English    Türkçe    فارسی   

1
655-679

  • تا نمیرم من تو این پیدا مکن ** دعوی شاهی و استیلا مکن‌‌ 655
  • Ben ölmedikçe bunu hiç meydana çıkarma. Saltanat ve galebe dâvasına kalkışma.
  • اینک این طومار و احکام مسیح ** یک به یک بر خوان تو بر امت فصیح‌‌
  • İşte şu tomar ve onda Mesih’in hükümleri... Bunu ümmete fasih bir tarzda oku!” dedi.
  • هر امیری را چنین گفت او جدا ** نیست نایب جز تو در دین خدا
  • O, her emire ayrı olarak şunu söyledi: “Tanrı dininde senden başka naip yoktur!”
  • هر یکی را کرد او یک یک عزیز ** هر چه آن را گفت این را گفت نیز
  • Her birini ayrı ayrı ağırladı. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi.
  • هر یکی را او یکی طومار داد ** هر یکی ضد دگر بود المراد
  • Her birine bir tomar verdi, her tomar öbürünün zıddını ifade ediyordu.
  • جملگی طومارها بد مختلف ** چون حروف آن جمله از یا تا الف‌‌ 660
  • O tomarların metni “Ya” harfinden “Elif” harfine kadar olan harflerin şekilleri gibi birbirine aykırıdır.
  • حکم این طومار ضد حکم آن ** پیش از این کردیم این ضد را بیان‌‌
  • Bu tomarın hükmü, öbürünün zıddıydı, bu zıt diyeti bundan önce bildirdik.
  • کشتن وزیر خویشتن را در خلوت
  • Vezirin halvette kendini öldürmesi
  • بعد از آن چل روز دیگر در ببست ** خویش کشت و از وجود خود برست‌‌
  • Ondan sonra daha kırk gün kapısını kapadı. Kendisini öldürüp varlığından kurtuldu.
  • چون که خلق از مرگ او آگاه شد ** بر سر گورش قیامت‌‌گاه شد
  • Halk onun ölümünü haber alınca kabrinin üstü kıyamet yerine döndü.
  • خلق چندان جمع شد بر گور او ** موکنان جامه دران در شور او
  • Bir hayli halk onun yası ile saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak mezarı üstüne yığıldı.
  • کان عدد را هم خدا داند شمرد ** از عرب وز ترک و از رومی و کرد 665
  • Arap’tan, Türk’ten, Rum’dan, Kürt’ten oraya toplananların sayısını da ancak Tanrı bilir.
  • خاک او کردند بر سرهای خویش ** درد او دیدند درمان جای خویش‌‌
  • Mezarın toprağını başlarına serptiler. Onun derdini yerinde ve dertlerine derman gördüler.
  • آن خلایق بر سر گورش مهی ** کرده خون را از دو چشم خود رهی‌‌
  • Bir ay ahali, mezarı üstünde gözlerinden kanlı yaşlara yol verdiler. Onun ayrılığı derdinden padişahlar da, büyükler de, küçükler de ah u figan ediyorlardı.
  • طلب کردن امت عیسی علیه السلام از امرا که ولی عهد از شما کدام است
  • İsa Aleyhisselâm ümmetinin emirlere "İçinizde veliaht kimdir?" diye sorması
  • بعد ماهی خلق گفتند ای مهان ** از امیران کیست بر جایش نشان‌‌
  • Bir ay sonra halk dedi ki: “Ey ulular! Siz beylerden o vezirin makamına oturacak kimdir.
  • تا به جای او شناسیمش امام ** دست و دامن را بدست او دهیم‌‌
  • Ki biz o zatı, vezirin yerine imam ve mukteda tanıyalım. Elimizi de, eteğimizi de onun eline teslim edelim.
  • چون که شد خورشید و ما را کرد داغ ** چاره نبود بر مقامش از چراغ‌‌ 670
  • Mademki güneş battı ve bizim gönlümüzü dağladı, onun yerine çırağı yakmaktan başka çaremiz yok.
  • چون که شد از پیش دیده وصل یار ** نایبی باید از او مان یادگار
  • Sevgili, göz önünden kayboldu mu, onun visalinden mahrum kaldık mı, yerine birisinin vekil olması, birisinin bize yadigâr kalması gerekir.
  • چون که گل بگذشت و گلشن شد خراب ** بوی گل را از که یابیم از گلاب‌‌
  • Gül mevsimi geçip gülşen harap olunca gül kokusunu nereden alalım? Gül suyundan!
  • چون خدا اندر نیاید در عیان ** نایب حق‌‌اند این پیغمبران‌‌
  • Ulu Tanrı açıkça meydan da olmadığından, bu peygamberler Hakk'ın vekilleridir.
  • نه غلط گفتم که نایب با منوب ** گر دو پنداری قبیح آید نه خوب‌‌
  • Hayır, yanlış söyledim. Vekil ile vekil edeni iki sanırsan (bu) hatadır, iyi bir şey değil.
  • نه دو باشد تا تویی صورت پرست ** پیش او یک گشت کز صورت برست‌‌ 675
  • Sen surete taptıkça ikidir. Suretten kurtulana göre ise birdir.
  • چون به صورت بنگری چشم تو دست ** تو به نورش درنگر کز چشم رست‌‌
  • Surete bakarsan gözün ikidir. Sen onun nuruna bak ki o birdir.
  • نور هر دو چشم نتوان فرق کرد ** چون که در نورش نظر انداخت مرد
  • Bir adam, gözün nuruna bakarsa iki gözün nuru, birbirinden ayırt edilemez.
  • ده چراغ ار حاضر آید در مکان ** هر یکی باشد به صورت غیر آن‌‌
  • Bir yerde on tane çırağ bulundurulursa görünüşte her biri, öbüründen ayrıdır.
  • فرق نتوان کرد نور هر یکی ** چون به نورش روی آری بی‌‌شکی‌‌
  • Nuruna yüz çevirirsen şüphesiz ki birinin nurunu öbürlerinden ayırt etmeye imkân yoktur.