English    Türkçe    فارسی   

1
1294-1318

  • لطف حق این شیر را و گور را ** الف داده ست این دو ضد دور را
  • Tanrı’nın lûtfu, bu aslanla yaban eşeğine, bu iki zıdda, vefakârlık hususunda bir ülfet vermiştir.
  • چون جهان رنجور و زندانی بود ** چه عجب رنجور اگر فانی بود 1295
  • Dünya hasta ve mahpus olunca, hastanın fâni olmasına şaşılır mı?”
  • خواند بر شیر او از این رو پندها ** گفت من پس مانده‌‌ام زین بندها
  • Tavşan aslana bu çeşit nasihatler verip “Ben bu sebepler yüzünden geriledim” dedi.
  • پرسیدن شیر از سبب پای واپس کشیدن خرگوش‌‌
  • Tavşanın ayağını geri çekmesindeki sebebi, aslanın ciddiyetle sorması
  • شیر گفتش تو ز اسباب مرض ** این سبب گو خاص کاین استم غرض‌‌
  • Aslan dedi ki: “Sen bu sebepleri bırak da şu geriye çekilmenin sebebini söyle, benim maksadım o.”
  • گفت آن شیر اندر این چه ساکن است ** اندر این قلعه ز آفات ایمن است‌‌
  • Tavşan, “O aslan, bu kuyuda oturuyor; bu kalenin içinde bütün afetlerden emin!” dedi.
  • قعر چه بگزید هر کی عاقل است ** ز آن که در خلوت صفاهای دل است‌‌
  • Aklı olan kimse oturmak için kuyu dibini seçmiştir. Çünkü gönül sefaları halvetler.
  • ظلمت چه به که ظلمتهای خلق ** سر نبرد آن کس که گیرد پای خلق‌‌ 1300
  • Kuyunun karanlığı, halkın verdiği karanlıklardan daha iyidir. Halkın ayağını tutan, halkla karışıp görüşen; başını kurtaramamış, selâmete erişememiştir.
  • گفت پیش آ زخمم او را قاهر است ** تو ببین کان شیر در چه حاضر است‌‌
  • Aslan “İleri yürü. Benim açacağım yara, onu kahreder, bir bak, o aslan orada mı? “ dedi.
  • گفت من سوزیده‌‌ام ز آن آتشی ** تو مگر اندر بر خویشم کشی‌‌
  • Tavşan “Ben o ateşten bir kere yanmışım. Sen beni kucağına alırsan,
  • تا بپشت تو من ای کان کرم ** چشم بگشایم به چه در بنگرم‌‌
  • Ey kerem madeni, ancak o vakit yardımınla gözümü açar, kuyuya bakabilirim” dedi.
  • نظر کردن شیر در چاه و دیدن عکس خود را و آن خرگوش را
  • Aslanın kuyuya bakıp kendinin ve tavşanın aksini görmesi
  • چون که شیر اندر بر خویشش کشید ** در پناه شیر تا چه می‌‌دوید
  • Aslan onu kucağına aldı. O da aslanın himayesinde kuyuya kadar vardı.
  • چون که در چه بنگریدند اندر آب ** اندر آب از شیر و او در تافت تاب‌‌ 1305
  • Kuyunun içine, suya bakınca aslanın ve onun aksi, sı içinde parıldadı.
  • شیر عکس خویش دید از آب تفت ** شکل شیری در برش خرگوش زفت‌‌
  • Aslan su içinde parıldayan aksini gördü. Suda bir aslan şekliyle kucağında şişman bir tavşan şekli gördü.
  • چون که خصم خویش را در آب دید ** مر و را بگذاشت و اندر چه جهید
  • Su içinde düşmanını görünce, tavşanı bırakıp kuyu içine sıçradı.
  • در فتاد اندر چهی کاو کنده بود ** ز آن که ظلمش در سرش آینده بود
  • Kendi kazdığı kuyuya kendi düştü. Çünkü yaptığı zulüm, kendi başına geldi.
  • چاه مظلم گشت ظلم ظالمان ** این چنین گفتند جمله عالمان‌‌
  • Zalimlerin zulmü karanlık bir kuyudur; bütün âlimler böyle dediler:
  • هر که ظالمتر چهش با هول‌‌تر ** عدل فرموده ست بدتر را بتر 1310
  • Daha ziyade zalim olanın kuyusu, daha korkunçtur. Adalet “daha kötüye, daha kötü ceza verilir” buyurmuştur.
  • ای که تو از ظلم چاهی می‌‌کنی ** دان که بهر خویش دامی می‌‌کنی‌‌
  • Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun.
  • گرد خود چون کرم پیله بر متن ** بهر خود چه می‌‌کنی اندازه کن‌‌
  • İpekböceği gibi kendi etrafını örme; kendine kuyu kazarsan bari kararlıca kaz!
  • مر ضعیفان را تو بی‌‌خصمی مدان ** از نبی ذا جاء نصر الله خوان‌‌
  • Zayıfları sen yardımcısız, kimsesiz sanma; Kur’an’dan “İZa câe nasrullah” ı oku
  • گر تو پیلی خصم تو از تو رمید ** نک جزا طیرا ابابیلت رسید
  • Sen filsen, düşmanın senden ürkmüşse sana ceza olarak işte ebabil kuşu gelip çattı.
  • گر ضعیفی در زمین خواهد امان ** غلغل افتد در سپاه آسمان‌‌ 1315
  • Yerde bir zayıf aman dilerse, gökyüzü askerleri birbirlerine karışırlar.
  • گر بدندانش گزی پر خون کنی ** درد دندانت بگیرد چون کنی‌‌
  • Sen birisini dişinle ısırıp ta kan içinde bırakırsan diş ağrısına tutulunca ne yaparsın?
  • شیر خود را دید در چه وز غلو ** خویش را نشناخت آن دم از عدو
  • Aslan, kuyuda kendisini görünce hiddetinden o anda kendini düşmanından ayırt edemedi.
  • عکس خود را او عدوی خویش دید ** لا جرم بر خویش شمشیری کشید
  • Kendi aksini kendi düşmanı sandı, hulâsa, kendisine kılıç çekti.