English    Türkçe    فارسی   

1
748-772

  • شد نیاز طالبان ار بنگری ** شعله‌‌ها از گوهر پیغمبری‌‌
  • Dikkat edersen görür anlarsın ki taliplerin dileği Peygamberlik cevherinin şûleleridir, o şûleleri dilerler.
  • شعله‌‌ها با گوهران گردان بود ** شعله آن جانب رود هم کان بود
  • Şûleler, mücevherlere tâbi olarak parıldar ve dönerler. Şûle, nereden çıkıyorsa, madeni neredeyse oraya gider.
  • نور روزن گرد خانه می‌‌دود ** ز آنکه خور برجی به برجی می‌‌رود 750
  • Güneş, bir burçtan bir burca gidip durduğundan pencereye vuran ziyası da evin etrafında döner dolaşır.
  • هر که را با اختری پیوستگی است ** مر و را با اختر خود هم تگی است‌‌
  • Kimin bir yıldızla alâka ve merbuyeti varsa o; kendi yıldızıyla döner, dolaşır, o yıldızın tesiri altındadır.
  • طالعش گر زهره باشد در طرب ** میل کلی دارد و عشق و طلب‌‌
  • Talihli Zühre ise şevki, çalıp çağırmayı, aşkı diler, onlara adamakıllı meyli vardır.
  • ور بود مریخی خون‌‌ریز خو ** جنگ و بهتان و خصومت جوید او
  • Kan dökücü huylu Mirrih’e mensup ise cenk, bühtan ve düşmanlık arar.
  • اخترانند از ورای اختران ** که احتراق و نحس نبود اندر آن‌‌
  • Yıldızların ardında yıldızlar vardır ki onlarda ihtirak ve nahis olmaz.
  • سایران در آسمانهای دگر ** غیر این هفت آسمان معتبر 755
  • Onlar, bu meşhur yedi kat gökten başka diğer göklerde seyir ve hareket ederler.
  • راسخان در تاب انوار خدا ** نی بهم پیوسته نی از هم جدا
  • Birbirlerine bitişik ve birbirlerinden ayrı olmayan bu yıldızlar, Tanrı nurlarının ışığında dururlar.
  • هر که باشد طالع او ز آن نجوم ** نفس او کفار سوزد در رجوم‌‌
  • Her kimin talihi o yıldızlardan olursa o kimsenin zatı, kâfirleri taşlayıp yakar.
  • خشم مریخی نباشد خشم او ** منقلب رو غالب و مغلوب خو
  • Onun hışmı, bazen galip gelen, bazen mağlûp olan ve tesiri böylece değişerek yürüyen Mirrih’in hışmına benzemez.
  • نور غالب ایمن از نقص و غسق ** در میان اصبعین نور حق‌‌
  • Galip nur, noksandan ve karanlıktan emindir. Tanrı nurunun iki parmağı arasındadır.
  • حق فشاند آن نور را بر جانها ** مقبلان برداشته دامانها 760
  • O nuru, canlara Hak saçtı. Devletliler, onunla eteklerini doldurmuşlardır.
  • و آن نثار نور را وایافته ** روی از غیر خدا بر تافته‌‌
  • O nur saçısını bulan yüzünü Tanrı’nın gayrısından çevirmiştir.
  • هر که را دامان عشقی نابده ** ز آن نثار نور بی‌‌بهره شده‌‌
  • Kimin aşk eteği yoksa o nur saçısından nasipsiz kalmıştır.
  • جزوها را رویها سوی کل است ** بلبلان را عشق با روی گل است‌‌
  • Cüzülerin yüzü, külle doğrudur. Bülbüllerin aşkı güledir.
  • گاو را رنگ از برون و مرد را ** از درون جو رنگ سرخ و زرد را
  • Öküzün rengini dışından, insanın rengini, sarı, kırmızı… her neyse içinden ara!
  • رنگهای نیک از خم صفاست ** رنگ زشتان از سیاه‌‌آبه‌‌ی جفاست‌‌ 765
  • İyi renkler, temizlik küpünden hâsıl olur. Çirkinlerin rengiyse, kirli kara sudan meydana gelir.
  • صبغة الله نام آن رنگ لطیف ** لعنة الله بوی این رنگ کثیف‌‌
  • O lâtif rengin adı “Sıbgatullah-Tanrı boyası” dır. Bu kirli rengin kokusu ise… Tanrı lânetidir.
  • آن چه از دریا به دریا می‌‌رود ** از همانجا کامد آن جا می‌‌رود
  • Denizden olan, yine denize gider; nerden gelmişse, yine oraya varır.
  • از سر که سیلهای تیز رو ** وز تن ما جان عشق آمیز رو
  • Dağ başından, hızlı hızlı akan seller; bizim tenimizden de aşka karışık olarak akıp giden can, aslına gidip kavuşur!
  • آتش کردن پادشاه جهود و بت نهادن پهلوی آتش که هر که این بت را سجود کند از آتش برست
  • Yahudi padişahının ateş yaktırması, ateşin yanına, kim puta secde ederse ateşten kurtuldu diye bir put diktirmesi
  • آن جهود سگ ببین چه رای کرد ** پهلوی آتش بتی بر پای کرد
  • O köpek Yahudi, bak, ne tedbirde bulundu? Ateşin yanına bir put dikti.
  • کان که این بت را سجود آرد برست ** ور نیارد در دل آتش نشست‌‌ 770
  • “Kim bu puta taparsa kurtulur. Secde etmeyen, ateşin tam ortasına oturur” dedi.
  • چون سزای این بت نفس او نداد ** از بت نفسش بتی دیگر بزاد
  • O, bu nefis putunun cezasını vermeyince nefis putundan, başka bir put doğdu.
  • مادر بتها بت نفس شماست ** ز آن که آن بت مار و این بت اژدهاست‌‌
  • Putların anası nefsinizin putudur. Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır.