English    Türkçe    فارسی   

1
562-586

  • می‌‌دهد دل مر ترا کاین بی‌‌دلان ** بی‌‌تو گردند آخر از بی‌‌حاصلان‌‌
  • Gönlün razı olur mu, âşıkların, akıbet istifadesiz kalsınlar?
  • جمله در خشکی چو ماهی می‌‌تپند ** آب را بگشا ز جو بر دار بند
  • Hepsi de karadaki balık gibi çırpınıyorlar. Suyu aç, ırmağın bendini yık!
  • ای که چون تو در زمانه نیست کس ** الله الله خلق را فریاد رس‌‌
  • Ey zamanede nazîri olmayan zat! Allah aşkına halkın imdadına yetiş!”
  • دفع گفتن وزیر مریدان را
  • Vezirin müritleri defetmesi
  • گفت هان ای سخرگان گفت‌‌وگو ** وعظ و گفتار زبان و گوش جو 565
  • Vezir dedi ki: “Dikkat ediniz, ey dedikodu düşkünleri! Dilden çıkan ve kulakla duyulan zahiri vaizleri arayanlar!
  • پنبه اندر گوش حس دون کنید ** بند حس از چشم خود بیرون کنید
  • Bu aşağılık duygu kulağına pamuk tıkayın, ten gözünden duygu başını çözün!
  • پنبه‌‌ی آن گوش سر گوش سر است ** تا نگردد این کر آن باطن کر است‌‌
  • O gizli kulağın pamuğu, baş kulağıdır, bu kulak sağır olmadıkça o can kulağı sağırdır.
  • بی‌‌حس و بی‌‌گوش و بی‌‌فکرت شوید ** تا خطاب ارجعی را بشنوید
  • Hissiz, kulaksız, fikirsiz olur ki “İrciî - Tanrına geri dön” hitabını işitesiniz.
  • تا به گفت‌‌وگوی بیداری دری ** تو ز گفت خواب بویی کی بری‌‌
  • Sen uyanıklık dedikodusunda oldukça uyku sohbetinden nasıl olur da bir koku alabilirsin!
  • سیر بیرونی است قول و فعل ما ** سیر باطن هست بالای سما 570
  • Bizim sözümüz işimiz, hariçte yürümektedir. Bâtınî yürümek ise gökler üzerinde olur.
  • حس خشکی دید کز خشکی بزاد ** عیسی جان پای بر دریا نهاد
  • Cisim, kuruluğu (bu âlemi) gördü, çünkü kuruluktan (bu âlemden) doğdu; can İsa’sı, ayağını denize attı.
  • سیر جسم خشک بر خشکی فتاد ** سیر جان پا در دل دریا نهاد
  • Kuru cismin yürümesi, kuruya düştü, ama canın yürümesine gelince: Ayağını denizin ta ortasına bastı.
  • چون که عمر اندر ره خشکی گذشت ** گاه کوه و گاه صحرا گاه دشت‌‌
  • Ömür kuruluk yolunda; gâh dağ, gâh deniz, gâh ova aşarak geçip gittikten sonra...
  • آب حیوان از کجا خواهی تو یافت ** موج دریا را کجا خواهی شکافت‌‌
  • Abıhayatı, nerede bulacaksın; deniz dalgalarını nerede yaracaksın?
  • موج خاکی وهم و فهم و فکر ماست ** موج آبی محو و سکر است و فناست‌‌ 575
  • Kara dalgası, bizim kuruntularımız, anlayışımız ve fikrimizdir. Deniz dalgası ise kendinden geçiş, sarhoşluk ve yokluktur.
  • تا در این سکری از آن سکری تو دور ** تا از این مستی از آن جامی تو دور
  • Sen bu sarhoşlukta oldukça o sarhoşluktan uzaksın. Bundan sarhoş oldukça o kadehten nefret eder durursun.
  • گفت‌‌وگوی ظاهر آمد چون غبار ** مدتی خاموش خو کن هوش دار
  • Zahir dedikodusu toz gibidir. Kulak gibi bir müddet dinlemeyi âdet edin!”
  • مکرر کردن مریدان که خلوت را بشکن
  • Müritlerin, halveti terk et diye tekrar ısrarla yalvarışları
  • جمله گفتند ای حکیم رخنه جو ** این فریب و این جفا با ما مگو
  • Hepsi dediler ki: “Ey bahane arayan hakîm bu cefayı bize reva görme!
  • چار پا را قدر طاقت بار نه ** بر ضعیفان قدر قوت کار نه‌‌
  • Hayvana takati derecesinde yük yüklet. Zayıflara iktidarları nispetinde iş havale et!
  • دانه‌‌ی هر مرغ اندازه‌‌ی وی است ** طعمه‌‌ی هر مرغ انجیری کی است‌‌ 580
  • Her kuşun yiyeceği lokma, kendine göredir. Nasıl olur da her kuş bir inciri (bütün olarak) yutabilir?
  • طفل را گر نان دهی بر جای شیر ** طفل مسکین را از آن نان مرده گیر
  • Çocuğa süt yerine ekmek verirsen zavallı yavruyu o ekmek yüzünden öldü bil!
  • چون که دندانها بر آرد بعد از آن ** هم بخود گردد دلش جویای نان‌‌
  • Ondan sonra dişleri çıkınca kendi kendine onun içi ekmek ister.
  • مرغ پر نارسته چون پران شود ** لقمه‌‌ی هر گربه‌‌ی دران شود
  • Henüz kanadı çıkmayan kuş uçmaya kalkışırsa her yırtıcı kedinin lokması olur.
  • چون بر آرد پر بپرد او به خود ** بی‌‌تکلف بی‌‌صفیر نیک و بد
  • Ama kanatlanınca o kendisinden teklifsizce, iyi ve kötü ıslık olmaksızın uçar.
  • دیو را نطق تو خامش می‌‌کند ** گوش ما را گفت تو هش می‌‌کند 585
  • Senin sözün Şeytan’ı susturur, senin lütuf ve keremin, bizim kulağımıza akıl ve fehim verir.
  • گوش ما هوش است چون گویا تویی ** خشک ما بحر است چون دریا تویی‌‌
  • Söyleyen, sen olunca kulağımız, tamam akıldan ibarettir. Mademki deniz sensin, kurumuz da denizdir!