English    Türkçe    فارسی   

1
2013-2037

  • خاک را در گور او آگنده کرد ** زیر خاک آن دانه‌‌اش را زنده کرد
  • Onun mezarına toprak doldurdu, tohumunu yeraltında diriltti.
  • این درختانند همچون خاکیان ** دستها بر کرده‌‌اند از خاکدان‌‌
  • Bu ağaçlar, toprak altındaki insanlara benzerler. Ellerini topraktan çıkarıp;
  • سوی خلقان صد اشارت می‌‌کنند ** و آن که گوش استش عبارت می‌‌کنند 2015
  • Halka doğru yüz türlü işaretlerde bulunurlar, duyana söz söylerler.
  • با زبان سبز و با دست دراز ** از ضمیر خاک می‌‌گویند راز
  • Yeşil dilleriyle, uzun elleriyle toprağın içindeki sırları anlatırlar.
  • همچو بطان سر فرو برده به آب ** گشته طاوسان و بوده چون غراب‌‌
  • Kazlar gibi başlarını su içine çekmişler. Karga gibiyken tavus haline gelmişlerdir.
  • در زمستانشان اگر محبوس کرد ** آن غرابان را خدا طاوس کرد
  • Tanrı, onları kış vakti hapsetmişse de baharda o kargaları tavus haline getirir.
  • در زمستانشان اگر چه داد مرگ ** زنده‌‌شان کرد از بهار و داد برگ‌‌
  • Kışın onlara ölüm vermişse de bahar yüzünden yine diriltip yapraklandırır, yeşertir.
  • منکران گویند خود هست این قدیم ** این چرا بندیم بر رب کریم‌‌ 2020
  • Münkirler der ki: “Eskiden beri olagelmiş bir şey. Neden bunu kerem sahibi Tanrı’ya isnat edelim?”
  • کوری ایشان درون دوستان ** حق برویانید باغ و بوستان‌‌
  • Onların körlüğüne rağmen Tanrı, dostların gönüllerinde bağlar, bahçeler bitirmiştir.
  • هر گلی کاندر درون بویا بود ** آن گل از اسرار کل گویا بود
  • Gönülde kokan her gül, kül sırlarından bahisler açar.
  • بوی ایشان رغم انف منکران ** گرد عالم می‌‌رود پرده دران‌‌
  • Onların kokuları, münkirlerin burunlarını yere sürtmek için perdeleri yırtarak dünyanın etrafını dönüp dolaşırlar.
  • منکران همچون جعل ز آن بوی گل ** یا چو نازک مغز در بانگ دهل‌‌
  • Münkirler, o gönül kokusuna karşı kara böcek gibidirler; dayanamazlar. Yahut davul sesine tahammül edemeyen beyni zayıf kimseye benzerler.
  • خویشتن مشغول می‌‌سازند و غرق ** چشم می‌‌دزدند زین لمعان برق‌‌ 2025
  • Kendilerini meşgul ve müstağrak gösterirler. Şimşek parıltısından gözlerini yumarlar.
  • چشم می‌‌دزدند و آن جا چشم نی ** چشم آن باشد که بیند مأمنی‌‌
  • Göz yumarlar ama, onların bulundukları makamdaki göz değildir ki. Göz odur ki bir sığınak görsün.
  • چون ز گورستان پیمبر باز گشت ** سوی صدیقه شد و هم راز گشت‌‌
  • Peygamber, mezarlıktan dönünce Sıddîka’nın yanına giderek konuşup görüşmeye başladı.
  • چشم صدیقه چو بر رویش فتاد ** پیش آمد دست بر وی می‌‌نهاد
  • Sıddîka’nın gözü, Peygamber’in yüzüne ilişince önüne gelip elini onun üstüne,
  • بر عمامه و روی او و موی او ** بر گریبان و بر و بازوی او
  • Sarığına, yüzüne, saçına, yakasına, göğsüne, kollarına sürdü.
  • گفت پیغمبر چه می‌‌جویی شتاب ** گفت باران آمد امروز از سحاب‌‌ 2030
  • Peygamber, “Böyle acele acele ne arıyorsun?” dedi. Ayşe “Bugün hava bulutluydu, yağmur yağdı.
  • جامه‌‌هایت می‌‌بجویم از طلب ** تر نمی‌‌بینم ز باران ای عجب‌‌
  • Elbisende yağmurun eserini arıyorum. Gariptir ki üstünü, başını yağmurdan ıslanmamış görmekteyim” dedi.
  • گفت چه بر سر فگندی از ازار ** گفت کردم آن ردای تو خمار
  • Peygamber “O sırada başına ne örtmüşsün, baş örtün neydi? Diye sordu. Ayşe senin ridanı başıma örtmüştüm” dedi.
  • گفت بهر آن نمود ای پاک جیب ** چشم پاکت را خدا باران غیب‌‌
  • Peygamber dedi ki: “Ey yeni yakası tertemiz Hatun! Tanrı onun için temiz gözüne gayb yağmurunu gösterdi.”
  • نیست آن باران از این ابر شما ** هست ابری دیگر و دیگر سما
  • O yağmur, sizin bu bulutunuzdan değildir. Başka bir buluttan, başka bir göktendir.
  • تفسیر بیت حکیم: "آسمانهاست در ولایت جان کارفرمای آسمان جهان در ره روح پست و بالاهاست کوههای بلند و دریاهاست‌‌"
  • Hakîmi Senâî’nin “ Can elinde cihan göklerine iş buyuran gökler var. Can yolunda nice inişler, nice yokuşlar, nice yüksek dağlar ve denizler var “ beyitlerinin tefsiri
  • غیب را ابری و آبی دیگر است ** آسمان و آفتابی دیگر است‌‌ 2035
  • Gayb âleminin başka bir bulutu, başka bir yağmuru, başka bir göğü, başka bir güneşi vardır.
  • ناید آن الا که بر خاصان پدید ** باقیان فی لبس من خلق جدید
  • Fakat o, ancak havassa görünür, diğerleri “ Öldükten sonra tekrar yaratılıp diriltileceklerinden şüphe ederler.”
  • هست باران از پی پروردگی ** هست باران از پی پژمردگی‌‌
  • Yağmur vardır, âlemi beslemek için yağar. Yağmur vardır âlemi perişan etmek için yağar.