English    Türkçe    فارسی   

2
1537-1561

  • ز انکه ناقص تن بود مرحوم رحم ** نیست بر مرحوم لایق لعن و زخم‏
  • Teninde noksan bulunan acınır, acınan kişiye lânet etmek böyle bir adamı yaralamaksa hiç de yaraşır bir şey değil.
  • نقص عقل است آن که بد رنجوری است ** موجب لعنت سزای دوری است‏
  • Kötü hastalık, lânet edilmesi icap eden, uzaklığa lâyık olan illet, akıl noksanıdır.
  • ز انکه تکمیل خردها دور نیست ** لیک تکمیل بدن مقدور نیست‏
  • Zira noksan akılları tamamlamak, yani akıllanmak mümkündür, fakat bedendeki noksanı tamamlamaya imkân yok.
  • کفر و فرعونی هر گبر بعید ** جمله از نقصان عقل آمد پدید 1540
  • Allah’tan uzak düşen her kötü kişinin kâfirliği, Firavunluğu, umumiyetle akıl noksanından ileri gelmiştir.
  • بهر نقصان بدن آمد فرج ** در نبی که ما علی الاعمی حرج‏
  • Beden noksanı için Kuran’ da “ Köre teklif yok” diye bir genişlik var.
  • برق آفل باشد و بس بی‏وفا ** آفل از باقی ندانی بی‏صفا
  • Şimşek çabucak sönüp gider, pek vefasızdır. Sen aydın ve parlak olmayan geçici şeyi baki olandan ayırt edemiyorsun.
  • برق خندد بر که می‏خندد بگو ** بر کسی که دل نهد بر نور او
  • Şimşek güler o kişiye. Kime biliyor musun? Onun nuruna gönül bağlayana.
  • نورهای چرخ ببریده پی است ** آن چو لا شرقی و لا غربی کی است‏
  • Felek nurlarının sonu yoktur. O nurlar, şarkta ve garpta bulunmayan Allah nuruna benzer mi hiç?
  • برق را چون یخطف الأبصار دان ** نور باقی را همه انصار دان‏ 1545
  • Şimşek, bil ki göz nurunu alır, baki nur da, bil ki gözlere yardımcıdır.
  • بر کف دریا فرس را راندن ** نامه‏ای در نور برقی خواندن‏
  • Denizköpüğü üstüne at sürmekle şimşek ziyasıyla mektup okumak,
  • از حریصی عاقبت نادیدن است ** بر دل و بر عقل خود خندیدن است‏
  • Hırs yüzünden akıbeti görmemek, kendi gönlüne, kendi aklına gülmektir.
  • عاقبت بین است عقل از خاصیت ** نفس باشد کاو نبیند عاقبت‏
  • Aklın hassası, işin sonunu görmektir. Akıbeti görmeyen akıl, nefistir.
  • عقل کاو مغلوب نفس او نفس شد ** مشتری مات زحل شد نحس شد
  • Nefse mağlûp olan akıl, nefis haline gelmiştir. Müşteri, Zuhal tesiri altında kalırsa Zuhalleşir.
  • هم درین نحسی بگردان این نظر ** در کسی که کرد نحست درنگر 1550
  • Sen bu yomsuzluk içinde gözünü döndür de sana bu nuhuseti verene bak!
  • آن نظر که بنگرد این جر و مد ** او ز نحسی سوی سعدی نقب زد
  • Bu cezirle meddi gören kişi, yomsuzluktan kurtulur, saadete erer.
  • ز آن همی‏گرداندت حالی به حال ** ضد به ضد پیدا کنان در انتقال‏
  • Allah, bir halden bir hale döndürme esnasında her şeyi zıddıyla meydana çıkararak seni halden hale döndürür durur.
  • تا که خوفت زاید از ذات الشمال ** لذت ذات الیمین یرجی الرجال‏
  • Bu suretle de Eshabı Şimalden olmaktan korkar durur, erler gibi de Eshabı Yemin’in lezzetini umarsın.
  • تا دو پر باشی که مرغ یک پره ** عاجز آید از پریدن ای سره‏
  • Bir yandan korkuya, bir yandan ümide düştün mü iki kanadın olur. Bir kanatlı kuş kat’iyen uçamaz, âcizdir.
  • یا رها کن تا نیایم در کلام ** یا بده دستور تا گویم تمام‏ 1555
  • Ya beni bırak, hiç söylemeyeyim yahut da izin ver tamamıyla söyleyeyim.
  • ور نه این خواهی نه آن فرمان تراست ** کس چه داند مر ترا مقصد کجاست‏
  • Yoksa ne bunu istiyor, ne onu istiyorsan yine ferman senin. Kim ne bilir ki maksadın ne, muradın nerede?
  • جان ابراهیم باید تا به نور ** بیند اندر نار فردوس و قصور
  • Can, İbrahim canı olmalı ki nuruyla ateş içinde cennetler, köşkler görsün.
  • پایه پایه بر رود بر ماه و خور ** تا نماند همچو حلقه بند در
  • Derece, derece aya, güneşe kadar yücelsin; halka gibi kapıya kalmasın.
  • چون خلیل از آسمان هفتمین ** بگذرد که لا أحب الآفلین‏
  • Halil gibi yedinci kat gökten de geçsin. Çünkü ben batanları, geçenleri sevmem.
  • این جهان تن غلط انداز شد ** جز مر آن را کاو ز شهوت باز شد 1560
  • Bu ten âlemi, şehvetten kurtulan kişiden başkasını yanılta gelmiştir, yanılta gider.
  • تتمه‏ی حسد آن حشم بر آن غلام خاص‏
  • Padişah adamlarının o has köleye haset edişlerine dair olan hikâyenin sonu
  • قصه‏ی شاه و امیران و حسد ** بر غلام خاص و سلطان خرد
  • Padişah beylerinin hikâyesi, o ebedî sultan kölelerinin has köleye hasetleri,