English    Türkçe    فارسی   

1
3508-3532

  • هشت جنت هفت دوزخ پیش من ** هست پیدا همچو بت پیش شمن‌‌
  • Benim önümde sekiz cennetle yedi cehennem, şaman önündeki put gibi apaçık ve meydanda.
  • یک به یک وامی‌‌شناسم خلق را ** همچو گندم من ز جو در آسیا
  • Halkı, değirmende buğdayı arpadan fark edercesine teker, teker tanıyorum.
  • که بهشتی کیست و بیگانه کی است ** پیش من پیدا چو مار و ماهی است‌‌ 3510
  • Cennetlik kim, yabancı nerede? Bence yılan ve balık gibi apaşikâr.
  • این زمان پیدا شده بر این گروه ** یوم تبیض و تسود وجوه‌‌
  • “ Kıyamet günü, bazı yüzler ak olur, bazıları kara...” Sırrı, şimdiden meydana çıktı. Bu halkın bir kısmının yüzü ak, bir kısmının kara.”
  • پیش از این هر چند جان پر عیب بود ** در رحم بود و ز خلقان غیب بود
  • Hakikatte bazı ruhlar, bundan önce de ( dünyaya gelmeden de) ayıplıydı. Fakat ana rahminde olduğu için hali, halka gizliydi.
  • الشقی من شقی فی بطن الام ** من سمات الجسم یعرف حالهم‌‌
  • Şakî, ana karnında şakî olur (fakat bilinmez) Cisim âlemindeyse cisimdeki hallerden, ruhun halleri de anlaşılır.
  • تن چو مادر طفل جان را حامله ** مرگ درد زادن است و زلزله‌‌
  • Vücut da ana gibi can çocuğuna gebedir. Ölüm, doğmak derdi ve kıyamettir.
  • جمله جانهای گذشته منتظر ** تا چگونه زاید آن جان بطر 3515
  • Bu dünyada geçmiş canların hepsi, “ O ferahlı can acaba nasıl doğacak?” diye beklemektedirler.
  • زنگیان گویند خود از ماست او ** رومیان گویند بس زیباست او
  • Zenciler, o mutlaka bizdendir derler. Beyazlar da, imkânı yok... O çok güzel olacak, derler.
  • چون بزاید در جهان جان و جود ** پس نماند اختلاف بیض و سود
  • Vücudun canı, ahiret âlemine doğunca artık beyaz, kara ihtilafı kalmaz.
  • گر بود زنگی برندش زنگیان ** روم را رومی برد هم از میان‌‌
  • Kara ise Zenciler alıp götürürler, beyazsa kendi cinslerinden olan bu çocuğu, beyazlar alıp götürürler.
  • تا نزاد او مشکلات عالم است ** آن که نازاده شناسد او کم است‌‌
  • Fakat doğmadıkça anlamak, âlemdeki müşkül işlerdendir. Çünkü henüz doğmamış çocuğun nasıl olduğunu bilen azdır.
  • او مگر ینظر بنور الله بود ** کاندرون پوست او را ره بود 3520
  • Bunu anlayan kişi, ancak Tanrı nuruyla bakıp gören kişidir. Böyle olan zat, bâtına da nüfuz edebilir.
  • اصل آب نطفه اسپید است و خوش ** لیک عکس جان رومی و حبش‌‌
  • Nutfenin aslı beyaz renkli ve hoştur. Fakat beyaz kişinin canının aksi;
  • می‌‌دهد رنگ احسن التقویم را ** تا به اسفل می‌‌برد این نیم را
  • Nutfeye renk verir, onu en güzel şekle sokar; kara kişinin canının aksi de bir kısım halkı, en aşağılık bir renge, en bayağı bir şekle sürer, götürür.
  • این سخن پایان ندارد باز ران ** تا نمانیم از قطار کاروان‌‌
  • Bu söze nihayet yoktur. Sen yine atını sür de biz kervandan geri kalmayalım.
  • یوم تبیض و تسود وجوه ** ترک و هندو شهره گردد ز آن گروه‌‌
  • Bir gün her zümrenin önünde, saman çöpü müsün , dağ mı. Hindu musun, Türk mü? Meydana çıkar.
  • در رحم پیدا نباشد هند و ترک ** چون که زاید بیندش زار و سترگ‌‌ 3525
  • Hindu ile Türk, ana karnında belli olmaz. Fakat doğunca zayıf mı kuvvetli mi... herkes görür anlar.
  • جمله را چون روز رستاخیز من ** فاش می‌‌بینم عیان از مرد و زن‌‌
  • Zeyd “ Ben halkı, kadın, erkek... Herkesi, kıyamet günündeymiş gibi apaçık görüyorum.
  • هین بگویم یا فرو بندم نفس ** لب گزیدش مصطفی یعنی که بس‌‌
  • Hemen şimdicik söyleyeyim mi? Yoksa kapayayım mı?” dedi. Mustafa, dudağını ısırarak sus demek istedi.
  • یا رسول الله بگویم سر حشر ** در جهان پیدا کنم امروز نشر
  • Zeyd dedi ki: “Ey Tanrı Peygamberi, haşir sırrını söyleyeyim de bugün dünyada kıyameti koparayım mı?
  • هل مرا تا پرده‌‌ها را بر درم ** تا چو خورشیدی بتابد گوهرم‌‌
  • Müsaade et bana, perdeleri yırtayım da aslım, mahiyetim güneş gibi parlasın;
  • تا کسوف آید ز من خورشید را ** تا نمایم نخل را و بید را 3530
  • Güneş benim nurumdan tutulsun... Hurma ağacı (gibi meyveliler) ile söğüt ağacını (gibi meyvesizleri) göstereyim.
  • وا نمایم راز رستاخیز را ** نقد را و نقد قلب آمیز را
  • Kıyamet sırrını açayım, halis altın para ile ayarı bozuk parayı izhar edeyim.
  • دستها ببریده اصحاب شمال ** وانمایم رنگ کفر و رنگ آل‌‌
  • Elleri kesik Eshab-ı Simal-ı küfür rengiyle al rengi...