English    Türkçe    فارسی   

6
3842-3891

  • İnayet bu koca yılana zümrüttür. Yılan zümrüdü görmedikçe kör olur mu hiç?
  • آن زمرد باشد این افعی پیر  ** بی زمرد کی شود افعی ضریر 
  • İki kardeş vardı. Biri köseydi, öbürü genç. Bir bekar odasında kaldılar. Oğlan, geceleyin arkasına kerpiçler yığdı. Gecenin bir vakti, bekarlardan biri kalkıp ayaklarının ucuna basa basa geldi, bir takrip kerpiçleri oradan aldı. Çocuk uyanınca bu kerpiçleri niçin aldın ve nereye koydun diye savaşa başladı. Bekar der ki: Sen bu kerpiçleri niçin koydun?
  • حکایت آن دو برادر یکی کوسه و یکی امرد در عزب خانه‌ای خفتند شبی اتفاقا امرد خشت‌ها بر مقعد خود انبار کرد عاقبت دباب دب آورد و آن خشت‌ها را به حیله و نرمی از پس او برداشت کودک بیدار شد به جنگ کی این خشت‌ها کو کجا بردی و چرا بردی او گفت تو این خشت‌ها را چرا نهادی الی آخره 
  • امردی و کوسه‌ای در انجمن  ** آمدند و مجمعی بد در وطن 
  • مشتغل ماندند قوم منتجب  ** روز رفت و شد زمانه ثلث شب 
  • Bekçinin korkusundan o iki delikanlı, o bekar odasında kaldılar orada uyudular. 3845
  • زان عزب‌خانه نرفتند آن دو کس  ** هم بخفتند آن سو از بیم عسس 
  • Kösenin sakalında dört kıl vardı. Fakat yüzü, ayın on dördüne benziyordu adeta.
  • کوسه را بد بر زنخدان چار مو  ** لیک هم‌چون ماه بدرش بود رو 
  • Delikanlı çirkindi. Arka tarafına tam yirmi tane kerpiç yığdı.
  • کودک امرد به صورت بود زشت  ** هم نهاد اندر پس کون بیست خشت 
  • Bekarlardan bir oğlancı, gece vakti kalabalığın içinden kalktı. Yavaş, yavaş yürüdü. İştahlı bir halde oğlanın yanına gelip kerpiçleri bir tarafa koydu.
  • لوطیی دب برد شب در انبهی  ** خشتها را نقل کرد آن مشتهی 
  • Çocuğa elini uzatınca çocuk, yerinden sıçradı. Hey dedi, a köpeğe tapan kimsin sen?
  • دست چون بر وی زد او از جا بجست  ** گفت هی تو کیستی ای سگ‌پرست 
  • Bu otuz kerpici neye buradan aldın? Herif dedi ki: Sen ne için o otuz kerpici yığdın? 3850
  • گفت این سی خشت چون انباشتی  ** گفت تو سی خشت چون بر داشتی 
  • Oğlan dedi ki: Hastayım zayıfım. Yatarken ihtiyata riayet ettim.
  • کودک بیمارم و از ضعف خود  ** کردم اینجا احتیاط و مرتقد 
  • Herif, hastaysan, hastalıktan hararetlendiysen neden hastaneye gitmedin?
  • گفت اگر داری ز رنجوری تفی  ** چون نرفتی جانب دار الشفا 
  • Yahut bir esirgeyici hekimin evine varmadın? Gitseydin hastalıktan kurtulurdun.
  • یا به خانه‌ی یک طبیبی مشفقی  ** که گشادی از سقامت مغلقی 
  • Çocuk dedi ki: Ben de bilmem nereye gideyim? Nereye gidersem bir derde uğruyorum.
  • گفت آخر من کجا دانم شدن  ** که بهرجا می‌روم من ممتحن 
  • Senin gibi bir zındık, bir pis, bir dinsiz herif, başucuma yırtıcı canavar gibi gelip dikiliyor. 3855
  • چون تو زندیقی پلیدی ملحدی  ** می بر آرد سر به پیشم چون ددی 
  • En iyi bir yer olan tekkede bile bir an olsun aman bulmadım.
  • خانقاهی که بود بهتر مکان  ** من ندیدم یک دمی در وی امان 
  • Bir avuç bulgur aşıyla geçinmeye çalışan derviş, gözlerinden meni akarak, elleriyle hayalarını sıkarak bana yüz tuttu.
  • رو به من آرند مشتی حمزه‌خوار  ** چشم‌ها پر نطفه کف خایه‌فشار 
  • Namuslu oldun mu gizli, gizli bakar aletleriyle oynarlar.
