English    Türkçe    فارسی   

1
2302-2326

  • هر که شیرین می‌‌زید او تلخ مرد ** هر که او تن را پرستد جان نبرد
  • Tatlı yaşayan, sonunda acı öldü. Ten kaydında olan canını kurtaramadı.
  • گوسفندان را ز صحرا می‌‌کشند ** آن که فربه تر مر آن را می‌‌کشند
  • Koyunları kırdan sürer getirirler; hangisi daha besli ise onu keserler.
  • شب گذشت و صبح آمد ای تمر ** چند گیری این فسانه‌‌ی زر ز سر
  • Gece geçti, sabah oldu. Sen ne vakte kadar bu altın masalını yeni baştan söyleyip duracaksın?
  • تو جوان بودی و قانع‌‌تر بدی ** زر طلب گشتی خود اول زر بدی‌‌ 2305
  • Gençken daha kanaatliydin; şimdi altın istiyorsun, halbuki sen önceden altındın.
  • رز بدی پر میوه چون کاسد شدی ** وقت میوه پختنت فاسد شدی‌‌
  • Üzümlerle dolu bir asmaydın; nasıl oldu da kesada uğradın; üzümün tam olacakken bozulup gittin?
  • میوه‌‌ات باید که شیرین‌‌تر شود ** چون رسن تابان نه واپس‌‌تر رود
  • Meyvanın günden güne daha tatlı olması lâzım.İp eğirenler gibi gerisin geriye gitmenin lüzumu yok!
  • جفت مایی جفت باید هم صفت ** تا بر آید کارها با مصلحت‌‌
  • Sen bizim eşimizsin; işlerin başarılması için eşlerin aynı huyda olmaları lâzımdır.
  • جفت باید بر مثال همدگر ** در دو جفت کفش و موزه در نگر
  • Eşlerin birbirine benzemesi lâzım. Ayakkabı ve mestin çiftlerine bir bak!
  • گر یکی کفش از دو تنگ آید بپا ** هر دو جفتش کار ناید مر ترا 2310
  • Ayakkabının bir teki ayağa biraz dar gelirse ikisi de işine yaramaz.
  • جفت در یک خرد و آن دیگر بزرگ ** جفت شیر بیشه دیدی هیچ گرگ‌‌
  • Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu? Ormandaki aslana kurdun çift olduğunu hiç gördün mü?
  • راست ناید بر شتر جفت جوال ** آن یکی خالی و این پر مال مال‌‌
  • Bir gözü bomboş, öbürü tıka basa dolu olsa hurç, devenin üstünde doğru duramaz.
  • من روم سوی قناعت دل قوی ** تو چرا سوی شناعت می‌‌روی‌‌
  • Ben sağlam bir yürekle kanaat yolunda gidiyorum; sen neye kınama yolunu tutuyorsun?”
  • مرد قانع از سر اخلاص و سوز ** زین نسق می‌‌گفت با زن تا به روز
  • Kanaatkâr adam ihlâsla, yüreği yanarak sabaha kadar karısına bu yolda sözler söyledi.
  • نصیحت کردن زن مر شوی را که سخن افزون از قدم و از مقام خود مگو لم تقولون ما لا تفعلونکه این سخنها اگر چه راست است این مقام توکل ترا نیست و این سخن گفتن فوق مقام و معامله‌‌ی خود زیان دارد و کبر مقتا عند الله باشد
  • Bedevi karısının, kocasına “ Lime tekulûne mâ lâ tef’alûn denmiştir.Haddinden fazla söz söyleme. Bu sözler doğru olmakla beraber bu tevekkül makamı, senin makamın değildir. Makamından ve işinden yukarı söz söylemek, sana ziyan verir. “ Kebüre makten indallah “ hükmü zuhur eder, diye nasihat vermesi
  • زن بر او زد بانگ کای ناموس کیش ** من فسون تو نخواهم خورد بیش‌‌ 2315
  • Kadın ona haykırdı: “Ey namustan gayri bir şeyi olmayan, artık bundan fazla senin afsununu istemem.
  • ترهات از دعوی و دعوت مگو ** رو سخن از کبر وز نخوت مگو
  • Yürü git. Gayri bu davadan bahsetme; kibir ve azamete dair saçma sapan şeyler söyleyip durma!
  • چند حرف طمطراق و کار و بار ** کار و حال خود ببین و شرم دار
  • Ne vakte kadar bu tumturaklı sözler, bu işler güçler? Kendi halini, kendi işini gör de utan!
  • کبر زشت و از گدایان زشت‌‌تر ** روز سرد و برف و آن گه جامه تر
  • Kibir çirkindir ama dilencilerden olursa daha çirkin. Soğuk gün ortalık kar... Bir de elbise ıslak olursa...
  • چند دعوی و دم و باد و بروت ** ای ترا خانه چو بیت العنکبوت‌‌
  • Ey örümcek ağı gibi evi olan! Ne vakte kadar dava, çalım; Ne vakte kadar kibir, azamet!
  • از قناعت کی تو جان افروختی ** از قناعتها تو نام آموختی‌‌ 2320
  • Sen kanaatten ne vakit canını nurlandırdın ki? Kanaatten ancak bir ad öğrendin.
  • گفت پیغمبر قناعت چیست گنج ** گنج را تو وا نمی‌‌دانی ز رنج‌‌
  • Peygamber “Kanaat nedir? Hazinedir” dedi. Sen hazineyi mihnet ve meşakkatten ayırt edemiyorsun.
  • این قناعت نیست جز گنج روان ** تو مزن لاف ای غم و رنج روان‌‌
  • Bu kanaat daimî bir hazineden başka bir hazineden başka bir şey değildir. Ey gönüle gam ve elem veren artık beyhude sözlere dalma!
  • تو مخوانم جفت، کمتر زن بغل ** جفت انصافم نیم جفت دغل‌‌
  • Yürü bana “Eşim” deme, az koltukla. Ben insafın eşiyim, hilenin değil.
  • چون قدم با میر و با بگ می‌‌زنی ** چون ملخ را در هوا رگ می‌‌زنی‌‌
  • Neden padişahtan, beyden dem urup durmaktasın? Yoksulluktan havada sivrisineği bile avlamaktasın.
  • با سگان زین استخوان در چالشی ** چون نی اشکم تهی در نالشی‌‌ 2325
  • Bir kemik parçası için köpeklerle dalaşmakta, içi boş ney gibi inleyip durmaktasın.
  • سوی من منگر به خواری سست سست ** تا نگویم آن چه در رگهای تست‌‌
  • Bana öyle horlukla kötü kötü bakma ki damarlarının içinde dolaşan sırları söylemeyeyim.