English    Türkçe    فارسی   

1
615-639

  • تو ز قرآن باز خوان تفسیر بیت ** گفت ایزد ما رميت إذ رمیت‌‌ 615
  • Sen beytin tefsirini Kur’an’dan oku Tanrı “Attığın zaman sen atmadın” dedi.
  • گر بپرانیم تیر آن نه ز ماست ** ما کمان و تیر اندازش خداست‌‌
  • Biz bir ok atarsak, atış, bizden değildir. Biz yayız, o yayla ok atan Tanrı’dır.
  • این نه جبر این معنی جباری است ** ذکر جباری برای زاری است‌‌
  • Bu “cebir” değil, cebbarlığın manasıdır. Cebbarlığı anış da, ancak Tanrı’ya tazarru ve niyaz içindir.
  • زاری ما شد دلیل اضطرار ** خجلت ما شد دلیل اختیار
  • Bizim figanımız muztar ve kudretsiz olduğumuzun delilidir. Yaptığımızdan utanmamız da elimizde ihtiyar olduğuna delildir.
  • گر نبودی اختیار این شرم چیست ** وین دریغ و خجلت و آزرم چیست‌‌
  • Yapıp yapmamada ihtiyarımız varsa utanma ne? Bu açıklanma, bu utanış, bu teeddüp ne?
  • زجر استادان و شاگردان چراست ** خاطر از تدبیرها گردان چراست‌‌ 620
  • Hocaların şakirtleri terbiye etmesi niçin; fikir, neden tedbirlerden tedbirlere dönüyor?
  • ور تو گویی غافل است از جبر او ** ماه حق پنهان کند در ابر رو
  • Eğer sen: “O, cebirden gafildir. Hakk’a mensup olan ay, bulutta yüzünü gizliyor” dersen,
  • هست این را خوش جواب ار بشنوی ** بگذری از کفر و در دین بگروی‌‌
  • Buna hoş bir cevap var; dinlersen küfürden geçer, dini tasdik eder, bana tâbi olursun:
  • حسرت و زاری گه بیماری است ** وقت بیماری همه بیداری است‌‌
  • Hasret ve figan, hastalık zamanındadır. Hastalık zamanı tamamı ile uyanıklık zamanıdır.
  • آن زمان که می‌‌شوی بیمار تو ** می‌‌کنی از جرم استغفار تو
  • Hasta olduğun zaman günahından istiğfar eder durursun.
  • می‌‌نماید بر تو زشتی گنه ** می‌‌کنی نیت که باز آیم به ره‌‌ 625
  • Sana günahın çirkinliği görünür; iyileşince yola geleyim diye niyet edersin.
  • عهد و پیمان می‌‌کنی که بعد از این ** جز که طاعت نبودم کار گزین‌‌
  • Bundan sonra kulluktan başka bir iş ihtiyar etmeyeyim diye ahdeylersin.
  • پس یقین گشت این که بیماری ترا ** می‌‌ببخشد هوش و بیداری ترا
  • Şu halde bu yakinen anlaşıldı ki hastalık sana akıllılık, bahşediyor.
  • پس بدان این اصل را ای اصل جو ** هر که را درد است او برده ست بو
  • Ey asıl arayan kimse! Şu aslı bil ki kimde dert varsa o, koku almış, dermana ermiştir.
  • هر که او بیدارتر پر دردتر ** هر که او آگاه‌‌تر رخ زردتر
  • Kim daha ziyade uyanıksa o daha ziyade dertlidir. Kim işi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır.
  • گر ز جبرش آگهی زاریت کو ** بینش زنجیر جباریت کو 630
  • Hakk’ın cebrinden agâh isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini görüşün hani?
  • بسته در زنجیر چون شادی کند ** کی اسیر حبس آزادی کند
  • Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan nasıl hürlük eder?
  • ور تو می‌‌بینی که پایت بسته‌‌اند ** بر تو سرهنگان شه بنشسته‌‌اند
  • Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının dikildiğini görüyorsan.
  • پس تو سرهنگی مکن با عاجزان ** ز آن که نبود طبع و خوی عاجز آن‌‌
  • Gayrı sen de âcizlere çavuşluk etme. Çünkü bu vazife âcizlerin huyu ve tabiatı değildir.
  • چون تو جبر او نمی‌‌بینی مگو ** ور همی‌‌بینی نشان دید کو
  • Mademki görmüyorsun; Tanrı’nın cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi gördüğünün nişanesi?
  • در هر آن کاری که میل استت بدان ** قدرت خود را همی‌‌بینی عیان‌‌ 635
  • Hangi bir işe meylin varsa o işte kendi kudretini apaçık görür durursun;
  • و اندر آن کاری که میلت نیست ** و خواست خویش را جبری کنی کاین از خداست‌‌
  • Hangi işe meylin ve isteğin yoksa... Bu, Tanrı’dandır diye kendini Cebrî yaparsın!
  • انبیا در کار دنیا جبری‌‌اند ** کافران در کار عقبی جبری‌‌اند
  • Peygamberler, dünya işinde Cebrîdirler, kâfirler de ahiret işinde.
  • انبیا را کار عقبی اختیار ** جاهلان را کار دنیا اختیار
  • Peygamberlerin, ahiret işinde ihtiyarları vardır, cahillerin de dünya işinde.
  • ز آن که هر مرغی به سوی جنس خویش ** می‌‌پرد او در پس و جان پیش پیش‌‌
  • Zira her kuş, kendi cinsinin bulunduğu yere gider, bedeni, geride uçmaktadır, canı daha tez, daha ileri gitmekte!