English    Türkçe    فارسی   

2
3238-3262

  • دیدن دیده فزاید عشق را ** عشق در دیده فزاید صدق را
  • Gözün görüşü, söz söyleme kabiliyetini artırır. Gözdeki aşk da doğruluğu.
  • صدق بیداری هر حس می‏شود ** حسها را ذوق مونس می‏شود
  • Doğruluk, her duygunun uyanıklığıdır, bu suretle duygulara zevk, munis olur.
  • آغاز منور شدن عارف به نور غیب بین‏
  • Ârifin gaybı gören nurla nurlanması
  • چون یکی حس در روش بگشاد بند ** ما بقی حسها همه مبدل شوند 3240
  • Sülûkta bir duygu, bağını çözdü mü öbür duyguların hepsi birden değişir.
  • چون یکی حس غیر محسوسات دید ** گشت غیبی بر همه حسها پدید
  • Bir duygu, zahiri duygularla idrak edilemeyecek şeyleri duydu, gördü mü, gayba ait şeyler bütün duygulara aşikâr olur.
  • چون ز جو جست از گله یک گوسفند ** پس پیاپی جمله ز آن سو بر جهند
  • Sürüden bir koyun yürüyüp dereyi atlayınca öbür koyunlar da birer, birer o tarafa atlarlar.
  • گوسفندان حواست را بران ** در چرا از أخرج المرعی‏ چران‏
  • Sen de duygu koyunlarını sür, Allah yazısında yay, otlat.
  • تا در آن جا سنبل و نسرین چرند ** تا به گلزار حقایق ره برند
  • Da orada sümbül ve ağustos gülü yesinler, hakikat bahçelerine yol bulsunlar.
  • هر حست پیغمبر حسها شود ** تا یکایک سوی آن جنت رود 3245
  • Öbür duyguların hepsi birer, birer o cennete ulaşsın diye her duygun, duygulara peygamberlik eder.
  • حسها با حس تو گویند راز ** بی‏زبان و بی‏حقیقت بی‏مجاز
  • Duygular, senin duyguna dilsiz, dudaksız, hatta hakikatten de öte, mecazdan da öte sırlar söyler.
  • کاین حقیقت قابل تاویلهاست ** وین توهم مایه‏ی تخییلهاست‏
  • Çünkü bu hakikat dediğin türlü, türlü tevil edilebilir. Bu vehimlenme de hayaller doğurur durur.
  • آن حقیقت را که باشد از عیان ** هیچ تاویلی نگنجد در میان‏
  • Hâlbuki âyan âlemine mensup olan hakikatse hiçbir suretle tevil edemez.
  • چون که هر حس بنده‏ی حس تو شد ** مر فلک‏ها را نباشد از تو بد
  • Her duygu, senin duyguna kul olunca gayri felekler bile senden ayrılamaz.
  • چون که دعویی رود در ملک پوست ** مغز آن کی بود قشر آن اوست‏ 3250
  • Bir derinin sahibi kimdir diye dâva çıksa, deri kiminse içi de onundur.
  • چون تنازع در فتد در تنگ کاه ** دانه آن کیست آن را کن نگاه‏
  • Bir saman denginin kime ait olduğunda nizaa düşülse buğday kimin? Sen ona bak! (çünkü saman da buğday sahibinindir.)
  • پس فلک قشر است و نور روح مغز ** این پدید است آن خفی زین رو ملغز
  • Felek kabuktur, ruhun nuru iç. Bu görünürde o görünmez. Ayağın kaymasın, sallanma, kendine gel!
  • جسم ظاهر روح مخفی آمده ست ** جسم همچون آستین جان همچو دست‏
  • Cisim zahiridir, ruhsa gizli. Cisim yen gibidir, ruh el gibi.
  • باز عقل از روح مخفی‏تر بود ** حس سوی روح زوتر ره برد
  • Akılsa ruhtan daha gizlidir. Duygu, ruhu çabucak anmalı.
  • جنبشی بینی بدانی زنده است ** این ندانی که ز عقل آگنده است‏ 3255
  • Meselâ bir hareket gördün mü anlarsın ki o hareket eden diridir. Fakat akıllı mı acaba? Bunu bilemezsin.
  • تا که جنبشهای موزون سر کند ** جنبش مس را به دانش زر کند
  • Mevzun hareketlere başlar, bakırın kimya ile altın oluşu gibi o da hareketlerini bilgisiyle tanzim ederse,
  • ز آن مناسب آمدن افعال دست ** فهم آید مر ترا که عقل هست‏
  • Ele benzeyen ruhun o münasebetli, o muntazam hareketlerinden anlarsın ki aklı vardır.
  • روح وحی از عقل پنهان‏تر بود ** ز انکه او غیب است او ز ان سر بود
  • Vahiy kabul eden ruhsa akıldan da gizlidir. Çünkü o gayptır, gayp âlemindendir.
  • عقل احمد از کسی پنهان نشد ** روح وحیش مدرک هر جان نشد
  • Ahmed’in aklı kimseden gizli değildir, herkes onun akıl ve kemal sahibi olduğunu bilirdi. Fakat vahiy ruhunu her can anlayamadı.
  • روح وحیی را مناسبهاست نیز ** در نیابد عقل کان آمد عزیز 3260
  • Vahiy ruhuna münasip şeyler de var, fakat onları akıl anlayamaz. Çünkü o ruh pek yücedir.
  • گه جنون بیند گهی حیران شود ** ز انکه موقوف است تا او آن شود
  • Akıl, o ruhun işlerine gâh delilik diye bakar, gâh şaşkınlık diye. Çünkü onu anlamak, o olmaya bağlıdır.
  • چون مناسبهای افعال خضر ** عقل موسی بود در دیدش کدر
  • Hızır’a göre alelâde olan işler Musa’nın aklını şaşırttı, Musa onları görünce bulandı.