English    Türkçe    فارسی   

2
1211-1235

  • سجده نتوان کرد بر آب حیات ** تا نیابم زین تن خاکی نجات‏
  • Bu toprak bedenden kurtulmadıkça Âbıhayata secde edemem.
  • بر سر دیوار هر کاو تشنه‏تر ** زودتر بر می‏کند خشت و مدر
  • Duvar üstündekilerden en fazla susuz kimse; taşı, topacı en çabuk koparıp atan da odur.
  • هر که عاشق تر بود بر بانگ آب ** او کلوخ زفت تر کند از حجاب‏
  • Suyun sesine en fazla âşık olan duvardan en büyük taşı koparıp atar.
  • او ز بانگ آب پر می تا عنق ** نشنود بیگانه جز بانگ بلق‏
  • O adam, suyun sesinden, âdeta boğazına kadar şaraba batmışçasına neşelenir. Yabancı kişi ise kerpicin suya düşünce bluk diye çıkardığı sesten başka bir şey duymaz.
  • ای خنک آن را که او ایام پیش ** مغتنم دارد گزارد وام خویش‏ 1215
  • Ne mutlu o kişiye ki gençlik çağını ganimet bilir de borcunu öder.
  • اندر آن ایام کش قدرت بود ** صحت و زور دل و قوت بود
  • Kudretli olduğu günlerde sıhhatli, güçlü, kuvvetli bulunduğu zamanlarda bu işi başarır.
  • و آن جوانی همچو باغ سبز و تر ** می‏رساند بی‏دریغی بار و بر
  • Çünkü gençlik çağı, yemyeşil, terütaze bir bahçe gibi esirgemeksizin meyveleri yetiştirir.
  • چشمه‏های قوت و شهوت روان ** سبز می‏گردد زمین تن بدان‏
  • Genç adamın kuvvet ve şehvet çeşmeleri akıp durur. Bedenin zeminini onlarla yeşertir.
  • خانه‏ی معمور و سقفش بس بلند ** معتدل ارکان و بی‏تخلیط و بند
  • Gençlik; mamur, tavanı adamakıllı yüksek, dört duvarı sapasağlam bir eve benzer.
  • پیش از آن که ایام پیری در رسد ** گردنت بندد به حبل من مسد 1220
  • Ne mutlu o kişiye ki ihtiyarlık günleri gelip çatmadan, boynunu liften yapılmış iple bağlamadan…
  • خاک شوره گردد و ریزان و سست ** هرگز از شوره نبات خوش نرست‏
  • Toprak çoraklaşıp akmadan, kaymadan işini başarmıştır. Çünkü çorak yerden güzel nebatat asla yetişmez.
  • آب زور و آب شهوت منقطع ** او ز خویش و دیگران نامنتفع‏
  • İhtiyarın gücü, kuvveti kesilir, şehvet suyu akmaz olur. Kendisinden de faydalanmaz, başkalarına da faydası dokunmaz.
  • ابروان چون پالدم زیر آمده ** چشم را نم آمده تاری شده‏
  • Kaşları eyer kuskunu gibi aşağı düşer, gözü yaşarır, görmez olur.
  • از تشنج رو چو پشت سوسمار ** رفته نطق و طعم و دندانها ز کار
  • Yüzü buruşur, kertenkele sırtına döner. Söz söyleyemez, tat alamaz olur, dişleri bir şey kesmez bir hale gelir.
  • روز بی‏گه لاشه لنگ و ره دراز ** کارگه ویران عمل رفته ز ساز 1225
  • Gün geçip gitmiş, akşam çağı gelip çatmış, leş gibi beden topallamakta, yolsa uzun. İş görülecek yer yıkık iş işten geçmiş..
  • بیخهای خوی بد محکم شده ** قوت بر کندن آن کم شده‏
  • Kötü huyların kökleri kuvvetlenmiş, onu kökünden söküp çıkarma kuvveti de azalmış!
  • فرمودن والی آن مرد را که این خار بن را که نشانده‏ای بر سر راه بر کن
  • Valinin, yola diken ekene “Yola diktiğin dikenleri sök” diye emir vermesi
  • همچو آن شخص درشت خوش سخن ** در میان ره نشاند او خار بن‏
  • Bu iş, o tatlı sözlü, fakat kötü huylu adamın yol üstüne diken dikmesine benzer.
  • ره گذریانش ملامت‏گر شدند ** بس بگفتندش بکن این را نکند
  • Yoldan geçenler ona darılmaya başladılar, bu dikenleri sök diye bir hayli söylediler, fakat fayda etmedi.
  • هر دمی آن خار بن افزون شدی ** پای خلق از زخم آن پر خون شدی‏
  • Her an o dikenler çoğalmakta, halkın ayağı dikenler yüzünden kanamaktaydı.
  • جامه‏های خلق بدریدی ز خار ** پای درویشان بخستی زار زار 1230
  • Halkın elbisesi dikenlerden yırtılmakta, yoksulların ayakları paramparça olmaktaydı.
  • چون به جد حاکم بدو گفت این بکن ** گفت آری بر کنم روزیش من‏
  • Vali, ona “Mutlaka bunları sök” dedikçe. “ Evet, bir gün sökerim” diyordu.
  • مدتی فردا و فردا وعده داد ** شد درخت خار او محکم نهاد
  • Bir müddet “Yarın, yarın” diye vade verip durdu. Bu müddet için de diktiği dikenler kökleşti, kuvvetlendi.
  • گفت روزی حاکمش ای وعده کژ ** پیش آ در کار ما واپس مغز
  • Vali, bir gün “ Ey vadin de durmayan, beri gel, emrettiğimiz işi sürüncemede bırakma” dedi.
  • گفت الایام یا عم بیننا ** گفت عجل لا تماطل دیننا
  • Adam dedi ki: Babacığım, bir hayli gün var, bugün olmazsa yarın! ”Vali “ Hayır, acele davran, işi savsaklama.
  • تو که می‏گویی که فردا این بدان ** که به هر روزی که می‏آید زمان‏ 1235
  • Sen bu işi yarın görürüm diyorsun ama şunu bil ki gün geçtikçe,