  • وانک ناموسیست خود از زیر زیر  ** غمزه دزدد می‌دهد مالش به کیر 
  • Tekke böyle olursa artık halkın pazarı, eşek sürüsü ve hamların divanı nasıl olur? Var kıyas et.
  • خانقه چون این بود بازار عام  ** چون بود خر گله و دیوان خام 
  • Eşek, nerde, namus ve takva nerede? Eşek, korkuyu, ürkmeyi, ricayı ne bilir? 3860
  • خر کجا ناموس و تقوی از کجا  ** خر چه داند خشیت و خوف و رجا 
  • Akıl kadının da emniyet ve adaletini diler, erkeğin de. Fakat akıl nerede?
  • عقل باشد آمنی و عدل‌جو  ** بر زن و بر مرد اما عقل کو 
  • Tutar, bu sefer de kadınlara kaçarsam Yusuf gibi sınamalara, fitnelere düşerim.
  • ور گریزم من روم سوی زنان  ** هم‌چو یوسف افتم اندر افتتان 
  • Yusuf, kadın yüzünden zindana düştü, sıkıntılara uğradı. O bile böyle olursa artık ben, elli kere darağacına çekilirim.
  • یوسف از زن یافت زندان و فشار  ** من شوم توزیع بر پنجاه دار 
  • Kadınlar, bilgisizliklerinden bana saldırdılar. Erkekler canıma kastederler.
  • آن زنان از جاهلی بر من تنند  ** اولیاشان قصد جان من کنند 
  • Hasılı ne kadınlardan kurulabiliyorum ne erkeklerden. Ne yapayım bilmem? Ne bunlardanım ben, ne onlardan! 3865
  • نه ز مردان چاره دارم نه از زنان  ** چون کنم که نی ازینم نه از آن 
  • Ondan sonra oğlan, köseye baktı, dedi ki: O çenesindeki o iki kılla dertten kurtuldu gitti.
  • بعد از آن کودک به کوسه بنگریست  ** گفت او با آن دو مو از غم بریست 
  • Kerpiçten de kurtuldu, kerpiç kavgasından da, hatta senin gibi bir kahpe oğlu çirkin kart oğlanın saldırışından da.
  • فارغست از خشت و از پیکار خشت  ** وز چو تو مادرفروش کنک زشت 
  • Gösteriş için olsun çenede bulunan kaç dört kıl, adamın arkasına çepeçevre yığılan otuz kerpiçten hayırlıdır.
  • بر زنخ سه چار مو بهر نمون  ** بهتر از سی خشت گرداگرد کون 
  • Tanrı inayetinin bir zerresi, itaat ve ibadetinden yeğdir.
  • ذره‌ای سایه‌ی عنایت بهترست  ** از هزاران کوشش طاعت‌پرست 
  • Çünkü şeytan itaat kerpicini alır, hatta iki yüz tuğla olsa yine kapar, kendine yol açar. 3870
  • زانک شیطان خشت طاعت بر کند  ** گر دو صد خشتست خود را ره کند 
  • Her yanın kerpiçle dolu olsa yine o kerpiçler senin tarafından konmuştur. Fakat o iki üç, kıl, Tanrı vergisidir.
  • خشت اگر پرست بنهاده‌ی توست  ** آن دو سه مو از عطای آن سوست 
  • Hakikatte o kıların her biri bir dağdır. Çünkü o, padişahların padişahının bir aman fermanıdır.
  • در حقیقت هر یکی مو زان کهیست  ** کان امان‌نامه‌ی صله‌ی شاهنشهیست 
  • Sen bir kapıya yüzlerce kilit vursan bir sersem gelir, hepsini de söker çıkarır.
  • تو اگر صد قفل بنهی بر دری  ** بر کند آن جمله را خیره‌سری 
  • Fakat bir şahne, herhangi bir kapıyı mumla kapatsa erler, babayiğitler bile ona yaklaşamaz, yürekleri oynar.
  • شحنه‌ای از موم اگر مهری نهد  ** پهلوانان را از آن دل بشکهد 
  • Tanrı inayeti olan o iki üç kıl kötülüklerle arana girer, dağ kesilir; yüzlerde görünen nura benzer. 3875
  • آن دو سه تار عنایت هم‌چو کوه  ** سد شد چون فر سیما در وجوه 
  • Ey iyi yaratılışlı adam, kerpiç komaya kalkışma, fakat çirkin şeytandan da emin olarak uyuma.
  • خشت را مگذار ای نیکوسرشت  ** لیک هم آمن مخسپ از دیو زشت 
  • Yürü, Tanrı kereminden iki tanecik kıl elde et de ondan sonra gam yeme, emin olarak uyu!
