
  • می نه آیدشان ز تو بوی بشر  ** ز انبهی عشق و وجد اندر جگر 
  • Kurt, ayı ve aslan bile aşk nedir, biliyor. Artık aşktan kör olan kişi köpekten de aşağıdır.
  • گرگ و خرس و شیر داند عشق چیست  ** کم ز سگ باشد که از عشق او عمیست 
  • Köpekte aşk damarı olmasaydı Ashabı kehf’in köpeği, kala erbabını arar mıydı hiç?
  • گر رگ عشقی نبودی کلب را  ** کی بجستی کلب کهفی قلب را 
  • Şöhret olmamıştır ama alemde onun cinsinden çok köpekler vardır. 2010
  • هم ز جنس او به صورت چون سگان  ** گر نشد مشهور هست اندر جهان 
  • Sense kendi cinsinden olandan bile bir koku almadın. Artık kurtla koyundan aşk kokusunu nereden alacaksın?
  • بو نبردی تو دل اندر جنس خویش  ** کی بری تو بوی دل از گرگ و میش 
  • Aşk olmasaydı, varlık nereden olurdu? Ekmek nasıl olur da gelir senin vücuduna katılırdı?
  • گر نبودی عشق هستی کی بدی  ** کی زدی نان بر تو و کی تو شدی 
  • Ekmek varlığa katıldı neden? aşktan, istekten. Yoksa ekmeğin can olmasına yol var mi?
  • نان تو شد از چه ز عشق و اشتها  ** ورنه نان را کی بدی تا جان رهی 
  • Aşk,ölü olan ekmeği can haline getirmede, fani olan cani ebedileştirmede.
  • عشق نان مرده را می جان کند  ** جان که فانی بود جاویدان کند 
  • Mecnun dedi ki: Ben yaradan korkmuyorum. Sabrım, taştan yapılma dağlardan da fazladır. 2015
  • گفت مجنون من نمی‌ترسم ز نیش  ** صبر من از کوه سنگین هست بیش 
  • Yarasız durmaya hayatta tahammülüm yok. Yaralara aşığım, onlara koşa,koşa giderim.
  • منبلم بی‌زخم ناساید تنم  ** عاشقم بر زخمها بر می‌تنم 
  • Fakat vücudum Leyla ile doludur. Bu sedef o incinin sıfatları ile dolmuştur.
  • لیک از لیلی وجود من پرست  ** این صدف پر از صفات آن درست 
  • Ey hacamatçı, korkarım beni hacamat ederken Leyla’yı yaralarsın.
  • ترسم ای فصاد گر فصدم کنی  ** نیش را ناگاه بر لیلی زنی 
  • Gönlü aydın olan akıllı kişi, bilir ki benimle Leyla arasında bir fark yok.
  • داند آن عقلی که او دل‌روشنیست  ** در میان لیلی و من فرق نیست 
  • Bir sevgili aşıkına sordu: Beni mi çok seversin, kendini mi? Aşık dedi ki: Ben kendimden ölmüş, kurtulmuş, seninle dirilmişim. Kendi varlığımdan, kendi sıfatlarımdan yok olmuşum, seninle var olmuşum. İlmimi unutmuşum, senin bilginle bilgi sahibi olmuşum. Kudretimi hatırdan çıkarmışım, senin kudretinle kudretlenmişim. Kendimi seversem seni sevmiş olurum, seni seversem kendimi sevmiş olurum. "Kimde yakın aynası varsa kendini görmüş olsa bile hakikatte Tanrıyı görmüş olur." "Sıfatlarıma bürünüp halka görün, seni gören beni görür, sana kaideden bana kasteder. " İşte bu, hep böyle gider.
  • معشوقی از عاشق پرسید کی خود را دوست‌تر داری یا مرا گفت من از خود مرده‌ام و به تو زنده‌ام از خود و از صفات خود نیست شده‌ام و به تو هست شده‌ام علم خود را فراموش کرده‌ام و از علم تو عالم شده‌ام قدرت خود را از یاد داده‌ام و از قدرت تو قادر شده‌ام اگر خود را دوست دارم ترا دوست داشته باشم و اگر ترا دوست دارم خود را دوست داشته باشم هر که را آینه‌ی یقین باشد گرچه خود بین خدای بین باشد اخرج به صفاتی الی خلقی من رآک رآنی و من قصدک قصدنی و علی هذا 
  • Bir sevgili aşkını sınamak istedi de bir seher çağı dedi ki: Ey falan oğlu falan, 2020
  • گفت معشوقی به عاشق ز امتحان  ** در صبوحی کای فلان ابن الفلان 
  • Ey dertlere uğramış aşık, beni mi daha çok seversin kendini mi? doğru söyle.
  • مر مرا تو دوست‌تر داری عجب  ** یا که خود را راست گو یا ذا الکرب 
  • Aşık dedi ki: Ben, sende öyle bir fani olmuşum ki tependen tırnağa kadar seninle doluyum.
  • گفت من در تو چنان فانی شدم  ** که پرم از تتو ز ساران تا قدم 
  • Varlığımdan bir addan başka bir şey kalmadı. Ey güzelim, vücudumda senden başka bir varlık yok.
  • بر من از هستی من جز نام نیست  ** در وجودم جز تو ای خوش‌کام نیست 
  • Bu sebeple sirke bal denizinde nasıl yok olursa ben de sende öyle yok oldum.
  • زان سبب فانی شدم من این چنین  ** هم‌چو سرکه در تو بحر انگبین 
  • Hani taş halis laal haline gelir, güneşin sıfatları ile dolar ya, 2025
  • هم‌چو سنگی کو شود کل لعل ناب  ** پر شود او از صفات آفتاب