English    Türkçe    فارسی   

1
3059-3083

  • رفت آن مسکین و سالی در سفر ** در فراق دوست سوزید از شرر
  • Adamcağız gitti, tam bir yıl dostunun ayrılığıyla yanıp yakıldı.
  • پخته گشت آن سوخته پس باز گشت ** باز گرد خانه‌‌ی همباز گشت‌‌ 3060
  • Yanıp pişerek tekrar döndü, geldi. Dostunun evinin etrafında dolaşmaya başladı.
  • حلقه زد بر در به صد ترس و ادب ** تا بنجهد بی‌‌ادب لفظی ز لب‌‌
  • Kapıya varıp ağzından edepten dışarı bir söz çıkmasın diye yüzlerce korku ile edepli edepli halkayı çaldı.
  • بانگ زد یارش که بر در کیست آن ** گفت بر درهم تویی ای دلستان‌‌
  • Sevgilisi “Kim o?” deyince “Gönlümü alan sevgili sensin” diye cevap verdi.
  • گفت اکنون چون منی ای من در آ ** نیست گنجایی دو من را در سرا
  • Sevgili “ Mademki bensin, ey ben, gel içeri gir! Ev dar, iki kişi sığmıyor dedi.
  • نیست سوزن را سر رشته دو تا ** چون که یکتایی درین سوزن در آ
  • İğneye geçirilecek iplik iki ayrı iplik olursa geçmez. Mademki birsin, bu iğneden geç!
  • رشته را با سوزن آمد ارتباط ** نیست در خور با جمل سم الخیاط 3065
  • İpliğin iğne ile münasebeti vardır, geçer. Fakat deve, iğne yordamından geçmez ki.
  • کی شود باریک هستی جمل ** جز به مقراض ریاضات و عمل‌‌
  • Devenin vücudu riyazat ve ibadet maksadından başka bir şeyle incelir mi?
  • دست حق باید مر آن را ای فلان ** کاو بود بر هر محالی کن فکان‌‌
  • Bu işe Tanrı eli kudreti gerektir. Çünkü Tanrı, her hayali, bir iradesiyle var eder.
  • هر محال از دست او ممکن شود ** هر حرون از بیم او ساکن شود
  • Her olmayacak şey, onun eliyle mümkün olur; her serkeş onun kokusuyla sakinleşir.
  • اکمه و ابرص چه باشد مرده نیز ** زنده گردد از فسون آن عزیز
  • Anadan doğma kör ve alaca illetine tutulmuş kişiler nedir ki? Onları bir tarafa bırak; ölü bile o aziz Tanrı’nın afsuniyle dirilir.
  • و آن عدم کز مرده مرده‌‌تر بود ** در کف ایجاد او مضطر بود 3070
  • Ölüden daha ölü yokluk bile, onun var etme avucunda muztar kalır, (varlığa bürünür).
  • کل يوم هو فی شأن بخوان ** مر و را بی‌‌کار و بی‌‌فعلی مدان‌‌
  • Külle yevmin hüve fi’şe’n âyetini oku da onu katiyyen işsiz, güçsüz bilme.
  • کمترین کاریش هر روز است آن ** کاو سه لشکر را کند این سو روان‌‌
  • En az işi bu dünyaya her gün üç bölük asker yollamasıdır.
  • لشکری ز اصلاب سوی امهات ** بهر آن تا در رحم روید نبات‌‌
  • Bir bölük asker, rahimde (çocukların) yetişip yeşermesi için babaların bellerinden analara gider.
  • لشکری ز ارحام سوی خاکدان ** تا ز نر و ماده پر گردد جهان‌‌
  • Bir bölük asker, dünyayı erkek ve kadınla doldurmak üzere rahimlerden bu yeryüzüne sefer eder.
  • لشکری از خاک ز آن سوی اجل ** تا ببیند هر کسی حسن عمل‌‌ 3075
  • Bir bölüğü de herkesin yaptığı işin karşılığını görmesi için yeryüzünden ecel tarafına yürür.
  • این سخن پایان ندارد هین بتاز ** سوی آن دو یار پاک پاک باز
  • Bu sözün sonu yoktur. Kendine gel de iki temiz dostun hikâyesine dön!
  • صفت توحید
  • ”Benim” diyen kişinin pişman olarak suçuna karşılık tövbe ve istiğfar için bir yıl riyazat çekmesi ve o tövbekârın, tekrar dönüp o eve gelince ev sahibinin “Kim o” demesine “Sensin” diye cevap vermesi
  • گفت یارش کاندر آ ای جمله من ** نی مخالف چون گل و خار چمن‌‌
  • Sevgilisi “Ey tamamı ile ben olan, içeri gir. Yeşillikteki gül ve diken gibi aykırı değilsin.
  • رشته یکتا شد غلط کم شد کنون ** گر دو تا بینی حروف کاف و نون‌‌
  • İplik bir oldu, artık ey yanlışlık, ortadan kalk! Kâf ve Nûn harflerini iki görürsen de hakikatte birdir” dedi.
  • کاف و نون همچون کمند آمد جذوب ** تا کشاند مر عدم را در خطوب‌‌
  • Yokluğu, büyük ve müşkül işleri cezbetmek için Kâf ve Nûn çekicidir.
  • پس دو تا باید کمند اندر صور ** گر چه یکتا باشد آن دو در اثر 3080
  • İş yapma hususunda bir olmakla beraber halat, surette iki kattır.
  • گر دو پا گر چار پا ره را برد ** همچو مقراض دو تا یکتا برد
  • İster iki ayak olsun, ister dört... Yol yürür. Makasa benzer, iki ağızlı olduğu halde birden keser.
  • آن دو همبازان گازر را ببین ** هست در ظاهر خلافی ز آن و ز این‌‌
  • Bez yıkayan iki arkadaşa bak. Görünüşte o, buna aykırı iş görmekte.
  • آن یکی کرباس را در آب زد ** و آن دگر همباز خشکش می‌‌کند
  • Birisi bezi suya sokar, öbür arkadaşı kurutur.