English    Türkçe    فارسی   

2
146-170

  • عمرها بایست تا دم پاک شد ** تا امین مخزن افلاک شد
  • Âdem, ömürlerce yandı, yakıldı da arındı; felekler hazinesine emin oldu.
  • خود گرفتی این عصا در دست راست ** دست را دستان موسی از کجاست‏
  • Sen de sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede, Musa’nın eli nerede,”
  • گفت اگر من نیستم اسرار خوان ** هم تو بر خوان نام را بر استخوان‏
  • O ahmak, ”Benim sırlara kabiliyetim yoksa o adı bu kemiklere sen oku!” dedi.
  • گفت عیسی یا رب این اسرار چیست ** میل این ابله در این بیگار چیست‏
  • İsa dedi ki: “Yarabbi, bunlar ne sırlardır? Bu ahmağın bu mücadeleye girişmesi nedendir?
  • چون غم خود نیست این بیمار را ** چون غم جان نیست این مردار را 150
  • Bu hasta, nasıl oluyor da kendi derdiyle uğraşmıyor? Bu murdar herif neye kendi canının derdine düşmüyor?
  • مرده‏ی خود را رها کرده ست او ** مرده‏ی بیگانه را جوید رفو
  • Kendi ölüsünü bıraktı da yabancı ölüyü diriltmeye kalkıştı!”
  • گفت حق ادبارگر ادبار جوست ** خار روییده جزای کشت اوست‏
  • Allah, ”Gerilemede gerilemeyi arar. Diken eken ancak yeşermiş taze diken elde edebilir.
  • آن که تخم خار کارد در جهان ** هان و هان او را مجو در گلستان‏
  • Dünyada diken eken kişi, sakın ektiğin dikeni gül bahçesinde arama!
  • گر گلی گیرد به کف خاری شود ** ور سوی یاری رود ماری شود
  • O, eline gül bile alsa diken olur. Bir dost varsa dost, yılan kesilir.
  • کیمیای زهر و مار است آن شقی ** بر خلاف کیمیای متقی‏ 155
  • O şaki kötülüklerden çekinen kişinin kimyası hilâfına zehir ve yılan kimyasıdır(her şeyi zehirler, her şey ona karşı yılan haline gelir).
  • اندرز کردن صوفی خادم را در تیمار داشت بهیمه و لاحول گفتن خادم
  • Sofinin hizmetçiye hayvanı tımar ettirmesini söylemesi, hizmetçinin de “Lâhavle” demesi
  • صوفیی می‏گشت در دور افق ** تا شبی در خانقاهی شد قنق‏
  • Bir sofi seyahate çıktı, döne dolaşa bir gece bir tekkeye konuk oldu.
  • یک بهیمه داشت در آخر ببست ** او به صدر صفه با یاران نشست‏
  • Bir hayvanı, vardı ahıra bağladı. Kendisi dostlarla, sofanın başköşesine geçip oturdu.
  • پس مراقب گشت با یاران خویش ** دفتری باشد حضور یار بیش‏
  • Arkadaşlarıyla murakabeye daldı. Murakabede sevgilinin huzuru, adamın önünde bir defter haline gelir (Allah’ın manevi huzuruna varılır, bütün hakikatler o huzurda okunur)
  • دفتر صوفی سواد حرف نیست ** جز دل اسپید همچون برف نیست‏
  • Sofinin defteri, harflerin yazılmasından meydana gelen karalama değildir. Ancak kar gibi bembeyaz ve temiz gönüldür.
  • زاد دانشمند آثار قلم ** زاد صوفی چیست آثار قدم‏ 160
  • Âlimin azığı ve sermayesi, kalemden meydana gelen eserlerdir. Sofinin azığı ve sermayesi nedir? Ayak izleri!
  • همچو صیادی سوی اشکار شد ** گام آهو دید بر آثار شد
  • Sofi; av peşine düşen, ceylanın ayak izlerini görüp onları izleyen avcıya benzer.
  • چند گاهش گام آهو در خور است ** بعد از آن خود ناف آهو رهبر است‏
  • Bir müddet ceylanın ayak izleri işe yarar. Ondan sonra ise esasen ahudaki misk kokusu, yolu gösterir.
  • چون که شکر گام کرد و ره برید ** لاجرم ز آن گام در کامی رسید
  • Bu izlere, bu izlemeye şükreder de yol alırsa nihayet o adım atma o yol alma yüzünden muradına ulaşır.
  • رفتن یک منزلی بر بوی ناف ** بهتر از صد منزل گام و طواف‏
  • Misk kokusunu duyup bir konak yol almak, iz izleyerek yüz konaklık yol almadan, yüz konaklık yolu dönüp dolaşmadan daha iyidir.
  • آن دلی کاو مطلع مهتابهاست ** بهر عارف فتحت ابوابهاست‏ 165
  • Ay ışıkların doğusu olan gönül yok mu? O gönül, ariflere “kapıları açılmıştır” sırrıdır.
  • با تو دیوار است و با ایشان در است ** با تو سنگ و با عزیزان گوهر است‏
  • Sana duvardır ama onlara kapı. Sana taştır ama azizlere inci!
  • آن چه تو در آینه بینی عیان ** پیر اندر خشت بیند بیش از آن‏
  • Senin aynada açıkça gördüğünü pir, hem de daha önce bir kerpiç parçasında görür.
  • پیر ایشان‏اند کاین عالم نبود ** جان ایشان بود در دریای جود
  • Pir olanlar o kişilerdir ki bu âlem yokken onların canları, kerem denizinde vardı.
  • پیش از این تن عمرها بگذاشتند ** پیشتر از کشت بر برداشتند
  • Bu tene düşmeden önce nice ömürler geçirdiler, ekmeden önce meyveler devşirdiler!
  • پیشتر از نقش جان پذرفته‏اند ** پیشتر از بحر درها سفته‏اند 170
  • Nakıştan, suretten evvel canlandılar, deniz yarılmadan inciler deldiler!