- 
		    اندرون زهر تریاق آن حفی  ** کرد تا گویند ذواللطف الخفی 
- Kendisine gizli lütuf sahibi densin diye zehir içine tiryak gizler.
- 
		   نیست مخفی در نماز آن مکرمت  ** در گنه خلعت نهد آن مغفرت    4345
- Namazda bile gizli olmayan lütuf ve keremi, namazda bile bulunmayan o yargılamayı günaha vermiştir.
- 
		    منکران را قصد اذلال ثقات  ** ذل شده عز و ظهور معجزات 
- İnkâr edenler, güvenilir, yüce kişileri aşağılamayı kasdettiler. Fakat bu aşağılama, yüceliğin tâ kendisi oldu, mucizelerin zuhuruna sebep kesildi.
- 
		    قصدشان ز انکار ذل دین بده  ** عین ذل عز رسولان آمده 
- Onların inkârdan kasıtları, dini aşağılamaydı; fakat bu aşağılamanın ta kendisi, peygamberlerin yüceliğini izhar etti.
- 
		    گر نه انکار آمدی از هر بدی  ** معجزه و برهان چرا نازل شدی 
- Kötü kişilerin inkârı olmasaydı mucizenin meydana gelmesine ne lüzum vardı?
- 
		    خصم منکر تا نشد مصداقخواه  ** کی کند قاضی تقاضای گواه 
- İnkâr eden düşman, doğrunun ispatını istemeseydi kadı, tanık istemeye kalkışır mıydı?
- 
		   معجزه همچون گواه آمد زکی  ** بهر صدق مدعی در بیشکی    4350
- Mucize, dâva sahibinin doğruluğunu şüphesiz olarak ispat eden bir tanıktır.
- 
		    طعن چون میآمد از هر ناشناخت  ** معجزه میداد حق و مینواخت 
- Hakikati tanıyamayanlar, peygamberleri kınadılar da Tanrı, o yüzden onlara lûtufta bulundu, mucizeler verdi.
- 
		    مکر آن فرعون سیصد تو بده  ** جمله ذل او و قمع او شده 
- Firavun'un hilesi, üç yüz kattı. Fakat hepsi de kendisinin aşağılanmasına, kökünün kazınmasına sebeboldu.
- 
		    ساحران آورده حاضر نیک و بد  ** تا که جرح معجزهی موسی کند 
- Musa'nın mucizesini bozmak, hiçlemek için iyi, kötü, bütün büyücüleri getirdi.