English    Türkçe    فارسی   

1
1669-1693

  • اولیا را هست قدرت از اله ** تیر جسته باز آرندش ز راه‌‌
  • Velîlerde Tanrı’dan öyle bir kudret vardır ki atılmış oku yoldan geri çevirirler.
  • بسته درهای موالید از سبب ** چون پشیمان شد ولی ز آن دست رب‌‌ 1670
  • Tanrı velisi, pişman olursa sebeplere eserlerin kapılarını kapar (fiilleri neticesiz bırakır). Fakat bunu, Tanrı eliyle yapar.
  • گفته ناگفته کند از فتح باب ** تا از آن نه سیخ سوزد نه کباب‌‌
  • Tanrı kudretiyle; söylenmiş bir sözü söylenmemiş hale getirir. Bir halde ki ne şiş yanar ne kebap!
  • از همه دلها که آن نکته شنید ** آن سخن را کرد محو و ناپدید
  • Bütün kalplerdeki nükteleri işitir, gönüllerden o sözü yok eder.
  • گرت برهان باید و حجت مها ** باز خوان من آية أو ننسها
  • Ey ulu kişi! Sana delil ve huccet gerekse “Min âyetin ey nünsiha” ayetini oku.
  • آیت أنسوکم ذکری بخوان ** قدرت نسیان نهادنشان بدان‌‌
  • “Ensevküm zikrî ” ayetini de oku velilerin kalplere nisyan koyma kudretini anla!
  • چون به تذکیر و به نسیان قادراند ** بر همه دلهای خلقان قاهراند 1675
  • Velîler, hatırlatma ve unutturmaya kadirdirler; şu halde herkesin gönlüne hâkimdirler.
  • چون به نسیان بست او راه نظر ** کار نتوان کرد ور باشد هنر
  • Velî, unutturma kudretiyle bir kişinin istidlâl yolunu bağladı mı, o adamın hüneri bile olsa bir iş yapamaz.
  • خلتم سخریه اهل السمو ** از نبی خوانید تا أنسوکم‌‌
  • Siz, yüce kişileri alaya aldınız, bundan bir şey çıkmaz sandınız ama Kur’an’da “Ensevküm” ayetini bir okuyun!
  • صاحب ده پادشاه جسمهاست ** صاحب دل شاه دلهای شماست‌‌
  • Şehir ve köye sahip olan, cisimlerin padişahıdır. Gönül sahibi ise gönüllerinizin sultanıdır.
  • فرع دید آمد عمل بی‌‌هیچ شک ** پس نباشد مردم الا مردمک‌‌
  • Hiç şüphe yok ki işler, görüşlerin fer’idir. Şu halde insan, ancak göz bebeğinden ibarettir.
  • من تمام این نیارم گفت از آن ** منع می‌‌آید ز صاحب مرکزان‌‌ 1680
  • Ben bunu, tamamı ile söyleyemiyorum, çünkü merkez sahipleri (Peygamberler) men ediyorlar.
  • چون فراموشی خلق و یادشان ** با وی است و او رسد فریادشان‌‌
  • Mademki halkı unutması ve hatırlaması onun elindedir, imdatlarına da o, erişir.
  • صد هزاران نیک و بد را آن بهی ** می‌‌کند هر شب ز دلهاشان تهی‌‌
  • O güzel huylarla huylanmış olan zat, her gece gönüllerden yüz binlerce iyi ve kötü hâtırayı giderir;
  • روز دلها را از آن پر می‌‌کند ** آن صدفها را پر از در می‌‌کند
  • Gündüzün gönülleri, yine o hâtıralarla doldurmakta; o sedefleri, incilerle dopdolu bir hale getirmektedir.
  • آن همه اندیشه‌‌ی پیشانها ** می‌‌شناسند از هدایت جانها
  • Evvelki düşüncelerin hepsi, Tanrı’nın hidayetiyle sahiplerini tanırlar.
  • پیشه و فرهنگ تو آید به تو ** تا در اسباب بگشاید به تو 1685
  • Uyanınca, sanat ve hünerin, sebepler kapısını açmak üzere yine sana gelir.
  • پیشه زرگر به آهنگر نشد ** خوی این خوش خو به آن منکر نشد
  • Kuyumcunun hüneri demirciye gitmez, bu güzel huylunun huyu, öteki kötüye mal olmaz.
  • پیشه‌‌ها و خلقها همچون جهیز ** سوی خصم آیند روز رستخیز
  • Hünerler ve huylar, kıyamet günü, çeyiz gibi sahibine döner.
  • پیشه‌‌ها و خلقها از بعد خواب ** واپس آید هم به خصم خود شتاب‌‌
  • Sanatlar ve tabiatlar, sabah uyandıktan sonra, koşa koşa onun yanına gelirler. (T.M. 1686)
  • پیشه‌‌ها و اندیشه‌‌ها در وقت صبح ** هم بدانجا شد که بود آن حسن و قبح‌‌
  • Güzel olsun, çirkin olsun... Bütün huylar ve hünerler, sabah çağında sahiplerine gelir;
  • چون کبوترهای پیک از شهرها ** سوی شهر خویش آرد بهرها 1690
  • Nitekim posta güvercinleri, gönderilen mektupları, yine uçtukları şehre getirirler.
  • شنیدن آن طوطی حرکت آن طوطیان و مردن آن طوطی در قفس و نوحه‌‌ی خواجه بر وی‌‌
  • Dudunun, duduların hareketlerini duyması ve kafeste ölümü, tacirin ona ağlaması
  • چون شنید آن مرغ کان طوطی چه کرد ** پس بلرزید اوفتاد و گشت سرد
  • Dudu, o dudunun yaptığını işitince titredi, düştü, kaskatı oldu.
  • خواجه چون دیدش فتاده همچنین ** بر جهید و زد کله را بر زمین‌‌
  • Sahibi, onun böyle düştüğünü görünce yerinden sıçradı, külâhını yere vurdu.
  • چون بدین رنگ و بدین حالش بدید ** خواجه بر جست و گریبان را درید
  • Onu, bu renkte, bu halde görerek yerinden fırlayıp yakasını yırttı.