  • رو دو تا مو زان کرم با دست آر  ** وانگهان آمن بخسپ و غم مدار 
  • Bilgili adamın uykusu, ibadetten yeğdir. Hele insanı gafletten uyandıran bilgi olursa.
  • نوم عالم از عبادت به بود  ** آنچنان علمی که مستنبه بود 
  • Yüzme bilenin hareketsiz durması, aceminin elle ayakla savaşmasından iyidir.
  • آن سکون سابح اندر آشنا  ** به ز جهد اعجمی با دست و پا 
  • Acemi, elini ayağını oynatır durur, fakat boğulur. Yüzme bilense denizdeki dalgıç gibi yüzer durur. 3880
  • اعجمی زد دست و پا و غرق شد  ** می‌رود سباح ساکن چون عمد 
  • Bilgi, uçsuz bucaksız ve kıyısız bir denizdir. Bilgi dileyense, denizlerde dalgıçlık edene benzer.
  • علم دریاییست بی‌حد و کنار  ** طالب علمست غواص بحار 
  • Bilgi dileyenin ömrü, binlerce yıl olsa yine araştırmadan vazgeçmez, bir türlü doymaz.
  • گر هزاران سال باشد عمر او  ** او نگردد سیر خود از جست و جو 
  • Tanrı elçisi, hadisinde “ İşte iki tane haris ki hiç doymazlar” dedi.
  • کان رسول حق بگفت اندر بیان  ** اینک منهومان هما لا یشبعان 
  • Tanrı rahmet etsin, Mustafa, “İki haris vardır ki hiç doymaz. Biri dünyayı dileyen, öbürü, bilgi isteğinde bulunan” dedi. Bu bilgi, dünya bilgisinden başka olmalı ki hadiste tekrarlama olmasın. Çünkü dünya bilgisi de dünyadır. Eğer buradaki bilgi, dünya bilgisi olursa hadiste “Biri dünyayı dileyen, öbürü dünya isteğinde bulunan” diye tekrar olur, ayırma olmazdı.
  • در تفسیر این خبر کی مصطفی صلوات‌الله علیه فرمود منهومان لا یشبعان طالب الدنیا و طالب العلم کی این علم غیر علم دنیا باید تا دو قسم باشد اما علم دنیا هم دنیا باشد الی آخره و اگر هم‌چنین شود کی طالب الدنیا و طالب الدنیا تکرار بود نه تقسیم مع تقریره 
  • “ Dünyayı ve dünyanın şatafatını dileyenle bilgi elde etmek isteyen” dendi.
  • طالب الدنیا و توفیراتها  ** طالب العلم و تدبیراتها 
  • Bu ayırmaya dikkat edilirse buradaki bilginin dünya bilgisinden başka olduğu anlaşılır babacığım. 3885
  • پس درین قسمت چو بگماری نظر  ** غیر دنیا باشد این علم ای پدر 
  • Dünyadan başka ne olabilir? Ahret… Seni buradan ayıran, sana kılavuzluk eden!
  • غیر دنیا پس چه باشد آخرت  ** کت کند زینجا و باشد رهبرت 
  • Üç şehzadenin o iş hususunda konuşmaları
  • بحث کردن آن سه شه‌زاده در تدبیر آن واقعه 
  • Derde uğrayan o üç şehzade birbirlerine döndüler. Her üçünün de zahmeti birdi, derdi bir elemi bir.
  • رو به هم کردند هر سه مفتتن  ** هر سه را یک رنج و یک درد و حزن 
  • Her üçü, aynı düşüncedeydi aynı sevdaya düşmüştü. Her üçü aynı derde uğramış aynı hastalığa tutulmuştu.
  • هر سه در یک فکر و یک سودا ندیم  ** هر سه از یک رنج و یک علت سقیم 
  • Sükut içindeydiler. Fakat üçü de aynı tehlikeye düşmüştü. Sözde de her birinin delili birdi.
  • در خموشی هر سه را خطرت یکی  ** در سخن هم هر سه را حجت یکی 
  • Bir müddet hepsi gözyaşı döktüler, musibet sofrasının başında kanlar saçtılar. 3890
  • یک زمانی اشک‌ریزان جمله‌شان  ** بر سر خوان مصیبت خون‌فشان 
  • Bir zaman, her üçü de gönül ateşiyle yandılar, buhurdan gibi sıcak soluklar aldılar.
  • یک زمان از آتش دل هر سه کس  ** بر زده با سوز چون مجمر نفس 
  • Büyük kardeşin ahvali
  • مقالت برادر بزرگین