English    Türkçe    فارسی   

2
1720-1744

  • دید موسی یک شبانی را به راه ** کاو همی‏گفت ای خدا و ای اله‏ 1720
  • Musa, yolda bir çoban gördü. Çoban, şöyle söylenip duruyordu: “Ey kerem sahibi Allah!
  • تو کجایی تا شوم من چاکرت ** چارقت دوزم کنم شانه سرت‏
  • Neredesin ki sana kul, kurban olayım. Çarığını dikeyim, saçını tarayayım.
  • جامه‏ات شویم شپشهایت کشم ** شیر پیشت آورم ای محتشم‏
  • Elbiseni yıkayayım, bitlerini kırayım.. Ulu Allah, sana süt ikram edeyim.
  • دستکت بوسم بمالم پایکت ** وقت خواب آید بروبم جایکت‏
  • Elceğizini öpeyim ayacığını ovayım. Uyuma vaktin gelince yerceğizini silip süpüreyim.
  • ای فدای تو همه بزهای من ** ای به یادت هیهی و هیهای من‏
  • Bütün keçilerim sana kurban olsun. Bütün nağmelerim, heyheylerim senin yâdınladır Allah’ım!”
  • این نمط بی‏هوده می‏گفت آن شبان ** گفت موسی با کی است این ای فلان‏ 1725
  • O çoban, bu çeşit saçama sapan şeyler söyleyip duruyordu. Musa “Kiminle konuşuyorsun?” diye sordu.
  • گفت با آن کس که ما را آفرید ** این زمین و چرخ از او آمد پدید
  • Çoban, “ Bizi yaratanla, bu yeri göğü halk edenle” diye cevap verince,
  • گفت موسی های خیره‏سر شدی ** خود مسلمان ناشده کافر شدی‏
  • Musa dedi ki: “ Vah, vah, sen sersemlemişsin. Daha Müslüman olmadan kâfir oldun,
  • این چه ژاژست و چه کفر است و فشار ** پنبه‏ای اندر دهان خود فشار
  • Bu ne saçma söz, bu ne küfür, bu ne olmayacak şey? Ağzına pamuk tıka.
  • گند کفر تو جهان را گنده کرد ** کفر تو دیبای دین را ژنده کرد
  • Küfrünün pis kokusu dünyayı tuttu. Küfrün, din kumaşını yıprattı.
  • چارق و پا تابه لایق مر تراست ** آفتابی را چنینها کی رواست‏ 1730
  • Çarık, dolak, ancak sana yaraşır. Bir güneşe bu çeşit şeylerin ne lüzumu var?
  • گر نبندی زین سخن تو حلق را ** آتشی آید بسوزد خلق را
  • Böyle sözlerden ağzını kapamazsan bir ateş gelir, halkı yakar.
  • آتشی گر نامده ست این دود چیست ** جان سیه گشته روان مردود چیست‏
  • Zaten ateş gelmedi de bu duman ne? Can niye kapkara bir hale geldi, ruh merdutlaştı?
  • گر همی‏دانی که یزدان داور است ** ژاژ و گستاخی ترا چون باور است‏
  • Allah’ın her şeye kadir ve her hususta âdil olduğunu biliyorsan nasıl oluyor da bu hezeyanlara, bu küstahlığa cüret ediyorsun?
  • دوستی بی‏خرد خود دشمنی است ** حق تعالی زین چنین خدمت غنی است‏
  • Akılsız dost, zaten düşmandır. Ulu Allah, bu çeşit hizmetlerden ganidir.
  • با که می‏گویی تو این با عم و خال ** جسم و حاجت در صفات ذو الجلال‏ 1735
  • Sen bunları kime söylüyorsun. Amcana, dayına mı? Allah sıfatlarında cisim sahibi olmak ve ihtiyaç var mı?
  • شیر او نوشد که در نشو و نماست ** چارق او پوشد که او محتاج پاست‏
  • Büyüyüp gelişmekte olan süt içer. Ayağı muhtaç olan çarık giyer.
  • ور برای بنده‏ش است این گفت‏وگو ** آن که حق گفت او من است و من خود او
  • Eğer bu dedikodu, kulu içinse… Allah, onun hakkında da “ O, benim” dedi. Yine beyhude ve bâtıl.
  • آن که گفت انی مرضت لم تعد ** من شدم رنجور او تنها نشد
  • Allah, onun hakkında, “ Hastalandım da yine halimi hatırımı sormadın? Yalnız o hastalanmadı, ben de hasta oldum” demiştir.
  • آن که بی‏یسمع و بی‏یبصر شده ست ** در حق آن بنده این هم بی‏هده ست‏
  • Bu çeşit sözler, “ Benimle duyar, benimle görür” haki katına erişen kişi içinde bâtıldır.
  • بی‏ادب گفتن سخن با خاص حق ** دل بمیراند سیه دارد ورق‏ 1740
  • Allah haslarıyla edepsizce konuşmak gönlü öldürür amel defterini kapkara bir hale koyar.
  • گر تو مردی را بخوانی فاطمه ** گر چه یک جنسند مرد و زن همه‏
  • Sen bir erkeğe Fatma desen; erkekle kadın, hep bir cinsten olmakla beraber,
  • قصد خون تو کند تا ممکن است ** گر چه خوش خو و حلیم و ساکن است‏
  • İmkân bulursa kanına kasteder, isterse haddi zatında halîm ve mülâyim olsun!
  • فاطمه مدح است در حق زنان ** مرد را گویی بود زخم سنان‏
  • Fatma sözü, kadınlar için övünçtür. Fakat erkeğe söylersen kılıç yarası gibi tesir eder.
  • دست و پا در حق ما استایش است ** در حق پاکی حق آلایش است‏
  • El ayak. Bizim için övünç vesilesidir; fakat Allah’ın arılığına nispetle kusur.